Fransa, İtalya, İngiltere’nin ardından Kanada’ya giden Japon lider Kishida, bugün de Biden ile görüşecek. Dış politikasını militerleştiren Tokyo’nun askeri ve siyasi hamleleri dikkat çekiyor. Washington’ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden Tokyo’nun adımlarını değerlendiren Prof. Dr. Çağdaş Üngör, ABD’nin Hint-Pasifik stratejisinin esas mucidinin Japonya olduğunu söyledi.

Tokyo’nun adımları Washington endeksli
Biden ve Kishida’nın bugün görüşmesi planlanıyor. (Fotoğraf: AA)

Yaren ÇOLAK

Asya-Pasifik’teki yükselen etkinlik mücadelesinin önemli aktörlerinden Japonya, askeri hamlelerinin ardından dış politikada attığı adımlarla da dikkat çekmeye başladı. Geçen hafta Avustralya ile "tarihi" olarak nitelendirilen bir savunma anlaşmasına imzaladıktan sonra Londra’ya uçan Japonya Başbakanı Fumio Kishida, İngiltere ile de benzer bir anlaşmaya imza attı. Fransa, İtalya, İngiltere ve son olarak dün Kanada ziyaretlerini gerçekleştiren Başbakan Kishida, bugün ise ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmeyi planlıyor. İkili arasında yapılacak görüşmede güvenlik ve savunma ittifakını güçlendirecek kararlar alınması bekleniyor.

Washington’un bölgedeki en önemli müttefiklerinden Tokyo, yeni yılın hemen öncesinde 60 yıllık savunma stratejisini değiştirerek İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük askeri hazırlığını duyurmuştu. Japonya’nın yeni savunma stratejisi 328,4 milyar dolarlık yoğun bir silahlanma planını içeriyor. Bu, Tokyo'nun savunma harcamasında dünyanın en büyük üçüncü gücü olacağı anlamına geliyor.

GERGİNLİK VE ENDİŞE

Çin’in “en büyük stratejik tehdit”, Rusya’nın “güçlü bir endişe kaynağı” ve KDHC’nin “en yakın tehdit” olarak tanımlandığı yeni savunma stratejisi bölgede gerginlik ve endişe yaratıyor.

Tokyo’nun savunma stratejisini açıklamasından sonra, KDHC balistik füze denemelerini rekor seviyede artırdı Güney Kore Japonya yakınlarında askeri tatbikat düzenlerken, Rusya ve Çin’de Doğu Çin Denizinde ortak tatbikat gerçekleştirdi.

Ayrıca Japonya bu yıl Mayıs ayında G7 Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak.

***

HİNT-PASİFİK STRATEJİSİNİN ESAS MUCİDİ: JAPONYA

Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Çağdaş Üngör Japonya’nın stratejisini değerlendirdi.

Japonya dış politikasında nasıl bir yol haritası izliyor?

Japonya Çin’in yükselişi ve Kuzey Kore’nin nükleer silahlanması gibi gelişmeleri kendi güvenliğine bir tehdit olarak algılıyor. Shinzo Abe döneminden beri ülkenin savunma temelli olan güvenlik yaklaşımını değiştirmek için çaba sarf ediyor. ABD’nin Hint-Pasifik stratejisi de bu yeni stratejiye el veriyor. İngiltere, şüphesiz ki, Asya’da kurulmak istenen yeni ittifak sisteminin bir parçası. Avustralya ve Hindistan gibi İngiltere’nin de Çin’e karşı giderek daha sert önlemler aldığını gördük. Buradaki en önemli soru Japonya’nın iç dinamikleri ve bir ordu sahip olmasına elvermeyen anayasal kısıtlamalar ile ilgili. Japon hükümetleri son on yılda ülkenin caydırıcılığını arttırmaya dönük birçok hamle yaptıysa da, ortada savaşma kabiliyeti açısından hala çok büyük bir engel var.

Prof. Dr. Çağdaş Üngör, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler BölümüProf. Dr. Çağdaş Üngör, Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü

ABD-Japonya ittifakı Asya’da nasıl bir denklem oluşturmak istiyor?

Amerikan yönetimleri hiç değilse Obama döneminden beri Çin’in yükselişini bir tehdit olarak algılıyor ve Amerikan dış politikasının ana ekseni bu bölgeye dönük olacak şekilde konumlandırıyor. Çin’le ilgili eskiden tedavülde olan işbirliği ve müzakere gibi kavramlardan artık hiç bahis yok. Trump ve Biden dönemlerinde ABD açısından birçok politikanın değiştiğini ama Çin’e bakışın aynı kaldığını gördük. NATO’nun da son zirvesinde konuşulan ve sonuç belgesine yansıyan ifadelere göre, Çin artık doğrudan bir rakip veya tehdit olarak görülüyor. Asya bölgesindeki en önemli Amerikan müttefiki olan Japonya da bu değişen küresel dinamiğin bir parçası. Hatta bugün ABD’de revaçta olan Hint-Pasifik stratejisinin esas mucidi Japonya.

Washington-Tokyo arasındaki güvenlik anlaşmasının 5’inci maddesinin kapsamının genişletileceği haberleri gündemde. Bu ne ifade ediyor?

Bu anlaşma ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Asya politikasının en önemli ayaklarından biriydi. Anlaşma, çok kabaca, Japonya’nın savaşma yetkinliği olan bir ordu sahibi olmaktan vazgeçmesi karşılığında ABD’nin bu ülkeye verdiği güvenlik teminatının çerçevesini çiziyor. Japonya, tüm dünyada ABD’nin en fazla asker bulundurduğu yabancı ülke. Okinawa’daki ABD üsleri geçmiş yıllarda iç kamuoyunda büyük tartışmalar yarattıysa da, bugün Japon-Amerikan güvenlik anlaşmasının uzayı da kapsayacak şekilde genişletilmesi bu ittifakın 21’inci yüzyılda zayıflamadığını, bilakis güçlendiğini gösteriyor. Buradaki "uzay" vurgusunun da Çin’in bu alanda geliştirdiği kabiliyetler ile ilgili olduğunu düşünebiliriz.

ABD’nin bölgedeki hâkimiyet alanı ve etkisi nedir?

ABD’nin Asya’da NATO’ya eşdeğer bir güvenlik örgütü yok ama içlerinde Japonya’nın da olduğu birçok ikili ittifak anlaşması var. Bunlar İkinci Dünya Savaşı’ndan beri büyük oranda aynı kaldı. Bugün ABD donanması Hint Okyanusu’nda ve Pasifik Okyanusu’nda etkili bir güç olmaya devam ediyor. Burada önemli bir faktör, kendi güvenliklerini Soğuk Savaş yıllarından beri ABD’ye delege etmiş olan Asya ülkeleri. Japonya, Güney Kore ve Tayvan bunların içinde en önemlileri. Bu bölgedeki ABD nüfuzu büyük ölçüde bu ülkelerin yarattığı meşruiyet ortamı içinde gelişti.

Egemenler, Rusya-Ukrayna savaşıyla küresel düzende pozisyon alma yarışına girerken Tokyo kendini nerede konumlandırıyor?

Tokyo’nun konumu net bir şekilde ABD’nin yanı. Japonya’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden tutun da, Çin’e olan tutuma kadar birçok alanda açıkça Batı yanlısı bir ülke olduğunu görüyoruz. Ancak burada kendi tehdit algısı uluslararası kimliği kadar önemli bir rol oynuyor diyebiliriz. Nitekim Japonya’nın Rusya ile İkinci Dünya Savaşı’nı bitiren bir anlaşması yok; hala toprak anlaşmazlıkları var. Keza Çin, Japonya ile tarihsel husumet boyutu bir yana, ekonomiden silahlanmaya kadar birçok alanda rakip addediliyor. Japonya ve Çin kısa zaman önceye kadar Doğu Çin denizinde ufak tefek çatışmalar yaşıyordu. Bunlar aynı zamanda Japon anayasasını değiştirme tekliflerinin de gerekçesi olarak kullanılıyor.