Gün kırıklarla başladı. Sabah, önce sol elimin serçe parmağındaki tırnak kırıldı, ardından hayallerim. Saksıda kuluçkaya yatan kumruyu görme hayaliyle balkona çıktığımda, ne kumru vardı ne de yumurtası. Tırnaklar ve hayaller kırılgandır. Tırnağım kırıldığında bilirim ki vücudumdan bir şeyler eksilmiştir. Kumrulu balkon hayalim ise hayalimden kargaları eksilttiğim için kırıldı. Kargaların kumrulara ve yuvalarına saldırdığını biliyordum oysa. Kırıklar eksilmelerden, eksiltmelerden kaynaklanır. İnsan kırılacağını bile bile niye eksik hayaller kurar ki? Hayaller de tırnaklar gibidir. Bünyenizde yeryüzünün mineralleri eksikse tırnaklarınız kırılır. Hayalleriniz de öyle; yeryüzünün birbirine bağlı unsurlarından sadece tekini bile kurduğunuz hayallerden eksiltirseniz kırılacaklar. Üst paleolitik dönemde üretilmiş, baykuş suratlı, boynuzlu, pençeleri olan, iki ayağı üzerinde dikilmiş, ‘theriantrop’ denilen ucube figürü, ilkel insanın hayal mahsülü diye aşağılayabilirsiniz. Oysa onların hayal mahsülleri, tıpkı toprağın mahsülleri gibi yeryüzüne aitti. Yeryüzünde her beden, ilişkiler ağında bir ilişkidir; diğer bedenlerle ilişki içinde var olabilir ancak. Theriantrop, yeryüzünün ilişkiselliğini gösteriyor, tıpkı farklı bedenlerin parçalarından üretilmiş ejderha figürleri gibi. Mahsülü olduğumuz yeryüzünün ilişkiler ağından kendimizi soyutladıkça, sadece tırnaklarımız ve hayallerimiz değil, varlıklarımız da kırılganlaştı.

Varlığınızın kırılmasının nedeni belli; tahliller bünyenizdeki yeryüzü eksikliğini gösteriyor. İyileşmek isteyenler şimdi, ağaçlara, hayvanlara, dağlara, taşlara, derelere, yani yeryüzüne daha önce hiç olmadığı kadar yürekten sarılıyor. Sarıldıkları, ucube olarak aşağılanan theriantroptur. Ve yeryüzüne sarıldıkça kendi üzerine kapanmış egonun çeperleri eriyecek; yeryüzüne karıştıkça sonunda ucubeye dönüşecek. İktidar ise ucubelerle savaşan kahramanlar üretir. Yeryüzünde asıl mücadele, yerin yüzünü temsil eden, yaşamı savunan ucubeler ile kahramanlar arasında gerçekleşiyor. Ucubelerin mi yoksa kahramanların mı yanında yer almak istersiniz? Zor bir seçim. İktidarın serasında yetiştirilen herkes gibi kahraman olmak istersiniz elbet; yeryüzünü temsil eden ucube bedenleri öldürmeniz gerekecek. Kahraman olmak, doğayı, doğanın kuvvetlerini alt etmeyi gerektirir; Dede Korkut masallarındaki Boğaçhan gibi bir yumrukta boğayı öldürmek. Öldürdüğünüz boğa doğadır; ötekileştirdiğiniz yarınız. Tek yumrukta kendinizi öldürdünüz, içinizdeki yaşam sevincini. Yarısı boğa yarısı insan Minotauros sizsiniz. Ve ucubeyi öldüren kahraman Theseus da siz; yeryüzünün ilişkiselliğini, yaşamın kendisini, ucubeleri öldüren bir faşist.

Doğa bünyelerden eksildikçe hayaller mahsül vermez olur, kurur. Hayalleri ve bedenleri besleyen yeryüzüdür çünkü. Yeryüzünden beslenmeyen bedenler ve hayallerin, iktidarın göksel idealarına sığınmaktan başka çareleri kalmamıştır. Hayaller kururken iktidarın serasında mahsüller çoğalır; idealleri için öldürmeye ve ölmeye hazır kahramanlar. İdealler ve tanrı-krallar ölümsüzdür, sizler ise ölümlü; yeryüzü, ölümlü varlıkların yeri. Hayalleriniz bu dünyaya ait olmamalı, ölüm sonrasına öteleyin. Ve yeryüzünün çok parçalı hakikati yerini, tanrı-kralda cisimleşmiş monolitik göksel hakikate bırakır. Bedenler, yeryüzünde dolaşan cesetler gibi; hayalleriyse öte dünyadaki göksel cennet ütopyasına yerleşmiştir.

Güne kırıklarla başlıyoruz, yeryüzünde yaşamanın ve yeryüzüne dair hayallerin acemisiyiz çünkü. Yeryüzüne dair hayallerimiz fanteziler olarak değersizleştirildi hep. Hayal gücü, fantezi (phantasia) ve imgelem (imaginatio) olarak iki karşıt kutba ayrılmadan önce, her ikisi de birbiriyle ilişkiliydi. İmgelem basit bir akılda tutma edimi; fantezi ise imgelemin biriktirdiği imgeleri işleme yetisi. İmgelem bize at ve insanı verirken, fantezi at ve insanı yeniden işleyerek yarısı at yarısı insan Kentauros’u üretir. İktidar, yeryüzünü ve imgelerini fantezi olarak gerçekdışına yerleştirirken, imgelemi ise göksel hakikat ile ilişkilendirdi. Bizde eksik olan fantezi; Theriantrop’ları, Minotauros’ları, ucubeleri üretme yetisi. Bünyelerde yeryüzü eksikliği var. Kırılganlığımızın ilacı belli: Yeryüzüne geri dönmek!