Tılsımlı deyince, filmlerdeki gibi, bir maceraperestin unutulmuş bir dehlizde bulduğu antik bir cilt gibi düşünmeyin. Kitapçılarda binlerce nüshası var; hatta meşhur şakada söylendiği gibi, marketlerde bakliyat rafının yanında duruyor

Tılsım, uğur, büyü


“Tılsımlı” bir kitap çıktı ortaya bu günlerde. Okuyana şans getiriyormuş, okuyunca cebinizde birdenbire para beliriyormuş falan.

Tılsımlı deyince, filmlerdeki gibi, bir maceraperestin unutulmuş bir dehlizde bulduğu antik bir cilt gibi düşünmeyin. Kitapçılarda binlerce nüshası var; hatta meşhur şakada söylendiği gibi, marketlerde bakliyat rafının yanında duruyor. Dahası, yazarının söylediğine göre herkesin kendine özel bir nüsha alması lazımmış, yoksa tılsımı gidermiş, kişiye özgüymüş.

Bence kitabın şans getirmesinden daha olağanüstü olan, kitabın kime gideceğinin önceden bilinip o kişiye özel bir tılsımın matbaada eklenebilmesi. Teknoloji çok gelişmiş doğrusu.

KİTAPLARI TEKRAR ÜFLEMELİ!

Marketten bulgur alırken kitabı hızlıca taradım. Teknik olarak kitabı okumuş sayılırım ama cebimde para belirmedi hâlâ. Asıl üzüldüğüm şu: Belki bir biçare o kitabı umutla alacak ama ben okuyunca hiç tılsımı kalmadı, işe yaramayacak. Bence ara sıra yazar marketleri dolaşıp kitapları tekrar üflemeli ki gerçek alıcılar mağdur olmasın.

Tılsımlara, büyülü nesnelere neden bu kadar meraklıyız? Bu, insan zihninin evrensel bir özelliği gibi görünüyor. Antropolog James Frazer 1890 tarihli “Altın Dal” isimli incelemesinde dünyanın her köşesindeki insan topluluklarını karşılaştırdı ve hepsinde ortak bazı düşünce kalıpları olduğunu gördü.

Bunlardan biri “bir kez temas eden her zaman temasta kalır” diye özetlenen “bulaşma büyüsü” düşüncesidir ve tılsımlarla çok yakından ilgilidir.

“Temas edenler temasta kalır” düşüncesinin en güzel örneği belki göbek bağıyla ilgili inançlardır. Bizde bebeğin göbek bağının okul bahçesine atılması gibi, Batı Avustralya kabileleri çocuğun iyi yüzücü olması için bağı denize atarlar, Cherokee yerlileri ise iyi bir avcı olması için ağaca asarlar. İkizlerin anne karnında temasta olmaları, birbirlerinin acısını hissettiğine dair yanlış inanca sebep olmuştur.

Bir din adamının kutsadığı bir muskanın veya bir yazarın tılsımlı dediği bir kitabın bize uğur getireceğine inanmamızın altında “bulaşma büyüsü” düşüncesi yatar. Kutsallık, kutsal sayılan kişiden o basit nesneye bulaşmıştır, ondan da bize bulaşacaktır. Bu düşünce çok farklı şekillerde kendini gösterebilir. Hayran olduğumuz futbolcunun formasını giymek (hatta sadece üzerinde onun numarası olması bile yeterlidir) gibi masum bir eylem de olabilir, bir tarikat şeyhinin kullandığı peçeteyi saklamak gibi fanatikçe bir takıntı da.

KORKU FİLMİ KLİŞESİ

Muska, uğur, tılsım gibi olumlu büyünün yanı sıra, olumsuz bulaşma hissi uyandıran nesneler de vardır. Psikolog Bruce Hood, konuşmalarında bir seri katile ait olduğunu söylediği bir hırka gösteriyor ve giymek isteyen olup olmadığını soruyordu. Dinleyenlerin tamamı tiksintiyle irkilerek yelekten kaçınıyorlardı, sanki sahibinin kötü “özü” o hırkaya geçmiş de onlara bulaşabilecek fiziksel bir nesneymiş gibi. Aynı düşünce korku filmlerinin klişelerindendir: Trajik bir olayda yaşanan kötülük evlere veya eşyalara siner, onları tekinsiz hale getirir. Bu kötü bulaşma ancak kutsal bir kişinin olumlu büyü bulaştırmasıyla düzelir.

KORKULARI SÖMÜRÜYORLAR

Büyü düşüncesi bir yanılgı elbet, ama ilkellik veya cehalet değil. Bilimsel toplumlarda yaşayan eğitimli insanlarda da mevcut. Üstelik insanlar bu düşüncelerinin akla aykırı olduğunu da biliyorlar. Psikologlar büyü düşüncesinin, belirsizlik ve kaygı durumlarında insanı rahatlatan bir etkisi olduğunu söylüyorlar. O yüzden ekonomik buhran dönemlerinde, veya kişisel sorunlar yaşandığında büyü düşüncesi öne çıkabiliyor. Nitekim tılsım pazarlayan şarlatanlar insanların kaygılarını ve korkularını sömürerek para kazanıyorlar.

Tılsıma ve büyüye inanmak her zaman zararlı değil, hatta bir zihin “hack”i olarak kendinizi gayrete getirmek için kullanabilirsiniz. Tılsımınızın size faydalı olması için kerameti kendinden menkul bir şarlatana para vermeniz şart değil. Çocukluğunuzdan kalan bir oyuncak, babaannenizin tülbenti, bir dua veya mantra, veya kendi uydurduğunuz bir ritüel sizin için çok daha etkili olur. Benim tılsımlarımdan biri, bu yazının taslağını yazmakta kullandığım, eşimin on sekiz sene önce hediye ettiği dolma kalemdir mesela.