Her şey tohumun bulunup, sınırları belirlenmiş özel mülkiyet içinde yaşam devamlılığını sağlayan görev dağılımıyla başladı. Erkeğin, kas gücüyle tohumdan ürettiği bitki ve yan ürünleri sayesinde ortaya koyduğu emek kimliğiyle, kadının, ev kurgusu içinde farklılaştırarak ortaya koyduğu emek kurgusu, ayrıştırılıp, tanım farklılığına uğrayarak cinsiyet ayrımı oluştu. Feodal yapı içindeki kadın kimliğinin bastırılıp erkek egemen yapıya araç […]

Her şey tohumun bulunup, sınırları belirlenmiş özel mülkiyet içinde yaşam devamlılığını sağlayan görev dağılımıyla başladı.

Erkeğin, kas gücüyle tohumdan ürettiği bitki ve yan ürünleri sayesinde ortaya koyduğu emek kimliğiyle, kadının, ev kurgusu içinde farklılaştırarak ortaya koyduğu emek kurgusu, ayrıştırılıp, tanım farklılığına uğrayarak cinsiyet ayrımı oluştu.

Feodal yapı içindeki kadın kimliğinin bastırılıp erkek egemen yapıya araç hale getirilmesi, kadının biyolojik cinsiyet özellikleri, kadının toplumsal dizayn aracı olarak kullanılarak, onun iradesi dışında birtakım anlamları yüklenmesine neden olmaktaydı. Hâlâ oluyor!

Sanayi toplumunun ortaya çıkması, kas gücünün gerekliliğinin artık makine karşısında fazla önem arz etmemesi, kadının üretimden gelen gücünü kullanmasına neden olmuş ideolojik ve kültürel değişimin kadına sağladığı olanaklar sayesinde de, kendi kimliğiyle beraber toplumsal kurguyu erkekle beraber değiştirme fırsatını ona vermişti.

Özellikle feminist akımın bu toplumsal cinsiyet kurgusunu ortaya koyması, sosyo-kültürel farklılıkların tartışılması anlamına gelmekteydi. Eşitsizliği ve ayrımcılığı ortaya koymak açısından önemli bir söylemdi.

Toplumsal cinsiyet kavramı kadınlar tarafından ortaya konuldu. Erkekler lehine kurgulanan toplumsal yapıyı, eşitlik değişimiyle tartışmaya açmak geleneksel kurguya karşı önemli bir kazanımdı.

Kadının anne özeliği, kadın-erkek ilişkisi, siyaset, iş hayatı, gördüğü şiddet hepsi bu kimlik sayesinde tartışılmaya açılmıştı.

Tartışmanın temeli beden farklılığından ortaya çıkan durumdu. Bu aynı zamanda toplumsal eşitsizliğin referansı olarak erkek egemen yapı tarafından kullanılıyordu ki hâlâ devam etmektedir.

Toplumsal cinsiyet kavramı kadın-erkek arasındaki biyolojik farkı ortadan kaldırarak, toplumsal kurgu içindeki kültürel süreci tartışmaya açmaktadır.

Spor, bu ayrımın yaşandığı önemli sosyo-kültürel alanlardan biridir.

Sporun dili maçodur. Erkek egemen yapının spora hâkim olması, sporun adeta tek kimlik olarak algılanmasına neden olmaktadır.

Fiziksel performansa ve güce dayalı sporda, tasvir ve tek cinsiyet değeri ile adeta kısırdöngü içine sıkışıp bırakmaktadır. Bu da haliyle kadının bu alanda küçük düşürülmesine ve yok sayılmasına neden olmaktadır ki kadın rencide edilmektedir.

Sporun kültür kodları içerisindeki kadın erkek bedensel farklılıkların, kültürel farklılıklar olarak toplumsal kurgu içerisinde düşünülmesi bu çelişkinin ortadan kalkmasına neden olacaktır.

Fakat kadının spor kurgusu içindeki konumundan, kadınsı özellikleri ön plana çıkartılarak değerlendirilmesinden bir türlü vazgeçilmemektedir. Onun kültürel yapısı ve spor içindeki bedensel farklılıkların ona özgü bir performansı değer kılma gerçeği, bir türlü kabul edilmemekte ve bir direnç karşılığı bulmaktadır.

Yaptığı her yeni derece, kırdığı her rekorun arkasında erkeksi bir averaj aranarak o derecenin ve başarının kimliği erkek egemen yapının etkileri üzerine bir baskıya maruz kalmaktadır.

Beden ve başarı kadına ait olarak ötekileştirilmektedir.

Toplumsal önyargılar gibi, sporda da ortaya çıkan cinsiyet tasvirlerinde genelde kadın bedeni referans alınır. Medya dilinin de maço olması, kadının bedeni üzerinden ve dişi kimliği ön plana koyularak haber yapılması, haber değeri olarak verilmektedir. Bu alandaki tüm iletişim araçları erkek egemen yapının kontrolünde olduğu için, kadının söylem ve tanımları başarı üzerinden değil bedeni üzerinden yapılmaktadır.

Sporun demokratik kurgusu kapitalizm hizmetinde bertaraf edilince; cinsiyet, dil, din, ırk ayrımına dayalı bir araç haline gelmesi başarıyı ve rekabeti metalaştırmaktadır.

Her şeye rağmen, kadınların elde etmiş olduğu kazanımlar oldukça önemlidir. Erkek egemen yapının her alanına girmeleri ve kurumsallaşarak kalmaları gelecek için önemli kazanımlardır.

Bu başarıları, sporun demokratik kurgusuna çekilmesine ve rekabetin eşitlik ilkesine dayalı olanaklarla yapılmasına neden olacaktır.

Önce, bu cinsiyet ayrımına dayanan cinnetten çıkmayı başarmak gerek.