Tipik ve çirkin

Hippias, Yunanlı sofist ve filozof. Platon, Protagoras diyaloğunda ondan söz etmiş;

Hippias; “Burada bulunan sizler, sanırım hepimiz -geleneğe göre değil, yaratılıştan- birbirimizin yakınıyız ve soydaşız, aynı ülkenin yurttaşlarıyız. Çünkü benzer, yaratılıştan benzerin yakınıdır; ama insanların despotu olan gelenek doğaya aykırı pek çok şeyi zorla yaptırır.”

Hippias, insanlar arasında doğal bir eşitlik ve akrabalık olduğunu belirtirken, insanlar arasındaki doğa gereği olan eşitlik ve akrabalığın bozulma sebebinin yapay olduğunu, bu eşitliğin insanlar tarafından sonradan oluşturulmuş yasalarla bozulduğunu söylüyor.

Konuşmacıları Sokrates ve Hippias olan, ana tartışma konusu yalan olan Platon’un bir başka diyaloğu ise şöyledir; Platon Homeros’un İlyada ve Odysseia destanlarındaki iki kahraman Akhilleus ve Odysseus’tan yola çıkarak yalanın ne olduğunu, bilerek ve isteyerek yalan söyleyenin mi yoksa istemese de yalan söylemek zorunda kalanın mı daha üstün olduğunu konuşmacılara sorgulatır. Diyaloğun sonunda Sokrates,, Hippias’a bilerek ve isteyerek yalan söyleyen ve bunu sadece kendi istediği için ve iradesi dahilinde yapan insanın daha iyi ve üst bir konumda olduğunu çünkü daha çok felsefi bilgiye ve dolayısıyla hakikati saklama yeteneğine sahip olduğunu; ne yaparsa yapsın yalan söylemek durumunda kalanın yani istemeyerek yalan söyleyenin ise daha bilgisiz ve aşağıda olduğunu, çünkü yalandan başka şansının olmadığını Hippias’a kanıt olarak sunduğu çeşitli örneklerle kabul ettirmeye çalışır. Ancak kendi vardığı sonuçtan kendisi de memnun kalmaz. Çünkü sonuç onu bilerek ve isteyerek kötülük yapan insanın en güçlü ve en iyi insan olduğu bilgisine yani en yalancı insanın aynı zamanda en doğru insan da olabileceği bilgisine vardırır.

Aslında söz konusu olan; eşitlik ilkesinin bozulması da, yalan üzerine olan diyalog da egemenin yargıları ve yasalarıdır. Davranışların tipikleştirilerek sınıflanmalarıdır kasıt. Örneğin ‘güzel’i orantı ve simetri ile açıklayanlar, simetrinin yalnız sanat yapıtlarında değil, doğada da varlığından bahsedenler, aslında bir çeşit tipleştirmeyi de kabul etmiş olurlar.

‘Tip’i; ortak özellikleri niteleyen genellik diye okursak, bir milleti, bir canlı türünü, (bir devrimciyi de katabiliriz) niteleyen ortak özellikler tipikleştirildiğinde, bu tipikleştirme şematikleşmekten kurtulamayarak çoğunlukla şablonlaşır.

Zeus kendi yasalarını belirler ve onları ‘ölçü’, yani her varlığa ‘aşılmaz’ sınırlar koyma kavramı üstüne oturtur. Oğlu Apollon ile birlikte, Delphoi tapınağının dış duvarlarını konulmuş yazıtlarla korur; “en doğru en güzeldir”, “sınıra saygılı ol”, “*haybristen -kısaca ölçüsüzlük diyebiliriz-nefret et” ve “aşırı hiçbir şey yapma.” Her iki tanrı da bu sınırların ölçüsüzlük ve düzensizlik yönünde aşılmasına karşı mücadele eder.

Umberto Eco, Çirkinliğin Tarihi adlı kitabında sanat tarihi içerisinde çirkin, fantastik, öteki gibi kavramların işlendiği yapıtların bir antolojisini sunar. Eco, güzelin zamana ve kültüre göre değişkenliğini vurgulamak adına Voltaire’in Felsefe Sözlüğü’nden alıntı yapar: “Bir kara kurbağasına güzelliğin, gerçek güzelliğin, tokalon’un ne olduğunu sorun. Size kahverengi sırtını ve sarı karnını, geniş düz boğazını ve küçük başından pörtlemiş iki yuvarlak gözleriyle güzelliğin dişisinden oluştuğunu söyleyecektir. Gineli bir zenciye sorun: onun için güzellik siyah yağlı bir cilt, içe gömük gözler ve düz bir burundur. Şeytana sorun: Size güzelliğin bir çift boynuz, dört pençe ve bir kuyruk olduğunu söyleyecektir.”

Çirkini tipikleştirmek kolay değildir. En çirkin çirkinlik doğada bizi iğrendiren varlıklar değildir.

“Çirkinlik göreceli bir kavram olduğu için yalnızca başka bir kavramla bağlantılı olarak algılanabileceğini algılamak zor değil. Bu diğer kavram güzelliktir. Çirkinlik yalnızca güzellik nedeniyle vardır ve bu onun olumlu terimidir. Eğer güzellik olmasaydı çirkinlikte olmayacaktı. Çünkü çirkinlik yalnızca güzelliğin karşıtıdır.” (Eco)

Sanat yapıtında ise Brecht’in bu kuşkuyu ifade ettiği sözleri dikkat çekicidir: “Estetik açıdan parlak bir biçimde ortaya çıkan eserlerin yanlış olabileceği bir ortamda yaşıyoruz. Güzel olan artık bize kesinlikle doğru olarak görülmemeli. Çünkü doğru güzel olarak duyumsanmıyor. Güzelden ne olursa olsun kuşkulanmalıyız.”

Mümkün bir estetik kategori olarak çirkin, özellikle modern insan ve sanat ilişkisinde önemli bir konuma sahiptir. Çirkin diğer taraftan ise bir yargı olarak sanat alanında bakış açılarının imgesel bir mücadelesine de işaret etmektedir. Güzellik resmetmeye değer tek şey değildir.