Lorca’nın “icra edilemez oyunlar”ından ikisi olan Kelebeğin Kötü Büyüsü ve Beş Yıl Geçince bizi, daha sonrasında Artaud tarafından manifestosu yazılacak olan imkânsız tiyatroyu irdelemek için verimli bir kaynağa ulaştırıyor

Tiyatronun imkânsız uzamı

BARIŞCAN DEMİR

Edebiyatta, metinde kurguyla verilen fiziksel uzamın karakterler üzerindeki kuşatıcı etkisinin yoğun olduğu birçok durum söz konusudur. Yazarın metne baskın olarak yerleştirdiği deniz, hapishane veya ev gibi unsurlar, eserdeki karakterlerin takip edecekleri rotanın hattını çizmekte, bir anlamda onun olanaklarının sınırlarını belirlemektedir. Edebiyatın diğer türlerinden farklı olarak tiyatro metinlerinde ise belirleyici olanın kurgusal fiziksel uzam değil, kurgunun gerçeklikle buluşacağı sahnenin fiziksel uzamı olması beklenir. Bu yaklaşımda kendini belli eden vurgu, “seyircinin tiyatrodan önce geldiği” vurgusudur. Seyircinin tiyatrodan önce geldiğini öne süren bu yaklaşım, karşısında, “tiyatro seyirciden önce gelmelidir” dercesine ortaya çıkmış olan “imkânsız tiyatro”yu bulmuştur. Edebiyat sahnesinde imkânsız tiyatronun ilk örnekleri Lorca’nın erken dönem oyunlarında kendini göstermiştir. Lorca, “icra edilemez oyunlar” yazmış ve bununla birlikte de seyirciyi değil, metni ön plana çıkarmıştır. Diğer bir deyişle Lorca, tiyatroyu, izlenmek için değil okunmak için var olan edebiyatın yazınsal uzamına çekmeye çalışmıştır.

Sahneye sırtını dönerek kendine yeni bir yazınsal uzam oluşturmaya çalışan Lorca’nın “icra edilemez oyunlar”ından ikisi Türkçeye çevrildi. İki oyunu da İspanyolca asıllarından Türkçeye aktarmış olan Ümit Edeş’in, ortaya gayet güzel bir iş çıkarmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

tiyatronun-imkansiz-uzami-199615-1.Biçimsel imkânsızlık
Kelebeğin Kötü Büyüsü, insan dünyasının parodisi sayılabilecek bir böcek dünyasında geçmektedir. Lorca bizden, üzerine çiy düşmüş çimenliklerin arasında, ahalisinin kendi sınıfsal farklılıklarına göre yaşadığı bir böcek köyünü düşlememizi ister. Bu şekilde de, bu oyundaki sahneleme açısından söz konusu olan imkânsızlığın biçimsel bir imkânsızlık olduğuna işaret etmiş olur. Bu köyün içinde, ambarının dolu olmasından başka bir mutluluk kaynağı olmayan Anne Hamamböceği’nden yıldızların bir gün tümüyle söneceğini düşleyen Büyücü Hamamböceği’ne, böcek halkının ruhuna geçmişte kurtuluş getirdiğine inanılan Aziz Hamamböceği’nden güzelliği tüm köye nam salmış Hamamböceği Kız Silvia’ya kadar, insan dünyasına sürekli göz kırpan bir sürü karakterle karşılaşırız. Bu köyde büyümüş ve zamanında Büyücü Hamamböceği’nden dersler aldığı için tıpkı onun gibi düşçünün biri olmuş bir Hamamböceği Oğlan vardır. Oğlanın hayattaki tek amacı yaşamını tümüyle değiştirecek bir gizem bulmaktır. Oğlan, peşinde olduğu, fakat peşinde olduğu için de ne olduğunu bilmediği bu gizemi, bir şair edasıyla, bir yıldıza âşık olduğunu söyleyerek anlatmaktadır. Bir de kanatları kırıldığı için oğlanın yaşadığı köye düşmüş beyaz bir Kelebek vardır. Kelebeği diğer böceklerden ayıran, ona yıldızımsı bir güzellik katan şey kanatları olduğu için, kanatları kırılmış olan Kelebek, bu köyde ona ağır ağır yaklaşmakta olan ölümünü beklemektedir. Lorca, oyunun temel dinamiğini bu iki aşırı uç üzerinden şekillendirir: “Böceklerin dünyası” ile “normalde bu dünyaya aşkın bir varlık olmasına rağmen bu dünyaya girmiş olan Kelebek”. Oğlan, hayalindeki yıldızın bu Kelebek olduğunu ve artık bir yıldıza değil de bu kelebeğe âşık olduğunu, Kelebek ise artık kanatları olmadığı için soğuduğunu, ölmekte olduğunu düşünür. Bu bağlamda oyunda sürekli tekrarlanan motif, böylesi bir aşkın, kaçınılmaz olarak ölüm anlamına da geleceğidir; çünkü aşırı uçlardan herhangi biri diğerinin alanına girdiğinde artık kendi varoluş alanını kaybetmiş, diğer bir deyişle ölmüş olacaktır.

tiyatronun-imkansiz-uzami-199616-1.Zamansal imkânsızlık
İkinci oyun olan Beş Yıl Geçince’de ise, daha oyunun ilk perdesinde sürekli tekrarlanan “sonradan”, “önce”, “birazdan”, “yarın” ve “şimdi” gibi kavramlar, bize oyunda didiklenecek ve oyunu sahneye taşımak isteyecekler için problem çıkaracak unsurun “zaman kavramı” olduğunun ipuçlarını vermektedir. Oyunun ana karakteri olan Genç Adam bir kızla nişanlıdır, fakat bu kız henüz on beş yaşındadır ve bu nedenle de Genç Adam kızla evlenmeyi beş yıl ertelemektedir. Erteleme edimi, belki de oyunun ana karakteri olan Genç Adam’ı açıklamak için kullanılabilecek en uygun ifadedir. O, kızı “şimdi”de tanımış ve bu şimdi üzerinden kendi beklentilerini şekillendirmiştir. Dolayısıyla da o, durmaksızın geleceği erteleyerek “şimdi”de kurduğu kalesini daha da güvenli bir hale getirmeye çabalamaktadır. Öte yandan şimdinin bu donuk resmini zihinde sabitleyen imgelemden çok daha hızlı değişmektedir gerçeklik, çünkü yaşamın akışı sürekli başkalaşmayı da beraberinde getirir. Bu oyun da, tam olarak bu iki uç motif üzerine kurulmuştur: Bütünü kaplaması beklenen “donmuş bir şimdi” ile “yaşamın akışı”. Şimdinin beş yıl boyunca donmasını istemek, beş yıl içinde dışarıdan gelebilecek hiçbir şeyi içeriye dâhil etmeyen bir düşü devam ettirmek, bu düş üzerine bahis yatırılan bir kumar oynamak demektir. Oyunun merkezi olan Genç Adam’ın çevresinde dönen diğer karakterler ise, onun oynadığı kumarın eksiklerini ortaya çıkaran simgeler gibidir. Örneğin Daktilo Kız isimli karakter, genç adama âşık olması bağlamında, genç adam için bir diğer gelecek umudunu yaratan “yarın”ı; genç adamı evinde ziyarete gelen Arkadaş karakteri ise, sürekli odanın pencerelerini açma isteğini vurgulamasıyla, “dışarı”yı simgelemektedir. Öte yandan Genç Adam’ın seçtiği bütün donmuş şimdi düşünde “dışarı”ya ya da “yarın”a asla yer yoktur. Oyunun sonraki perdelerinde ise beş yıl geçtikten sonrası anlatılmaya başlanır. Beş yıl sonra yaşananlar hiç de Genç Adamın beklentileriyle uyuşmayacaktır, çünkü yaşamın akışı, Genç Adam’ın düşündeki donmuş şimdiyi görmezden gelerek ilerlemeye devam etmiştir.

Lorca’nın kaleminden çıkma bu iki eşsiz eser, bizi, hem biçim hem de zaman bağlamında yakaladığı sahnelemeye yönelik imkânsızlıkla, daha sonrasında Artaud tarafından manifestosu yazılacak olan imkânsız tiyatroyu irdelemek adına el atabileceğimiz oldukça verimli bir kaynağa ulaştırıyor.