Kendi yarattığı sorunlara her geçen gün yenileri eklendikçe, doğal ve sonradan yarattığı düşmanları da neredeyse her geçen dakika daha da arttıkça, daha fazla öfke diline başvuruyor.

Artık, küfürün bini bir para. Önüne gelene atar, gelmeyene gider.

Bugün bir siyasi parti liderini aşağılama, yarın bir sivil toplum liderine hakaret, öteki gün bir meslek grubuna, öbür gün toplumun bir kesimine ağza alınmayacak bir küfür, bir sonraki gün bir yabancı ülke liderini “çizdim senin üzerini” diye efelenme…

Zaten yapayalnız kalmış ve çevresindeki “en sadık bir kaç kişiden oluşan çeperin” bile muhtemelen, artık tir tir titrediği ve korkudan yanına bile yaklaşamadığı bir durumdan söz ediyoruz.

Gerçeklerden o kadar kopuk bir çizgiye düşmüş durumda ki, sürekli yalan üzerine yalan uydurmanın, olmayanı var gibi göstermeye çalışmanın, enflasyon -hayat pahalılığı- geçim sıkıntısı gibi halkın “gırtlağına dayanan” günlük olguları bile inkâr etmenin, tarihleri ve olayları çarpıtmanın, tayyarelerin üzerine ne yazılacağı gibi abuk sabuk konularda ulu orta konuşmanın doruğa ulaştığı bir “onulmaz-onarılamaz” hâl aldığına tanık oluyoruz.

On yıllardır hukuksuzluğu ve adaletsizliği sürekli körüklemesini, insanları din, mezhep, ideoloji, cinsel yönelim üzerinden sürekli ötekileştirmesini, bunu da bir marifetmiş gibi savunmasını, zaten saymıyorum bile.

Tipik semptomlar tabii.

Tarihte, benzerlerinde hep gördüğümüz ve tedavisi mümkün olmayan.

Ama bütün bunların da ötesinde, belki de toplum olarak maalesef “es geçiyor gibi göründüğümüz” çok daha kötü bir etkisi var yaptıklarının...

Geleceğini karartıyor, geleceğini fiilen ve fiziken, madden zehirliyor, geleceğini tahrip ediyor bu toplumun. Hem de onarılması çok güç bir biçimde.

Bunun öyle “geliriz, sistemi değiştiririz, güçlendirilmiş bilmem ne yaparız” çözümleri ile bile kolayca onarılması mümkün değil.

Değerli Halk Sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık’ın vurguladığı bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum:

“Yoksulluk mirası ve yoksulluğa bağlı kötü beslenmenin getirdiği sağlıksız bir toplum. Sağlıksız yeni nesiller. Sağlıksız bir gelecek...”

Belki de günlük demeçler, kavgalar, kaçınılmaz olarak odaklandığımız sayılar, fiyatlar, geçim kavgası gibi olgulardan kafamızı kaldırıp tam odaklanamadığımız bir gerçek bu.

Açlığın, 6 bin TL yoksulluğun 19 bin TL sınırı ile ifade edildiği bir ortamda, Prof. Saltık, “Daha ana rahminde iken karnı doymayan on milyonlarca bebeğin” gelecekte oluşturacağı zayıf bünyeli ve belki de yetersiz beslenmeye bağlı “IQ’su düşük bir toplum” gerçeğine parmak basıyor.

“Büyük bir risk ve eşitsizliğin, büyük bir dezavantajın, hayatta kalma şansının düşüklüğü, yaşarlarsa yakalarını bırakmayacak sağlık sorunları, düşük nitelikli ve kırılgan yaşamlar” diyor Prof. Ahmet Saltık.

Ve ekliyor:

(Kötü beslenmeye bağlı olarak) “Zaten 90’lardan 87’ye düşmüş bir ortalama IQ’ya sahip bir toplumun 21’inci yüzyılda her alanda ayakta kalabilmesi mümkün mü?”

Her şeyi bir yana bırakın, bu memlekete, bu kötülüğü ve bu ihaneti yapanlardan hesap sorulmaz mı?

Asla affedilmeyecek bir suçtan söz ediyorum.

Dinen günahını, vebalini filan bilemem. O işlere kafam ermez.

“Ağır bir suç” diyorum. İnsanlık suçu.

Toplu bir katliamdan-kırımdan söz ediyorum.

Katliam daha nasıl olur?

COVID-19

Kendi kendilerine bir “sahte başarı öyküsü” yazabilmek adına, her konuda olduğu gibi topluma yine utanmazca yalan söylemek adına “Corona belasından kurtulduk” diye kandırıyorlar insanları.

Kademeli olarak “Vaka ve ölüm sayılarını” düşürecek bir “TÜİK usulü propaganda” ile bütün korunma önlemlerini iptal edip, herkesin savunmasız kalmasını sağladılar. Oysa ki, etrafınıza baktığınızda, her gün bir yakınınızın ve tanıdığınızın Covid-19 pozitif çıktığını duyuyorsunuz.

Bu satırların yazarı da, özellikle de yaş ve kronik sağlık sorunları açısından risk grubunda olmasından kaynaklanır bir şekilde, belki de aşırı tedbirli davranmasına rağmen, mel’un virüs tarafından teslim alındı.

5 tane aşı olmama ve toplutaşımada ve kalabalıklarda (açık havada bile) maskeden asla vazgeçmememe rağmen yakalandım. KRT TV ve Yön Radyo’daki Medya Terapi programıma bir süre ara vermeme de neden oldu tabii.

Arayan soran merak eden ve dost elini uzatan herkese, okurlara, izleyicilere, özellikle de değerli Aile Hekimimiz fedakâr sağlık emekçisi, güzel insan Sayın Dr. Çiler Öncel’e, T.C. Sağlık Bakanlığı’ndan arayıp telefonda da olsa ilgi gösterip ilaç-vitamin öneren değerli hekimlerimize, kişisel dostluk kapasitesi ile ilgilerini esirgemeyen değerli hocalarımıza teşekkürü bir borç bilirim.

Aman!
Geçti sanmayın.
Virüs, ortalıkta elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor.
Sevgili okurlar. Ne maskeden ne mesafeden ne de hijyenden vazgeçin. Kendinizi iyi koruyun.
Sağlıkla kalın.