Toplum bu çamur seline bir set çekecek!
Varsa yoksa Anayasa değişikliği. Adeta bir mutluluk iksirinden bahsediyorlar, içmek için sabırsız ve telaşlı. Oysa o iksir hepimizin ciğerini parçalayacak!

KONUK YAZAR: GAYE USLUER - Prof. Dr., CHP Milletvekili TBMM Milli Eğitim Komisyonu Üyesi
Geçen hafta 686 sayılı KHK ile bir gecede 4464 kamu çalışanı daha ihraç edildi. 330 öğretim üyesi ve bin civarında öğretmen… İşin özü 4464 aile maaşsız, aylıksız kaldı. Kira var, çocukların okul taksitleri var, kış günü, yakıt vs... var da var.
Kimin umurunda diye bakıyorum? Yok, aslında kimin umurunda olmalı diye bakıyorum. Son 1,5 yıldır istikrar diye diye kafamızda boza pişiren hükümetin, iktidar milletvekillerinin umurunda olmalı diye bakıyorum. Çıt yok! Varsa yoksa Anayasa değişikliği, referandum. Adeta bir mutluluk iksirinden bahsediyorlar, içmek için sabırsız ve telaşlı. Oysa o iksir hepimizin ciğerini parçalayacak!
Üniversitelere bakıyorum. Kimi fakültelerin içi boşalmış, yıllarını üniversiteye vermiş hocaları bir gecede ihraç edilmişler. Yıllarını verdikleri üniversiteye, fakültelerine, kampüse dahi giremiyorlar. Odaları, kitapları, bilgisayarları karantina altında… Yasak hemşerim! Mizansen acı acı oynanmakta. İhraç edilen öğretim üyeleri vakur, dik... Geride kalanlar gözü yaşlı, tedirgin ve mutsuz. Öğrenciler bağırıyor "Biz hocalarımız olduğu için buradayız!"
YÖK yok hükmünde 15 Temmuz sonrasında. Rektörler tutsak! Dekanlar darbe girişiminden hemen sonra istifa ettirildikleri için söylenecek söz yok.
Dün Mülkiye'de öğretim üyeleri; ihraç edilenler, henüz ihraç edilmemiş olanlar, öğrenciler toplanmışlar. Ne için? Sırf hükümete muhalif oldukları için, sırf konuştukları için ihraç edilen tüm öğretim üyeleri adına tavır koymak, basın açıklaması yapmak için. Biz de OHAL günlerindeki baskının ve hoyratlığın bilincinde, destek için Mülkiye'ye gittik. Her yer polis dolu. İki toma kampüsün içine girmiş. Ellerinde iplerini tuttukları köpekleri ile çevredekileri korkutmaya çalışan ve öfkeyle bakan polisler… Bütün bu nedensiz öfke yumağına karşın, ne öğretim üyelerinin, ne de öğrencilerin elinde tek bir taş, tek bir sopa yok. Hocaların tek silahı olan cüppeleri (binişleri) kampüsün girişine serilmiş. Neden? Kutsaldır öğretim üyesi için cüppe. Hem emeğin onurudur, hem bilginin, bilgeliğin sembolüdür. Belki de ellerindeki tek ve en güçlü silah olduğu için serdiler onları…
Basit bir açıklama yapma girişimi bir anda savaşa dönüştü. Moda ya, biber gazıyla gelen orantısız şiddeti tartaklanan öğrenciler, yerlerde sürüklenen öğretim üyeleri, gözaltılar izledi. Cüppeler saygısızca çiğnendi. Aslında çiğnenen, aslında korkulan bilimin, aydınlığın ta kendisiydi. Ortamı sakinleştirmeye çalışan milletvekillerine de saldırdılar. Parmak sallayıp, tehditler yağdıran kimi işgüzar emniyet mensupları ise hem ortamı savaş alanına çevirdi hem de faturayı akademisyenlere, öğrencilere ve milletvekillerine kesti.
82 yaşında hocaların hocası Korkut Boratav Hoca da bizimle birlikteydi. Biber gazından o da etkilendi. Korkut Hocayı oraya getiren gücü bir düşünün. O’nu endişelendiren, 82 yaşındaki bir insanı endişelendiren neydi? Bu ülkenin gelişimine katkı sunmuş insanların emeğini hiç etmeye çalışıyorlar. Korkunç bir zulümdür bu. Zulüm varsa isyan da olur. İstedikleri toplumu kışkırtmaktan başka bir şey değil. Kışkırttıkları toplumu isyan etmekle suçlayıp suçu da insanlara yıkmakta üstlerine yok! Sevgili arkadaşım Prof. Dr. Cem Kaptanoğlu’nun da dediği gibi, bu iyi ve kötünün mücadelesidir. Biz iyi ile birlikte, omuz omuza mücadele etmeye devam edeceğiz. Benim çocuklarıma bırakacağım bir onur nişanesi olacaktır bu mücadele. Eminim ki bizlerle birlikte olan herkes bu hassasiyetle hareket ediyor. Bizim iyiliğimiz kötülükleri alt edecek çünkü biz haklıyız! Karşımızda kontrolsüz bir kötülük gücü var. Bu kontrolsüzlük onların sonu olacak. Toplum bu çamur seline bir set çekecek!
Bu şiddeti ve nefreti görmezden gelemeyiz. Tekrarların olmaması bizim elimizde. İktidar partisinin akademisyen vekilleri, iktidar partisinin varsa vicdan sahibi vekillerini, YÖK’ü, rektörleri vicdanlı olmaya, hakkaniyetli olmaya ve göreve davet ediyorum. Muhalif bilim insanlarını ihraç ederek, tutuklayarak insanları susturamazsınız. Amacınız kaos ortamı yaratmak değilse eğer bu yanlıştan bir an evvel dönün! Baskı ve şiddetle öğretim üyesi susturulmaya çalışılırsa kaybeden sadece bilim olmayacak, kaybedilen geleceğimiz olacak aynı zamanda. Susmayın. Geç kalmadan gereğini yapın.
70'li yılların ikinci yarısında üniversite öğrencisi olan, 80'li yılların sonundan beri öğretim üyesi olan ben, yaşadığım onca olumsuzluğa ve zulme rağmen hep daha iyi bir akademi, hep daha özgür bir akademi için mücadele ettim. Rektör adayı olduğumda, ilk sırada olmama karşın Sayın Abdullah Gül tarafından atanmadığımda dahi inancımı hiçbir zaman kaybetmedim. Bugün, dün yaşananlar karşısında üzüntüsünü ifade eden Sayın Gül ne kadar samimi bilemiyorum. Ama ben OHAL günlerinde zulmün oluşturduğu karanlığın, referandumda güçlü bir “HAYIR” ile biteceğine yürekten inanıyorum. Umut biziz çünkü. Umutla selamlıyorum…