1960’ların başında bir plak şirketi yetkilisi bir müzik grubunun menajeri olan Brian Epstein’a şöyle der: “Onların bir geleceği yok. Gitar müziği bitti. Dört kişilik müzik grupları ise tamamen bitti”. Bitti denen grubun adı Beatles’tır.

1955 yılında elektrikli süpürge üreticisi Bay Lewyt, on yıl sonrasına dair bir kehanette bulunur. Ona göre on yıl sonra elektrik süpürgeleri nükleer enerjiyle çalışacaktır.

1945 yılında bir 20th Century Fox prodüktörü televizyonun geleceğiyle ilgili konuşur: “Televizyonun bir geleceği yok çünkü insanlar yakında her akşam bir kutuya bakmaktan sıkılmış olacak”.

Herkes Titanik’in batamayacağından o kadar emindir ki, dev geminin kaza haberi ait olduğu şirkete ulaştığında bile kimse durumu önemsemez – çünkü Titanik batmamak üzere inşa edilmiştir.

“Ampulü bulan” (Tesla’dan çalan?) Edison’un tahminlerine göre “21. yüzyılın evlerinde her şey çelikten olacak”tı: beşikten yemek masasına kadar.

Kimine göre tek anlamlı hava taşıtı balondu, kimine göre internet gazetenin yerini asla tutamazdı, kimine göre son dünya kupasında Brezilya Almanya’yı kesin yenerdi.

Öngörüler ve tahminler konusunda tür olarak gerçekten feci durumdayız. Daha önce de paylaştığım bir araştırmaya göre:

-Geçmişi çok iyi açıklayan bazı karmaşık istatistiksel modeller, geleceği öngörmekte yetersiz kalıyor.

-Geçmişi o kadar da iyi açıklayamayan daha basit modeller geleceği daha iyi öngörebiliyor.

-İnsan yargısı bu modellerden genelde daha kötü tahminlerde bulunuyor.

-Bir uzman, genelde ortalama zekâ ve bilgiye sahip bir insandan daha iyi tahminlerde bulunamıyor.

-İnsanlar, tahminlerinin ne kadar yanlış olduğuna sıklıkla çok şaşırıyorlar.

(Why Forecasts Fail. What to do Instead; Maksidakis, Howarth & Gaba; 2010)

Öngörü ve tahminler konusuna bu ara neden kafayı taktığıma gelince… Çok tuhaf birkaç yıl geçirdik, bu tuhaf zamanlar hemen bitecek gibi de değil. En hayalperestimizin bile öngöremeyeceği mucizelere de, en kötümserimizin bile aklından geçirmeyeceği felaketlere de tanık olduk. Sinirlerimiz bozuluyor sık sık, ona buna, en çok kendimize kızıyoruz. Yetmezmiş gibi o hâlâ konuşuyor, ona cevap yetiştirmemeyi öğrenir gibi oluyoruz. Futbol çöküyor, eğlence bitiyor, felaket tellallarına gün doğuyor.

Fakat sürekli geleceğin nasıl farklı olasılıklar barındırdığını unutuyoruz. Tam da davranmamızı istedikleri gibi davranıyoruz. Çünkü “Gezi’den sonra iki seçim geçti ve pek bir şey değişmedi”.

Oysa her şey değişti. Artık Türkiye’nin siyasal İslamcı hareketinin herhangi bir moral üstünlük iddiası kalmadı. Samimi muhafazakarlar yorgun, kırgın. Her partiden seçmenler yeni saray konusunda çok tepkili. Eksik olan tek şey, bütün bunları tekrar etmek yerine, insanları nasıl daha mutlu etmeyi planladığını, nasıl sorun çözeceğini anlatan bir muhalefet. Olabildiğince birleşik bir muhalefet. Başka birleşmeleri de çağırabilecek bir muhalefet. Hep muhalefet kalmayı düşünmeyen bir muhalefet.

Bunun olup olmayacağını tahmin etmek ya da neden olmayacağını uzun uzun gerekçelendirmek yerine bunu oldurmaya çalışmak gerekmez mi?