Toplum direncinin yılı: 2024
Sansür, yayıncılık sektöründe 2024’te de baskı aracı olarak kullanıldı. Okurların desteğiyle zorlukların üstesinden geldiklerini ifade eden yayıncılar, bu ilgiyi sistemli gericileştirme çabasına karşı toplum direncinin bir işareti olarak görüyor.

Işıl Çalışkan
isilcaliskan@birgun.net2024, yayıncılık sektörü için çetin bir sınav yılı oldu. Ekonomik krizin derinleşmesi, enflasyonun yükselmesi ve döviz kurundaki dalgalanmalar, kağıt fiyatlarını rekor seviyelere taşıyarak kitap fiyatlarını artırdı. Bu durum, okurun alım gücünü düşürürken, birçok yayınevinin zor durumda kalmasına neden oldu. Çok sayıda orta ve küçük ölçekli yayınevi, yayın programlarını durdurmak zorunda kaldı. Bu ekonomik güçlüklere yasaklar ve baskılar eşlik etti. Çok sayıda kitap yasaklandı. Sanatsal ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olan sansür, 2024’te de baskı aracı olarak kullanıldı.
Son 10 yılda artan bir ivmeyle edebiyat ve sanatın birçok alanında yasaklamalar, kitap toplamalar ve davalarla kendini gösteren sansür, yılın ilk yarısında en çok yayıncılık sektörünü vurdu. Sanat Özgürlüğünü İzleme Platformu’nun (SÖZ) raporuna göre ilk 6 ayda 21 sansür haberinin 7’si yayıncılık sektörüne ilişkin. Yılın ikinci yarısında da yayıncılığa yönelik baskılar devam etti. Bunun son örneği, Nâzım Hikmet’in ‘Kuvayi Milliye Destanı’ adlı şiirini çizgi roman formatında anlatan Nuri Kurtcebe’nin eserinin halk kütüphanelerinden yasaklanması oldu. Yayıncılık dünyasının önde gelen isimleriyle geride kalacak olan yılın panaromasını çıkardık.
∗∗∗
DURSALİYE ŞAHAN: YAZARLAR HER ŞEYE RAĞMEN DİRENİYOR
Ortalıkta dolaşan sözler var: Okuma sayısı gün geçtikçe düşüyor, gençler okumuyor, şiir okunmuyor, öyküler, romanlar satmıyor… Liste uzun ama ben burada keseyim. Dünyanın neresine giderseniz gidin. İnsan evladının hikâyelerden kaçabilme şansı yok. Yaşadığı her gün bir öykü, bir hikâye ve belki birkaç şiirle muhatap olmak zorunda. Demem o ki, kitap yoksa edebiyat hayatın içinden çekilmiyor. Biz asırlardır ve bugün, yaşadığımız bu dünyada hikâyelerle kuşatılmış durumdayız. Okumayı, dinlemeyi, seyretmeyi seçmediğimiz o hikâyeleri, masalları beyinlerimize boşuna doldurmuyorlar elbette. Dünyayı, toplumları yani bizi tam da o hikâyelerle biçimlendirip yönetiyorlar. Edebiyatın tarihi binlerce yıl öncesinden kutsal kitaplarla, mitolojiyle başlamıştır. Ve bugünkü edebiyatın temeli o gün atılmıştır. Lafı uzatmadan, sanat bizim can damarımız. Edebiyat vazgeçilmezimiz. Biz insana iyi gelen edebiyatı, ‘kötü edebiyatın’ elinden kurtarmalıyız.
Ancak bir yılı daha geride bırakırken, yayınevlerinin sorunları azalmak yerine çoğaldı. Gazetecilerin, yazar çizerlerin tutuklandığı, öldürüldüğü, özgürlüklerin kısıtlandığı zor günlerden geçiyoruz. Barış sözcüğü fiilen yasaklanmış durumda. Yazarlar her şeye rağmen direniyor. Sansürle boğuşurken bir yandan da okura ulaşmaya çalışıyor. Okumanın yazmaktan daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bize dayatılanı değil, kendi seçtiğimiz, gerçeğe ihanet etmeyen metinleri okumalıyız. Çünkü okumak en sessiz, en etkili ve en derin örgütlenme biçimidir. Oyunu bozacak olan okur. Anahtar onun elinde.

Yazar
∗∗∗
METİN CELÂL: ÖZLEDİĞİMİZ YAZAR DAYANIŞMASINI GÖRDÜK
Türkiye’de yılın edebiyat olayı olarak iki hukuk davası bizi meşgul etti. Mine Kırıkkanat’ın Elif Şafak’ı dava ettiği ve kazandığı intihal davası vesilesiyle “Sinek Sarayı” ve “Bit Palas” romanları karşılaştırıldı ve nerede intihal olduğu anlaşılmaya çalışıldı. Çünkü cezaya neden olan bilirkişi raporuna göre hemen her eserin intihal sayılması mümkün. Bakalım Yargıtay ne karar verecek? Yavuz Ekinci’nin 2014’te yayınlanan romanı “Rüyası Bölünenler”e on yıl sonra açıldı. Ağır ceza talepli davada roman kahramanları ve olaylar sorgulanıp suç yazara yüklenmek isteniyordu. Neyse ki dava reddedildi. Bu vesileyle uzun zamandır özlediğimiz yazar dayanışmasını da görmüş olduk. Yazar dostları Yavuz Ekinci’yi mahkeme kapısında yalnız bırakmadı. Orhan Kemal’in Cibali’deki evinin satışa çıktığı haberi duyulunca belediyeden binanın alınıp müze yapılması talep edildi ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu talebe kulak tıkadı. Tıpkı Cibali Tramvay istasyonuna “Cibali Orhan Kemal Durağı” adı verilmesinin istendiğinde olduğu gibi hiçbir cevap verilmedi. Bu sırada Hasköy caddesine Rahmi Koç adı verilmesi ise manidar bulundu.
Her yıl olduğu gibi yine kitap fiyatları konuşuldu, yine kimse kitap okumuyor diye yakınıldı. Ama kitap üretiminin pek de azalmadığı (yüzde 5 civarında bir düşüş bekleniyor) görüldü. Geçen yıl 100 bini bulan yeni kitap çeşidinin bu yıl da 90 bin civarında olacağı öngörülüyor. Füruzan, Ferit Edgü, Süreyya Berfe, Afşar Timuçin ve İrfan Yalçın gibi önemli kayıplar kayda geçti.

Yazar
∗∗∗

(Fotoğraf: Freepik)
HAYRİ ERDOĞAN: YAYINCILARIN VARLIK YOKLUK MÜCADELESİ
Yayıncılık dünyası 2024’ü sorunlarla boğuşarak geçirdi. Yayıncılığın yaşadığı sorunlar, toplumun geniş emekçi kesimlerinin yaşadığı sorunlardan çok da farklı değil. Hepimiz olumsuz ekonomik durumdan payımıza düşeni alıyoruz. Pandemiden itibaren çarpıcı hale gelen olumsuz gidişin 2024’te de devam ettiğini söyleyebiliriz. Küçük ve orta ölçekli bağımsız yayınevleri, varlık yokluk mücadelesi verdi. Kâğıt ve öteki temel girdilerin dövize bağlı olması, maliyetlerin peşin karşılanıp kitap satışlarından doğan alacakların uzun vadelerle tahsili, ofis ve depo kiralarındaki fahiş artış, görünür olabilmek için büyük dağıtım firmaları ve internet satış sitelerine yüksek indirimle kitap satma mecburiyeti, üretimi zorlaştırdı. Yeni kitap üretimindeki azalış yıllardır devam ediyor.
Bu ekonomik güçlüklere, yasaklar, baskılar ve iktidarın beslediği sosyal medya trollerinin organize ettiği linç kampanyaları eşlik ediyor. Kitaplar yasaklanmaya devam ediyor, yazarlar yargılanıyor. Daha kötüsü, iktidarın hoşuna gitmeyeceği tahmin edilen kitap dosyaları, yayıncı bulmakta zorlanıyor. Genel baskı ortamı ve akademideki uygulamalar da ilerici-demokratik kültürün taşıyıcısı kitapların yayılma alanını sınırlandırıyor.
Bu zorlukları, okurlarımızın desteğiyle aşmaya çalıştık. Özet olarak, elbette olumsuz göstergeler var ama bunlar, tablonun aydınlık yüzünü gölgeleyemez. Okurlar, her geçen gün eriyen gelirlerine rağmen kitap satın almayı sürdürüyor. İlerici-Aydınlanmacı ve sosyalist yazarlar ve yapıtlara olan ilgi azalmıyor. Bu, sistemli gericileştirme çabasına karşı toplum çoğunluğunun gösterdiği direncin bir işareti. Bu da bize gelecek için umut veriyor.

Yayıncılar Kooperatifi üyesi