Geçen haftaki yazımızın devamı olarak, şunu söyleyerek başlayalım: Tütün veya alkol kullanılmaz, sigara (puro, pipo vb…) veya içki içilir; zira kendileri için ve kendileri olarak tüketilirler. Uyuşturucu ise, ne suretle olursa olsun, kullanılır; zira sadece araçsal bir değeri vardır.

İçki kadehini, sigarayı buzlayan RTÜK, ise kapatılmalıdır; her şeyden önce, iktidarın elindeki en keyfisinden bir baskı, cezalandırma ve sansür aracı olduğundan. Aslında, daha da önemlisi Ahmet Hakan’ın programına kestiği cezayla Tahir Elçi’nin katlinde, Beyaz Show’a kestiğiyle de Kürt illerindeki kıyım ve yıkımları meşrulaştırmada oynadığı meşum rol bile, bu kurumun lağv edilip, sorumlularının cezalandırılması için yeterli sebeptir.

RTÜK, bir arşiv filminde bile Atatürk’ün elindeki sigarayı veya Churchill’in ağzındaki puroyu buzlatarak haddini bilmez bir tarih tahrifatçılığına soyunmakta, belgesel gösterimi veya görüntülü haberlerde bile firma adı geçti veya amblemi göründü diye astronomik para cezaları verip, yayın yasakları getirebilmektedir. Bu, aynı zamanda toplumun bir yandan ortak hafızasının, diğer yandan yerleşik iletişim kodlarının devre dışı bırakılıp tahrip edilmesi de demektir: Hangi Ankaralı, arkadaşına Kızılay Gima’nın önünde randevu vermemiştir ya da adamın bindiği arabanın Mercedes mi yoksa Citroen mi olduğu, insana hiç mi bir şey söylemez?

İçki ve sigara buzlanırken bölücülük yapılıp nefret suçu da işlenmektedir: İçki, sigara içenler lanetlenesi kötü insanlardır; dolayısıyla katledilmeleri vaciptir.

Abarttığı sanmayın: Akciğer kanseri olup da daha önce sigara içmiş olanlara SGK artık ilaç parası ödemeyecek; ki bu, doğrudan doğruya bir cinayettir. Aynı mantıkla, tuzlu yiyenlerin tansiyon, tatlı yiyenlerin de diyabet ilaçları için ödeme yapılmaması da pekala gündeme gelebilir: “İtibardan tasarruf olmaz”ı şiar edinmiş buyurganın zırhlı Mercedes’ini üç kıta beş ülkede askeri uçakla dolaştırmak için devletin gereksiz giderlerden tasarrufta bulunması iktiza eder. Ayrıca, şunu da söyleyelim ki, son SGK uygulaması, bütün caniliği bir yana, hukukun en evrensel kuralına, yani yasalarla diğer hukuki düzenlemelerin geriye doğru geçerli (makable şamil, retroaktf) olamayacağı kuralına da aykırıdır: Şu an itibariyle kanser tedavisi gören hastanın sigara içmişliği, yeni düzenlemenin öncesinde gerçekleşmiş bir olgudur.

Sigara ve içkinin fazlası sağlığa zararlıdır; ancak mevcut yönetimin insan sağlığını korumak bir yana, insanları sağ bırakmak gibi bir kaygısı olmadığı açıktır: Her kürtaj bir Roboski (34 can), dolayısıyla 28 kurbanlı son Ankara katliamı da 1 kürtajdan bile %18 eksiktir.
Kafa kesip çiğ insan ciğeri yiyeninden kanserli hastayı ölüme gönderenine, bunları harekete geçiren sevk-i cinai, putkırıcılık şeklinde tezahür eden gizli putperestlikleri, yani fetişizmleridir.

Fetişizm, nesnelere doğa-üstü güçler atfetmek olup, insan zihninin en ilkel işleyiş tarzına tekabül eder ve de putperest de putkırıcı da aynı paradigma içinde hareket ederler. Putperest, put bildiği nesneye perestiş eder, yani tapınırken, putkırıcı da “nesnede doğa-üstü güç olmaz” diyerek değil, aynen putperest gibi nesnelerde doğa-üstü güç bulunduğuna kendisi de inandığı için, kendisi hangi doğa-üstü gücün varlığına inanıp ona tapınıyorsa, işte ona rakip olmasınlar, onun egemenlik tekeline halel getirmesinler diye kırar başkalarının putlarını veya onların putu olduğunu sandığı şeyleri. Bu noktada şunu söyleyebiliriz ki, putperest her ne kadar zihnen sefil bir durumda bulunsa da kendi putuna tapınmakla yetinir, putkırıcı ise kendi inancından olmayan herkesi mutlaka bir puta tapınır olarak değerlendirip, gerçekten putperest olsunlar ya da olmasınlar, kendisinden farklı olan insanların sevdiği, değer verdiği her ne var ise, işte onları yok etmeyi kendi varoluş biçimi haline getirir.

Kısacası, putperest acınası bir varlık iken, putkırıcı, yeminli bir insan ve medeniyet düşmanıdır.