İklim krizi alarm veriyor. Bu yaz Türkiye dahil dünyanın pek çok yerinde yaşanan aşırı doğa olayları, yangınlar, seller gerçeği hatırlattı. Dünyamız uyarıyor. Tüketimimizi azaltmazsak, doğaya, havaya, suya, hayvanlara saygı göstermezsek yaşamın devamının olmayacağı ortada.

Bunu gören tıp bilimi otoriteleri duyarsız kalmadılar, benzersiz bir uygulamaya imza attılar. British Medical Journal, Lancet, New England Journal of Medicine gibi dergilerin yanında ülkemizden de katılımın olduğu, 233 saygın tıp dergisi 6 Eylül 2021’de editörlerinin imzasıyla ortak yazı yayımladılar. Başlığı “Küresel ısınmayı sınırlamak, biyoçeşitliliği yeniden sağlamak ve sağlığı korumak için acil eylem çağrısı”.

Bu önemlidir, hekimlerin çığlığıdır.


İKLİM KRİZİ SAĞLIĞI BOZUYOR

Bilimsel olarak kesin kabul görüyor, küresel ortalama sıcaklık artışını endüstri öncesi döneme göre 1,5 oC’nin altında tutmak yaşamsal öneme sahip. Sıcaklık artışlarının böbrek hastalıkları, cilt kanserleri, tropikal enfeksiyonlar, ruh sağlığı sorunları, gebelik komplikasyonları, alerjiler, kalp-damar ve akciğer hastalıklarına bağlı hastalıklarda ve ölümlerde artışa neden olduğu biliniyor. Çocuklar, yaşlılar, yoksullar, etnik azınlıklar ve kronik rahatsızlığı olanlar gibi kırılgan gruplar daha kötü etkileniyor.

Küresel ısınma yetişen ürün miktarını düşürüyor, kıtlık artıyor. Doğanın tahribi su ve gıda güvenliğini bozuyor ve yeni pandemilere kapı aralıyor. İçinden çıkılamayan COVID-19 salgınının ortasında akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçek bu.

Doğanın tahribinde en az sorumluluğu olan ülkeler ve topluluklar bu olumsuzluklardan en fazla etkileniyor. Sınıflı toplum her yerde sınıflı ve eşitsizlikler hep zayıfları vuruyor. Bunun yanında ne kadar zengin olursa olsun her ülke tehdit altında. İklim krizi ve yarattığı eşitsizlikler yeni çatışmalara, açlığa, göç dalgalarına ve yaşadığımıza benzer, zoonoz denen hayvanlardan insanlara geçen yeni salgın hastalıklara yol açabilir.

Yıllardır dillendirilen bu tehlikelere karşı adımlar atılmıyor mu? Sera gazı emisyonlarını azaltmaya yönelik adımlar var, yenilenebilir enerjinin maliyetleri düşüyor. Ancak yeterli olmadığı ortada. Biyoçeşitlilik konusunda 2020 hedefleri tutturulamadı, bu gidişle küresel ısınmanın 20C’nin üzerine çıkmasının kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor.

Glasgow’da yapılacak Birleşmiş Milletler COP26 İklim Konferansı tüm bunların samimiyetle ele alınması için çok önemli bir toplantı olacak. Hepimizin tüm ülke yöneticilerine, yetkililerine dünyayı felakete götürecek bu gidişi durdurmaları yönünde baskı yapmamız gerekiyor.

NE ÖNERİLİYOR?

Zengin ülkelerin, önceden ve şimdi dünyayı daha çok kirletenlerin en fazla adım atmaları, sera gazı emisyonlarını hızla azaltmaları ve 2050’de sıfır emisyona ulaşmaları gerekiyor. Aynı görevler doğanın tahribatının önlenmesi ve biyoçeşitliliğin sağlanması için de geçerli.

Nasıl başarılacak? Toplumların ve ekonomilerin organizasyonuna, yaşam biçimlerine dair köklü değişiklikler yapılması gerekiyor. Ulaşım ve taşıma sistemlerinin, kentlerin, gıda üretimi ve dağıtımının, yatırımların, sağlık sistemlerinin, tüm yaşamın bu hedefe göre elden geçmesi öneriliyor. Bunun için zenginlerin hiç cimrilik yapmadan çok büyük kaynak ayırmaları, düşük ve orta gelir düzeyinde ülkeleri desteklemeleri gerekiyor. Kazanılacaklar çok daha fazla, sağlıklı insanlar, daha iyi yaşam koşulları, yaşanabilir bir dünya. Bu düzenlemeler sağlığın sosyal ve ekonomik belirleyenlerinde iyileşme sağlayacak. COVID-19 salgınında bu bozulmanın özellikle yoksulları hastalığa karşı nasıl dirençsiz hale getirdiğini görüyoruz.

Tıp otoritelerinin ortak çağrısında zenginlik ve gücün böylesine eşitsiz dağıldığı bir dünyada bu hedeflere ulaşılamayacağı da vurgulanıyor. Güçlü bir yazı. Peki zenginler konforlarından vaz geçerler mi? Kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerine dünyayı mahveden bu süreçte geri adım attırmak mümkün mü? Gelinen nokta eşitlik talebinin ve mücadelesinin insanlık için daha yaşamsal hale geldiğini gösteriyor.