Sanatın metalaşmasını reddeden alternatif film ve dizi üretimleri, oyunculuğun önemsizleştirildiği kültürel ürünler karşısındaki mevziyi olanakları ölçüsünde korumaktadırlar. Peki burada tiyatronun yardımıyla daha fazlasının yapılabileceği söylense?

Tiyatro daha fazlasını yapamaz mı?

Önder Kulak - Dr., felsefe

Bir oyunun sonunda, salonu boşaltmakta olan seyirciler içinden pek çok kimsenin, tiyatronun1 mevcut durumu üzerine görüşlerini birbirlerine aktarma çabasına girdiklerine sıkça rastlanır. Bu çabalar, nihayetinde, tiyatronun geleceğine ilişkin birtakım öngörülerle tamamlanırlar. Bir süredir ise, öngörüler niyetine karşılaşılan içerik, hemen hemen sadece çeşitli kaygılardan oluşmaktadır.

Seyircinin kaygılarının arkasında çok sayıda neden vardır. Örneğin “kamu tiyatroları”nda devam eden gerileme ve dahası yıkım, özel tiyatrolar ve oyuncuları üstündeki siyasi baskı ve iktidarın tiyatro karşısındaki tutumu, bu nedenlerin başındakiler. Yine de tiyatro, koşulların ağırlığına ve sınırlı imkânlarına rağmen, oyuncuları, seyircileri ve sahne arkası emekçileriyle bir şekilde yoluna devam etmeye çalışmaktadır.

Bir sanat biçimi olarak tiyatronun başlıca hasmı ise kültür endüstrisidir. Sermayedarları kâr oranlarını düşük bulmuş olacaklar ki, kültür endüstrisinin tiyatro alanındaki yatırımları ülkede epey sınırlı – bu bir şanstır belki de. Diğer yandan, elbette beklendiği üzere, sinema filmleri, TV dizileri ve programları gibi birçok alanda büyük bir hakimiyet sahibi, endüstriyel kültür.

Metalaşmış olmaktan uzak her kültürel, sanatsal alanın ve eserlerinin kendi özgünlüğü olması ve bireyler nezdinde kendince bir alımlama seçeneği teşkil etmesi söz konusuyken, kültür endüstrisi tezgâhında alanlar arasında herhangi bir ayrım yoktur; meta, “meta”dır. Bu bağlamda kültür endüstrisi, aynı alan içinde olsun, olmasın, bireylere sanat eserleri aleyhine ürünlerini pazarlamakta ve yerine göre icra edilen eserlerin varlığını ve yaygınlaşmasını doğrudan ya da dolaylı biçimde engellemekte beis görmemektedir. Ortaya koyduğu sayısız kültürel ürünle diğer alanlar gibi tiyatronun önünde de bir engeldir.

Oyunculuğun önemsizleştirilmesi
Şimdilerde endüstriyel kültürün oyunculuk gerektiren film ve dizi gibi alanlardan örneklerine bakıldığında, gelişen teknik araçların yardımıyla oyunculuğun nicel ve nitel bir aşınmaya maruz bırakıldığı görülebilir. Örneğin dijital kurgular ve efektler, robotik teknoloji kullanımı, senaryoyla ancak dolaylı bağlantısı olan yüksek çözünürlüklü doğa ve gündelik yaşam çekimleri ve kapsamlı müzik kullanımları gibi destekleyici unsurlar toplamı, sıklıkla makul zaman ölçüsünü aşmakta ve dahası oyunculuğu gölgeleyen bir etki oluşturmaktadır. Böylece oyunculuk önemsizleştirilmekte, oyunculuğu desteklemesi beklenen bileşenler esas olanın yerini almaktadırlar.

Bahsedilen alanlarda, sanatçının yeni teknik imkânlar sayesinde çabasını ve öznel yaratıcılığını daha iyi sergilemesi ve netice olarak daha iyi eserler çıkarılabilmesi mümkünken, kültür endüstrisi özelinde tercih, aksine daha az nitelikli oyunculuk kullanılarak, daha fazla kazanmaktır. Bu durumda oyuncuların yerini estetik ameliyatlar marifetiyle yaratılmış erkek ve kadın mankenlerin alması, kültür endüstrisi sermayedarları için daha doğru bir yatırım olarak görülmektedir.
Sanatın metalaşmasını reddeden alternatif film ve dizi üretimleri, oyunculuğun önemsizleştirildiği kültürel ürünler karşısındaki mevziyi olanakları ölçüsünde korumaktadırlar. Peki burada tiyatronun yardımıyla daha fazlasının yapılabileceği söylense?

Tiyatro diğer alanlara nazaran oyunculuğun en fazla öne çıktığı mecradır. Bu anlamıyla hem tarihsel olarak, hem de birikimi açısından film ve dizi karşısında bilge bir çınar gibidir. Dahası film ve dizi karşısında kucaklayıcıdır da. Öyle ki hiçbir karşılık beklemeden nitelikli oyuncularıyla her iki alanı da beslemektedir. Bu nedenle oyunculuğun önemsizleştirilmesi saldırısına karşı tiyatrodaki safları sıklaştırmak, gelinen eşikte hem oyunculuk gerektiren diğer alanları desteklemede, hem de bütünsel anlamda kültür endüstrisine karşı koymada, önemli bir potansiyeli açığa çıkarabilir.

Tiyatronun potansiyeli ve kimi olasılıklar
Oyunlarda, odak noktası tiyatro olan birçok sanatçının yanı sıra, daha çok film ve dizi alanlarından alternatif üretimlere katılım gösteren pek çok kişiye de rastlamak mümkün. Yine kültürel ürünlerde sıklıkla karşılaşılan kimi tanınmış isimler, aynı zamanda oyunlarda da yer almaktadırlar. Bu son nokta bakımından, söz konusu isimlerin hayatlarını kazanmak amacıyla kültürel ürünlerde zaman harcadıkları ve sanatsal üretim ihtiyacı hasıl olduğunda tiyatroya başvurdukları, kendilerine dair yapılan yaygın bir yorumdur. Burada, ayrıca, bir süredir siyasi baskı gibi çeşitli sebeplerden ötürü, tepkisel olarak dikkatini daha fazla tiyatroya veren, azımsanmayacak sayıda sanatçının bulunduğu da ifade edilebilir.
Netice itibarıyla tiyatro, dayatılan endüstriyel kültüre karşı koymada etkili bir buluşma noktası haline getirilebilir. Başka bir deyişle, hâlihazırda tiyatronun yükünü sırtlayanlar, oyunculara, seyircisine, mevcut kültürel saldırının bir boyutu olan oyunculuğun önemsizleştirilmesini ve karşısında oyunculuğun sanat ve yaşam için yerini, iyi anlatabilir ve durduğu yeri sağlamlaştırabilir ise, bu yozlaşma döneminde güçlü bir mevzi oluşturabilirler. Bunun için kimi pratik öneriler üstüne düşünülmelidir.

Örneğin bir öneri olarak, hem yerellerde hem merkezlerde, tiyatronun kendisini anlattığı daha fazla panel ve söyleşi, ayrıca kapsamlı akademik toplantılar akla gelebilir – akademik toplantılar noktasında ülkede yetkin birçok isim bulunduğu söylenebilir. Bu etkinlikler endüstriyel kültürün saldırılarına ve karşısındaki alternatiflere dair farkındalığı arttıracaklardır.

Bir başka öneri de, tiyatronun mümkün mertebe mobilize olabilmesi, kimi zaman halkı yerleşik bulunduğu salonlara çağırırken, kimi zaman da halka gitmesi, bilhassa da merkezlerin dışında kalan yerleşim alanlarına, mahallelere ulaşabilmesidir. Bu ilişki, seyirci sayısının artmasının ötesinde bir anlama sahiptir.

Bu ve pek çok başka önerinin gerçek kılınmasıyla, tiyatro için daha fazlası yapılabilir. Mevcut imkânlar doğrultusunda, ama yeni çabalarla daha iyi seyirci rakamları edinilebilir, böylece yeni imkânlara da kapı aralanabilir. Kaldı ki tiyatro çok daha fazlasını hak etmektedir ve endüstriyel kültür karşısında, dipten kaynayan bir akıntı misali tepkilerden beslenen, kuvvetli bir potansiyeli vardır. Bu potansiyeli gerçekleştirme koşulu, işin mutfağında sergilenen ısrar ve emeğe, seyircinin göstereceği özen ve sahiplenmeye bağlı olacaktır.

1 Tiyatro kavramı burada belirli bir içeriği, “halkla örtüşen tiyatro”yu karşılamaktadır.