“Hööaakh tüüaah”... Öyle “tükürme” diye geçiştirme, bildirisi bilem var: “Genzimi çiğner aşarım, kaldırımlara taşarım” Sokaklar bizim ya, yürüyorum, bu kez köşede çişini yapan birini görüyorum. Yürüyorum. Yeniyetme bir oğlan elinde çakıyla bir kediyi kovalıyor. Yürüyorum. Az ilerde birisi köpeğe tekme sallıyor. Hiçbirine “dur yaa, ne yapıyorsun” falan diyemiyorum; ne olursa bir anda olup bitiyor ve bi çırpıda gözümün önünden yitiyorlar. Duruyorum; atsam mı bir lira şuna, yoksa çekip gitsem mi önünden? Buraların dilencisi, ama dilencilik sanatı ayaklar altında. Bu adam, çevreden ayrılmadan her gün bir başka yer beğeniyor kendine. Hiç de inandırıcı olmayan biçimde sayrılı da yıkılacakmış gibi başını öne düşürüyor ve yere serdiği bezin üstünde her zaman 1-2 lira bulunduruyor. 3’ü görmedim hiç. Haydi kanma, devam...Tinelci kimsesiz çocukar çıka geliyor. Zor kurtuluyorum ellerinden... Suriyeli aile kaldırımlarda serileyatıyor... Başım belada, kim çıksa karşıma, ayrıksız sarkıp duruyor, ama bu kez kimseye bir şey vermiyorum. Biriktirdiğim bozukluklarla düşseydim yola var ya, elde avuçta ne kalırdı bilemem, minibüse bile binemezdim belki. Derken tam önümde duruyor minibüs. İçeriye adımımı atar atmaz “buyur amca” diyor gençlerden biri ve sanıyor ki iyilik yapıyor. Dehşetle ona bakıyorum. Delici bakışlarımdan korkuyor mu ne? “Amca gel otur” denmesini yadırgıyorum, çünkü bu ünlem beni daha yaşlı kılıyor ve bu yüzden bana yer verenlere, çok kızıyorum.

“Ne oturması oğlum, biz çoook yürüyeceğiz yarın” demiyor, sessizce çöküyorum gösterdiği koltuğa. Sağ yanımda genç irisi bi kız, solumda iki erkek var. Ön koltukları da eklersek çoğunun elinde cep telefonu. Cebimden BirGün gazetesini çıkarıyorum. Sayfaları, dikkat çekmek için, hışırtılı hışırtılı açıyorum. Yoo, kimsenin umurunda değil; adam bir şey okuyor, ne okuyor, bir baksana? Dalmışlar gitmişler sanal yaşamlarına. Bana yer gösteren gence, “Amca sen otur!” diyerek iniyorum araçtan, o arkamdan şaşkın mı şaşkın bakarken... Eve doğru yürüyorum. Oyuncular Sendikası’nı arayacağım. Bilgilenmeliyim. Nereden nereye, nasıl, kimlerle yürüyeceğim. Yarın 1 Mayıs. Hani sokaklar bizim ya, istediğin alanda toplanamıyor, ‘onlar’ın gösterdikleri yere, oraya yürüyorsun ya tıpış tıpış, bu çok ağrıma gidiyor. Başbakan Süleyman Demirel ne demişti, nasıl inceden inceye dalgasını geçmişti: ”Yürümekle yollar aşınmaz...” diyerek, gösteri yürüyüşlerini nasıl da alaycı bir dille hiçleştirmişti: “Birtakım olaylar oluyor, birtakım hareketler var. Bunlar oluyor diye asabınız bozulmasın, sokaklar eskimez...”

1968 yılında öğrenci eylemleri yoğunlaşmıştı. 8 Kasım’da Adalet Partisi Ankara İl Kongresi’nde Demirel, söylediklerinin “Türk demokrasisinin kilometre taşı” olduğu inancındaydı. Adalet Partisi Gençlik Kolları’nda yaptığı konuşmada kendisini savunuyordu: “Kimse beni yanlış çıkarmak için, bakalım yollar yürümekle eskir mi diyerek daha fazla yürümemiştir.”

Kongrede ise Demirel konuşurken bir delege kürsüye doğru koşarak “Komünistler bu tarafa doğru yürüyorlar!” diye bağırdığında Demirel konuşmasını hiç kesmeden “Yürüsünler ne olacak, yollar yürümekle aşınmaz” diye sürdürmemiş miydi konuşmasını...