İstanbul’da – KCK’li olduğu iddiasıyla- Serap’ı kimlerin yaktığını unutmayalım. Yine İstanbul’da, neredeyse muntazam aralıklarla park hâlindeki arabaları kundaklayanlar da bir türlü yakalanamıyor; acaba, onlar da mı aynı soydan? Suruç ve 10 Ekim katliamlarının failleri önceden biliniyor; ama, müsamere hafızının ‘hukuk devleti’ kesinlikle dokunmuyor onlara, kimin himayesinde, belki işbirliği, hatta direktifiyle kendilerini patlatacaklarını bildiğinden. Ancak, bize yol gösterecek tipik olay, Merasim Sokağı tezgahı: Hakkında çalıntı ihbarı yapılmış araba, 10 günü aşkın bir süre yakalanamıyor; İzmir, İstanbul, Diyarbakır ve Ankara arasında 3000 km yol kat ediyor; daha yenilerde ortaya çıktı, meğerse çalıntı araç yakalama sistemi Emniyet Genel Müdürlüğü’nce devreden çıkartılmışmış. Altı köşeli bozkır yıldızı, patlamadan –değil 24- 16 saat bile geçmeden bombacının kimliğini açıklıyor, doğduğu köyün adına kadar: Suriyeli, Kürt, PYD üyesi, üstüne üstlük ailesi de ‘katil Esed’in Muhaberat’ına çalışan. Her yönüyle yanıyla Saray’ın idealindeki terörist ve de sanki devlet bu bombacının bombacı olacağını bombacının kendisinden de önce biliyor.

Bu, bize neyi düşündürüyor: Bu militanın önü özellikle açılıyor. Ancak ufak bir hata yapılmış: Ne canlı bombamız Suriyeli, ne de ailesi Esat yanlısı Muhaberat ajanı.

Tabiî bunlar, ancak TAK saldırıyı üslenmesiyle ortaya çıkıyor. Diyeceksiniz, böylesi bir vahşeti TAK haydi üslendi de, neden PKK böylesi gerçek terör olaylarını açıkça kınayıp faillerini tümüyle dışlamadığı takdirde kazanmak peşinde olduğu meşruiyete büyük bir zarar verdiğinin, Saray’ın kamplaştırmacı/iç savaşçı politikasının değirmenine su taşımış olacağının farkında değil mi?

Mutlaka ki farkında; ancak, işte tam bu noktada, Gurvitch’in geçen haftaki yazımızda zikrettiğimiz tespitinin değeri ortaya çıkıyor: Toplumsal gruplar, örgütlerine indirgenemezler.

Legal siyasetin 12 Eylül’ün öngördüğünün de ötesinde sınırlandırıldığı, dahası cezalandırıldığı, seçim sonuçlarının fiilen iptal edildiği, buna karşılık silahlı siyaset aktörlerinin bazen gizlice bazen de açıktan açığa, üstelik de hayırlı bir iş yapılıyormuş gibi doğrudan muhatap alındığı bir ortamda silahlı mücadeleden yana tavır alan insanları tümüyle dışlamak, onlar üzerindeki her türlü kontrol kanalını peşinen dinamitleyip koskoca bir kitleyi, en başta ‘yerli ve millî’leri olmak üzere her türden istihbarat örgütlerinin kışkırtma ve yönlendirmelerine teslim etmek anlamına gelecektir.