Çağrı Merkezleri Derneği’nin 2019 ve 2020’de yayınladığı veriler, Türkiye’de günden güne artan güvencesiz çalışma koşullarını gözler önüne serer nitelikte.

Toplumsal dönüşüm ve hak talepleri-2: Çağrı merkezi çalışanları

Onur Alp Yılmaz

BirGün Pazar için yazdığım son yazıda, Türkiye’de yaşanan yaygın işsizliğin yurttaşları güvencesiz çalışma koşullarına ve niteliğiyle ilgisiz işlerde çalışmaya ittiğinden bahsederek bunu motokuryeler üzerinden anlatmıştım. Bu yazımda ise günden güne büyüyen bir diğer güvencesiz sektör olan çağrı merkezi çalışanları üzerinden aynı tartışmayı yürüteceğim.


Çağrı Merkezleri Derneği’nin 2019 ve 2020’de yayımladığı veriler, Türkiye’de günden güne artan güvencesiz çalışma koşullarını gözler önüne serer nitelikte. Buna göre, pandeminin etkilerinin henüz ortada olmadığı günlerde, 2019’da, çağrı merkezlerinin toplam çalışan sayısı 102 bin iken, pandeminin etkilerinin hissedilmeye başlandığı 2020 yılında ise 123 bine çıkarak yüzde 21’lik bir artış göstermiş. Bu farkın dramatikliği önceki yıllarla kıyaslandığında daha net ortaya koyulabilir: 2016-2017 arasındaki artış yüzde 7,1, 2017-2018 arasındaki artış yüzde 5,5 ve 2018-2019 arasındaki artış yüzde 6,2.

Bunun yanında bu sektörün başlı başına bir taşeronluk sektörü olması da ayrıca emek sömürüsünün bir hükümet politikası olduğunu gösterir. 2020 verilerine göre, GSM operatörleri ve internet sağlayıcı firmaları içine alan telekomünikasyon firmaları için hizmet veren çağrı merkezi çalışanlarının sektörün toplamı içindeki payı yüzde 38, finans ve sigortacılık sektörü için hizmet veren çağrı merkezi çalışanlarınınki yüzde 15 ve kamu için hizmet veren çağrı merkezi çalışanlarınınki ise yüzde 14 şeklinde sıralanmaktadır. Firmaların ya da kamu kurumlarının aracı firmalarla yaptıkları sözleşmeler sonucunda kamu kurumları ya da şirketlerinin güvencelerinden azade çalıştırma şansı buldukları, bu emekçilerin örneğin yaşadıkları en yaygın sorunlardan biri olan duyma bozukluğu, kamu-özel sektör ve taşeron arasındaki karşılıklı tatmin yüzden meslek hastalığı statüsüne alınmamaktadır. Ayrı bir statü tanımlanmayıp işçi statüsünde çalışan bu insanların statüleri dolayısıyla, bu hastalıklarının meslek hastalığı olarak tanınabilmesi, ancak tazminat davası açmalarıyla mümkün.

Diğer taraftan pandemiyle beraber evden çalışan müşteri temsilcisi sayısının 93 bini geçmesi de emek sömürüsünü çok boyutlu olarak artırıyor. Öncelikle işverenin ofis ve bilgisayar gibi çalışanlarına sağlaması gereken asgari standartlardan kurtulmasına rağmen, bu gelir artışını çalışanları arasında paylaştırmaması bu sömürünün ana nedeni. Ardından, evden çalışan çağrı merkezi emekçilerinin çoğunun kendi bilgisayarı üzerinden işlem yaparak bilgisayarlarının ekonomik ömründen yediği düşünülürse bu da sömürünün bir başka boyutu.

Çağrı merkezi çalışanlarının profiline bakıldığında ise hem bu sömürünün hükümet politikalarıyla örtüştüğü hem de bu yazı dizisinin temel iddiası olan, nitelikli yurttaşların niteliksiz işlere mahkûm edildiğiyle ilgili iddiaya dönük izler bulunabilir. Buna göre, çağrı merkezi emekçilerinin yaş ortalaması 27 iken, bu kişilerin yüzde 67’si ise üniversite mezunu. Ayrıca sektörün cinsiyet dağılımına baktığımızda bu genel çarpıklığın kadınlar aleyhine olduğunu da görebiliriz: yüzde 65 kadın-yüzde 35 erkek çalışan. Sondan başlamak gerekirse kadınların bu sektörü tercih etmelerinin nedeni diğer sektörlerde yaşanan cinsiyet eşitsizliğidir. Örneğin TÜİK’in 2019 verilerine göre, istihdam gücüne katılım oranı kadınlarda yüzde 32’yken erkeklerde ise yüzde 68. TÜİK verilerine göre 2018’de “ev işleriyle meşgul” (bu kategori ev kadınları yerine kullanılmaktadır) olanların sayısı 10 milyon 971 binden bir yıl sonra ise 11 milyon 549 bine yükselerek 632 bin kişi arttı. Dolayısıyla bu durum, kadınları eşlerinden ya da ailelerinden bağımsız bir aktör kılan gelirlerinin ortadan kalkması ve kadınların ev içine hapsedilmeleri anlamına geldi. Öyle ki, otellerde temizlik görevliliği, kafe ve restoranlarda garsonluk ve bulaşıkçılık ve evlerde gündelikçilik gibi vasıfsız işlerde dahi iş bulma imkânları son derece azalan kadınları, ev içine hapsolmaktansa güvencesiz ve asgari insani koşullardan dahi uzak işlerde çalışmaya itti. Yine benzer biçimde üniversite mezunu gençlerde görülen yaygın işsizlik de çağrı merkezi çalışanlarında, tıpkı motokuryelerde olduğu gibi, genç ve üniversite mezunu emekçi sayısını arttırdı.

Çağrı Merkezleri Derneği’nin “sektörün güçlü yönleri” olarak lanse ettiği; genç işgücüne sahip olmak, kadın istihdamına öncü olmak, yoğun teknoloji kullanımı, esnek çalışma modelleri ve evden çalışabilme yetkinliği iddia ettiklerinin aksine, yukarıda konu konu açıklandığı gibi, sektörün güçlü yönlerini değil, emek sömürüsünün kurumsallaşmış hâlini gözler önüne sermektedir. Bu durum öyle bir hale gelmiştir ki Dernek, hükümetten maddi teşviklerin çağrı merkezleri lehine devamlılığının sağlanmasını ve yasal şartların evden çalışmayı ve esnek çalışma koşullarını destekleyecek şekilde değiştirilmesini talep ederek bilgilendirme kataloğunu bitirmektedir. Günde ortalama 11 saat çalıştırılan çağrı merkezi emekçileri, günde ortalama 150-200 görüşme yapıyorlar ve iki çağrı arasındaki en fazla bekleme süreleri 20 saniye. Dolayısıyla hükümetin destek vermesi gerekenler çağrı merkezleri değil, bizzat işin öznesi olan, Evrensel’den Eklif Ekin Saltık’ın haberine göre1 işverenleri tarafından sadece “bir kulaklık” olarak görülen ve patronlara göre insan olma haklarını bile yitiren çağrı merkezi emekçileridir.

Bu doğrultuda;

Bu sektörde taşeronluk uygulamasının adım adım kaldırılması,

İşçilerin, yaptıkları işin risklerini de içeren ayrı bir iş kanunuyla güvence altına alınması,

Duyma kaybı ve boyun düzleşmesi gibi hastalıkların meslek hastalığı olarak tanınması,

Günlük azami bir görüşme limiti ve çalışma saati belirlenerek bu limitlerin üstüne çıkarılan çağrı merkezi çalışanlarına görüşme ve saat başı ayrı ayrı prim verileceği bir sistemi tesis edilmesi,

Çağrı merkezi emekçilerinin mesleki örgütlenme haklarını güvence altına alınması

Tüm bunlar, asgariyi temsil etmekle birlikte, Türkiye için alternatif bir iktidar hedefi olan her siyasi partinin gündeminde olmalı. Çağrı merkezi emekçilerinin mikro problemleri için ise mutlak suretle yapılması gereken, mevcut şartlar da göz önünde bulundurularak (emekçilerin işlerini kaybetmemeleri için) yapılacak kapalı sektörel toplantılardır.

1 https://www.evrensel.net/haber/390195/cagri-merkezi-calisani-yoneticiler-icin-sadece-bir-kulakligiz