Google Play Store
App Store

Gülay Doğan’ın 2011 yılından bugüne toplu ulaşım araçlarından çektiği İstanbul fotoğrafları otobanlardan ara sokaklara taşınan kitlenin manzarasına odaklanıyor.

Toplu ulaşım araçlarının pencerelerinden İstanbul

Kardelen TATAR SİNECAN

Fotoğrafevi 1-15 Şubat arasında akademisyen, fotoğrafçı Gülay Doğan’ın İstanbul’u otobüs, tramvay gibi toplu ulaşım araçlarının pencerelerinden fotoğrafladığı Teğet Geçtim sergisine ev sahipliği yapacak.

Toplu ulaşım araçları; bizleri aynı manzarada buluşturan ara mekânlar. Teğet Geçtim, bu araçlar yoluyla kentsel coğrafyanın ayrıştıran hatlarının da çizildiği fikrinden hareket ediyor. 2011’den bu yana çekilen fotoğraflarla, hafızalara yer etmeyecek aradaki anların gelip geçiciliği, uçuculuğu sorgulanıyor.

İstanbul’un tarihi ve kültürel olarak büyük anlatılarının, Boğazı’nın manzarasının uzağında; otobanlardan ara sokaklara taşınan kitlenin manzarasına odaklanıyor. Duvar yazıları, toplu konutlar, sokaktan geçenler, baktığımız kent bize kendini nasıl sunuyor, kent bir açıklık mı yoksa örtü mekâna mı dönüşüyor, bakışımız nereye uzanıyor, bu sorular serginin odağında. Amaç olmadan kentte izlenen güzergâhlar, sadece yaşam alanının sınırları içerisinde geçiyor. Hayatlar sosyal ve ekonomik belirlenimlerle bir adacıkta sürüyor. Kitlesel ulaşım araçları farklılıkların bir araya geldiği eşik mekânlar. Fakat kentin sınıfsal olarak ayrıcalıklı mekânlarından uzaklaşmak üzere bir kapı işlevi de görüyor.

Richard Sennett, 19. yüzyıl sonunda büyük kentlerdeki metro devriminin, yoksul işçi sınıfının gündüz çalışmak için geldikleri kent merkezinden akşam ayrılmalarını ve gelirleriyle barınabilecekleri o uzak semtlere geri dönmelerini sağlamak olduğunu belirtiyor. Bu bina cephelerinden, kamusal alanların düzenlenişinden hissediliyor. Ama alışılan kentsel manzaralar, içerisinde neyin dönüştüğünü bile anlamadığımız bir körlük sunuyor.

İstanbul, bir yönüyle kentsel dönüşümün neoliberal politikalarla şekillenmesinin bir ürünü olarak küresel bir turizm dekoruna evrildi.

Öte yandan toplumsal yabancılaşmanın doruklarında bir yer edinebilme, var olabilme kavgası sürüyor. Sergi, fotoğrafın bilişsel olarak farkına varmadığımız anları açık edeceğini, en azından durup bakmaya fırsat yaratacağına çağrı yapıyor. Yüzlerce fotoğraf arasında yapılan bu seçki, fotoğrafçının kente dokunamadığı fakat izleyicisi olduğu bir seyri, yeniden kurguladığı bir anlatıya dönüşüyor.