Sürmekte olan siyasal kargaşanın aktörleri birbirlerini bir plana göre hareket etmekle suçlayıp duruyorlar. Hemen herkes karşısındakinin gizli bir ajandası olduğunu ve baştan (!) beri o gizli plana uygun olarak davrandığını düşünüyor.

“Üst aklın planı” diyenlerle “kontrollü darbe” diyenleri ortaklaştıran da bu anlayış.

Bu akıl yürütme tarzı bilinmedik, yeni bir şey değil. Önemli olan bu düşünme biçiminin ne zamanlar egemen akıl haline geldiği.

Özelliği ne bu düşüncenin? Bugün, dün de planlanmıştı. Olup bitenler geçmişte çizilmiş bir planın sonuçlarından öte değiller. Bugünden geriye doğru olayları sıralayıp, her sonucun nedenini o sonuçtan önceki olay olarak kabul etme tarzı. Çiçeğin tomurcukta öngörülmüş olduğuna olan inanç. Dalında açan çiçeğin şimdiki halinin daha çiçek ortaya çıkmadan tomurcukta belirlenmiş olması.

Bu aklı yürüten sıradan bir Türk milliyetçisine göre, ABD’nin YPG ile işbirliğine girmesi PKK’yi ABD’nin kurduğunun kanıtı. Bu durumda 1970’li yıllarda ABD, Türkiye’yi bölmeye karar vermiş, bunun için bir plan yapmış oluyor. Bir silahlı Kürt örgütü kurayım, Türkiye ile 30 sene savaştırayım sonra İslamcı bir terör örgütü kurayım, sonra o örgütü bu örgütle temizlermiş gibi yaparken de Türkiye’yi böleyim demiş oluyor. Bu durumda Öcalan da kendiliğinden CIA ajanı oluveriyor!!! Demeden geçmek mümkün değil; ABD’li komutanın emrinde savaşan YPG’li de böyle düşünmekten kendini alamayabilir tabi…

Evliliklerinin yirminci yılında aldatılan eşin, “sen zaten beni en baştan beri sevmemiştin” demesi gibi bir durum bu.

Bu akıl yürütme tarzı şu aralar galiba hem RTE ve iktidar bloku ve hem de Kılıçdaroğlu ve CHP yönetici kliğinin ortak noktası. İki taraf da karşısındakinin bir gizli planı olduğuna, tüm olayların da bu ajandanın aşamaları olduğuna inanıyor.

Doğanın işleyişinden kaynaklandığı düşünülen bu akıl yürütme tarzı doğa, fizik olayları için bile geçerli değildir aslında. Evet, her tomurcuk içinde bir çiçek olma potansiyeli taşır. Ama gördüğümüz çiçek, tomurcukta öngörülenin aynı değildir. O yılın hava şartları, yağmur, sulama, böcek vs vs bin türlü değişken o tomurcuktan açan çiçeğin oluşumuna etki eder. Ana bileşenleri aynı olmak kaydıyla tomurcuktan binlerce farklı çiçek olabilir. Tabii ki elma ağacındaki tomurcuktan şeftali çiçeği açmaz, ama çiçek her defasında farklı olasılıklardan biri olarak açar.

Bu akıl yürütme tarzına siyasal İslam ya da genel olarak din etkisi ile yetişmiş insanların kapılması beklenir bir durum. Her şeyin üzerinde başka bir belirleyici var, “sakın kader deme kaderin üzerinde bir kader vardır” diye diye büyümüş birinin böyle düşünmeye yatkın olması anlaşılabilir.

Ama, bu düşünce tarzı asıl olarak olayları anlamak, yorumlamak ve olmakta olana müdahale etmek konunda yetersizlik hisseden insanların kapıldıkları bir akıl. İnsan olup bitenler karşısında kendini yetersiz hissetmeye başladığında olup biteni belirleyen bir ‘üst’ olması gerektiğine inanmaya eğimlenir. Bir adım ötesi de komplo teorilerinin büyüsüne kapılmaktır zaten.

Evet, iktidar blokunun kapılması anlaşılabilir ama muhalefet de böyle düşünmeye başlamışsa, artık kendisinde muhalefet edecek gücü göremediğini, kendisini zayıf hissettiğini, olayları belirleyebilecek etkiye sahip eylemleri yapamayacağına inandığını anlamak gerekiyor.

AKP, 16 Nisan’dan bu yana tarihinin en güçlü yasal korumasına ve aynı oranda zayıf muhalefetine sahip. Ama bakıyorsunuz “üst akla karşı durmalıyız” diye çırpınıyor. 2002’den bu yana kendisini en çok bu dönem tehdit altında hissediyor. CHP, kendisini o denli yalnız ve az hissediyor ki; sağcılar, milliyetçiler ve dincilerle işbirliği kurmazsa 2019’u kaybedeceğine inanıyor. Ortalık komplo teorilerinden toz duman.

Sola düşen, komplo teorilerini bir an önce bir yana bırakıp, devrimciliğin asli ilkesi olan ‘kendi kaderini kendi pratiğinden doğuran bir eylem hattını’ inşa etmeye başlaması. Bizim tomurcuğumuzdan açacak çiçek henüz nasıl olacak bilmiyoruz. Ama ortada sulanmayı bekleyen bir tomurcuk olduğu kesin, değil mi!