Archive 81 bir açıdan teknoloji ve korku birlikteliğinden doğan kategorik yapıya yakın duran ama aynı zamanda “sinema”yı korku türü içerisinde aktarıcı beylik araç olarak da konumlandıran bir yapım.

Toplumsal endişelere arşivsel yanıt

1990’lar itibarıyla korku sinemasında yeni konuların üretildiğini ve iletişim aygıtlarının korku verici unsurlar olarak kullanılmaya başlandığını görürüz.

Teknoloji ve korku sineması ortaklığı doğaüstü, gotik, psikolojik, slasher alt türleri için muazzam yeni bir soluk getirmiştir. Özellikle seyirci tarafından çok sevilen, Blair Cadısı (The Blair Witch Project) filmi totalde 60 bin dolara mal olup dünya çapında 249 milyon dolar hasılat elde edince doğaüstü olaylar ile iletişim aygıtlarını birlikte kullanan yapımlar ardı ardına gelmeye başlamıştır. Netflix’in yeni dizisi Archive 81 bir açıdan teknoloji ve korku birlikteliğinden doğan bu kategorik yapıya yakın duran ama aynı zamanda “sinema”yı korku türü içerisinde aktarıcı beylik araç olarak da konumlandıran bir yapım. 1994 tarihli hasar görmüş video kasetlerden oluşan bir koleksiyonu eski haline getirmekle görevlendirilen arşivci Dan Turner’ı (Mamoudou Athie) konu alan doğaüstü gerilim/korku dizisi.

TEK SOLUKTA İZLENİYOR

Tür içinde sağlam konusu, güçlü olay örgüsü, atmosferi ve hipnotize edici eski usul tınıları taşıyan müzik kullanımı ile tam bir binge-watch (bir dizinin bölümlerini art arda kısa zaman içinde izlemek). Başrollerden Mamoudou Athie’ye ba-yıl-dım, Melody karakterini canlandıran Dina Shihabi ise A sınıfı oyunculara adeta taş çıkarıyordu. Türkiye’de, elde kim varsa ile oyuncu seçimi yapanlar veya sosyal medya gücüne göre oyuncu kadrosu oluşturulanlar, oyuncu seçimi nasıl doğru yapılır görürler umarım. Hikâyesinde aynı isimli podcast yayınından bir nebze esinlenilmiş olan dizinin baş yapımcısı 2009–2017 yılları arasında yayınlanan fenomen dizi Vampir Günlükleri’nden Rebecca Sonnenshine, yürütücü yapımcısı ise Atomic Monster yapım şirketi sahibi, Testere ve Korku Seansı filmlerinden bildiğimiz modern korkunun efsane isimlerinden James Wan. Kısacası yaratıcı, yapımcı ve yürütücü kadro son derece kuvvetli.

MANTIKLI VE CİDDİ HİKÂYE

Archive 81, Visser binasında araştırma yapan belgesel yönetmeni Melody ile başka zaman diliminde Melody’nin çekmiş olduğu yanmış video kayıtlarını dijitalleştiren Dan’in arasındaki bağ ve olayların gizemi üzerine iki farklı zamanda gelişen hikâyeye sahip. Klişelerden uzak duran dizinin bu iki ana karakteri, Dan ve Melody’nin, zekalarıyla olaylar üzerinde hakimiyet kurmaları, inisiyatifi ellerine alıp akıllı insanlardan da yardım almaları hikâyenin mantık yapısını ve ciddiyetini güçlendirmişti. Özellikle Dan ile en yakın dostu podcast sunucusu Mark’ın güçlü dostlukları ile Melody ve onun en yakın dostu Anabelle’in birbirlerine güvenleri dizinin duygusal mantığını da çok güçlendirmişti.

GÜVENİ TAM BİR YAPIM

Toplamda sekiz saat süren, okült ritüeller, şeytani varlıklar, halüsinasyonlar, kozmik unsurlarla dolu Archive 81’in hikâyesine dair cevaplarını beklemek bazılarınıza uzun gelebilir. Ancak Archive 81’in aynı anda hem ürkütücü hem de duygusal bir gücü var. Bölümler ilerledikçe büyüyen korku duygusu için ne ürkütücü sesler ne zıplatıcı sahneler ne de kan ve vahşet görüntüleri kullanılmış, aksine yavaş ve sakin bir şekilde ilerleyen hikâyesine, atmosferine ve oyuncularına güveni tam bir yapım var karşımızda. Fiziksel olarak birlikte olmasalar da, her iki ana karakterin artan huzursuzluklarının patlama noktasına varıncaya kadar bu duygularını içlerinde tutmaları, konunun endişe verici yoğunluğunun artmasında büyük rol oynamakta. Sabrettiğinizde tüm bu ürkütücülüğün, nesiller boyu süregelen travmalar, yas, suçluluk duygusu, acılar ile birleştiğinde seyircinin anlamlı bir ödül ile karşılaşacağını düşünüyorum. Dan’in Catskills’deki geçici olarak konakladığı mekânın The Shining’i çağrıştırması, izolasyonun karakter üzerinde yarattığı Solaris hissiyatı diziyi klişe doğaüstü gerilimlerden ayıran özellikleri. Korku türünün hayranlarını uğraştıracak türden bulmacalarla ilerleyen dizinin son iki bölümü seyirciyi tam tatmin eder mi emin değilim. Ama benim gibi yolculuğun tadını çıkarabilenlere yeterince iyi geleceğini düşünüyorum. Üstelik toplumsal olayların, sosyal politikaların, aile yapılarının ve de akımların sinemayı ve korku türünü nasıl etkilediğini güncel örneklerde görmenin oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan özellikle son bölümün son karesi, toplumsal endişelere sinemasal yanıt olarak benim hafızama kazındı diyebilirim. 1994 denilince benim aklıma Kurt Cobain’in ölüm haberi geliyor mesela. Ya sizin?