CAN GÜNEŞ Semih Çelenk’in Michel Del Castillo’nun Gitar isimli kitabından uyarladığı ve yönetmenliğini yaptığı ‘Çirkin’ sahnelenmeye devam ediyor. Hamit Demir tarafından sahnelenen tek kişilik oyun, toplumsal ön yargılar altında kalmış, doğuştan çirkin ama iyi bir çocuğun “kendi olma” hikâyesini izleyiciye sunuyor. Bir yandan da, ön yargılara karşı kendini sanatla ifade edişin, bir sevginin hikâyesidir. Tiyatroevi’nin […]

Tiyatroevi’ni mülkiyet ilişkisinden kurmadık

CAN GÜNEŞ

Semih Çelenk’in Michel Del Castillo’nun Gitar isimli kitabından uyarladığı ve yönetmenliğini yaptığı ‘Çirkin’ sahnelenmeye devam ediyor. Hamit Demir tarafından sahnelenen tek kişilik oyun, toplumsal ön yargılar altında kalmış, doğuştan çirkin ama iyi bir çocuğun “kendi olma” hikâyesini izleyiciye sunuyor.

Bir yandan da, ön yargılara karşı kendini sanatla ifade edişin, bir sevginin hikâyesidir. Tiyatroevi’nin yapımıyla sahnelenen oyun, 27 Mart’ta İzmir Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında, 12 Nisan’da İstanbul’da Profilo Gösteri Merkezi’nde, 17 Nisan’da Bakırköy’de Sahne 74’te izlenebilecek. Çirkin’in oyuncusu Hamit Demir’le Tiyatroevi’ni ve Çirkin’i konuştuk.

• 2000 yılında yolculuğuna başlayan Tiyatroevi nasıl ve ne amaçla kuruldu?

Ben Ankara’da tiyatroya başladıktan sonra 1991’de İzmir’e geldim. İzmir’de de bir dönem bağımsız çalışmalar sürdürdükten sonra 1995 yılında Prof. Dr. Semih Çelenk ile tanıştık ve birlikte çalışmaya karar verdik. 1996 yılında ilk kez Semih Hoca ile birlikte o dönem düzenli yayımlanan birkaç tiyatro dergisinden biri olan Gölge Tiyatro dergisini çıkarmaya başladık. Daha sonra bu dergi internette yayınlanmaya başladı. O esnada da Gölge Tiyatro olarak oyunlar yapmaya başladık. Ama daha sonra Gölge Tiyatro dergisiyle Gölge Tiyatro birbirine karıştı. Yayıncılığın aslında insanlara açık bir serbest kürsü gibi bir praksis alanı olması gerekir. Ama genelde tiyatro bizim kendi özel düşünce dertlerimizi ifade ettiğimiz bir alan. Bu ikisinin birbiriyle paralel olmaması çok normal bazen çakışması bazen çatışması çok normal. Bu karışıklık böyle giderken 2000’in sonlarına doğru artık Gölge Dergi ile Gölge Tiyatroyu ayırmak için adımızı Gölge Tiyatrodan, Tiyatroevi’ne çevirdik. Aslında Tiyatroevi’nin mazisi 1996 yılına dayanıyor. Tiyatroevi bizim için bir çalışma alanı ya da diğer bir tanımla komünite tiyatro. Yani sanata toplumcu taraftan bakan ve bakmanın da ötesinde bir praksis alanıdır. Bu sebeple de Tiyatroevi her yerde olabilir. Çünkü biz Tiyatroevi’ni bir mülkiyet ilişkisinden kurmadık. Kim bizim sanata dair, topluma dair dertlerimize ortaksa biz ona hem ev sahibi oluruz hem de destek oluruz.

• Çirkin oyununa gelecek olursak, nasıl anlatırsınız oyunu?

Semih Hoca’nın sadece yönetmediği aynı zamanda uyarladığı bir öyküden oluşuyor Çirkin. Bizi çarpan şeyi oyunun öteki olmaktı. Bundan yüzlerce yıl önce Anadolu’da Nesimi’nin Yunus’un söylediğine baktığımızda öteki olmak, dışlanmak aşağılanmak, küçük görünmek, ezilmek ezen-ezilen ilişkisi, emek sömürüsü varmış hep. Bundan sonra da olacaktır. Daha doğduğu anda bir inancın ve sonra da görüntünün görünürlüğün kıskacında önyargıya boğularak ötekileşen yani iletişim kanalları kolları tıkanan bir karakter var elimizde.

Bu bizim edebiyat tarihinde sıklıkla gördüğümüz bir ötekinin hep ezilen sınıftan olma örneğinin dışında bir özellik taşıdığı için çarpıcı hale geldi. Edebiyat tarihinde ilk kez bir ezilen aynı zamanda ezen sınıfın temsilcisi. Bu karakter bunun altında eziliyor. Kendi ezen sınıfın temsilcisi olduğu halde ezilmeye devam ediyor neden? Çünkü ön yargılar var. Ama sorun şu insanların ön yargılarla onu ezmesine izin veren tutumu var. Aslında problem burada. Eğer bu tıpkı geleneğinden geldiği babasının sürdürdüğü gelenekten geldiği gibi devam etse yani onlara kötülük yapsa tecavüz etse sömürse onları iki lokmaya açıkta bırakmaya mahkûm etse herkes ona hayran kalacak ve tapmaya devam edecek. Ama o sistemi değiştirmek istediğinde birden kimse alışık olmadığı hatta istemediği bir şeyle karşı karşıya kalıyorlar. Kölenin kölelikten kurtulmak istememesi gibi.