Yeni iktidar adayları ''sınıflar arasında denge kurma" hayalini hâlâ görüyor olabilirler; ancak kendisini dayatacak sınıfsal tercihler ertelenebilir nitelikte olmayacaktır.

Toplumsal hizmet üretimi yeterli mi?
KYK'nin bağlı olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın 2023 bütçesindeki payı yüzde 1,5. (Fotoğraf: Pixabay)

Oğuz Oyan

Geçtiğimiz hafta 2023-2025 dönemini kapsayacak olan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Programda, temel ekonomik hedefler yanında Kamu Kesimi Genel Dengesi (KKGD) ile Merkezi Yönetim Bütçesi'nin bazı tahmini büyüklükleri de yer alıyor.

OVP'lerin bize yıllardır öğrettiği şey şu: Açıklandığı yıl ile izleyen yılın (yani bugünkü durumda 2022 ve 2023'ün) verilerine bak, gerisiyle ilgilenme; çünkü sapmalar her zaman makul olanın çok ötesine gider. AKP iktidarının, Devlet Planlama Teşkilatı'nı da tasfiye ettiği bir ortamda, bir yıl sonrasını bile öngörme yeteneği kalmadığı gibi önümüzdeki seçimlerden sonra siyasi iktidar değişimi olasılığı da 2023 sonrası öngörülerini iyice anlamsızlaştırmaktadır.

Daha vahim olan şey şudur: OVP'ler öyle derme çatma dengeler kurmakta, öylesine "yönlendirilmiş/iyileştirilmiş" ekonomik büyüklükler sunmaya ayarlanmaktadır ki, içine doğduğu yıla ilişkin öngörüleri bile isabetli olmaktan uzak kalmaktadır. Bir de AKP iktidarlarının, OVP'lerin ve bütçelerin dayanağını oluşturan 5018 sayılı yasaya uymak konusunda daimi direnç göstermesi de ayrı bir sorun yumağıdır. Örneğin 2022 Merkezi Yönetim Bütçesi Temmuz 2022'de yürürlüğe giren Ek Bütçe sonrasında 2 trilyon 848 milyar TL'ye yükseltilmiş olmasına rağmen, OVP'de 2022 yılı bütçesinin yüzde 10 yani 286 milyar TL fazlasıyla 3 trilyon 134 milyar TL'ye bağlanacağı öngörülmektedir! Aynı durum elbette bütçe gelirleri açısından da geçerli olmaktadır. Peki, bunun yasal dayanağı nasıl sağlanacaktır? Muhtemelen gene uyduruk bir torba yasa maddesiyle...

Devletin bütçe üzerinden müdahale alanları

Kapitalist devletin bütçeler üzerinden müdahale alanları üçlüdür. Birinci müdahale alanı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel toplumsal gereksinmelere yönelik hizmet üretimidir. Bu hizmetlerin kamu tarafından kolektif (ve vergi/prim karşılığı dışında ücretsiz) olarak sunulması, sermayenin talepleriyle de genelde uyumludur çünkü hem emek üretkenliğinin artırılmasını sağlamak hem de emeğin ücret artışı taleplerini sınırlayabilmek bakımından işlevlidir.

İkinci müdahale alanı, devletin sosyal zorlama uygulamasına dönük olarak adalet ile iç ve dış güvenlik hizmetlerinin örgütlenmesidir. Bu müdahale alanı, sistemin ideolojik çerçevesinin oluşturulmasını, bunun dışına çıkılması durumlarında da (özellikle emek-sermaye ilişkilerinde) devletin şiddet/zor içeren yüzünün gösterilmesini içerir.

Üçüncü müdahale alanı, kolektif fiziki üretim altyapısının oluşturulmasıdır. Fiziki altyapının (ulaşım, enerji, su, iletişim) kamusal üretimle oluşturulması, toplumun olduğu kadar sermayenin gereksinmelerine de yanıt verir. Hatta sermaye neyin nasıl üretileceği konusunda genellikle belirleyicidir çünkü bu hizmetlerden sağladığı dışsallıklar kendi değerlenme alanını yakından ilgilendirir.

Bu üç alanın çalışabilmesi için devletin "genel hizmetler" başlığı altında toplanabilecek işletim hizmetlerinin maliyetinin de bütçeden karşılanması gerekecektir.

Kapitalist devlet elbette kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) üzerinden de ekonomiye müdahale edilebilir. Bu müdahale biçimi sermayenin tercihleri arasında yer almayabilir ama bunun da kendi çıkarları doğrultusunda işlemesi için çalışır. KİT'ler şirket yapısında olup kendi ayrı bilançoları vardır; buna karşılık bütçe ile transfer ilişkileri süreklidir. AKP öncesinde KİT'lerden Hazine'ye kâr transferleri (ve ciddi Kurumlar Vergisi katkıları) olurdu, şimdi özelleştirmelerden geriye kalan az sayıda KİT açısından tersi geçerlidir. Örneğin BOTAŞ büyük görev zararlarının merkezindedir. 2022'nin KKGD'sine bakıldığında, KİT'lerin (başta BOTAŞ'ın) 430 milyar TL açık verdiği görülmektedir ki aynı yılın Bütçe açığına (461 milyar TL) yakındır. Bunun 2023'te eksi 97 milyar düzeyine indirilmesinin tek bir anlamı olabilir: Seçimlerden sonra doğalgaz sübvansiyonları bıçak gibi kesilecek ve doğalgaz fiyatları birkaç katına çıkarılacaktır! (Millet İttifakı'nın bu somut konudaki tutumu da bilinmezlikler arasındadır).

Toplumsal hizmetler kolektif olarak sunulmalıdır

Öncelikle iki uyarı yapmak gerekir. İlki, toplumsal hizmet üretiminin kolektif olarak karşılanmasının sermayeye olan getirisi ile sermayeye yüklediği vergi yükü arasındaki dengeye ilişkindir. Sermaye, üzerine gelen vergi/prim yüklerine karşı giderek daha fazla direnç geliştirmektedir. İkincisi şudur: Eğitim, sağlık gibi kısmen özelleşen/ticarileşen alanlarda, sermayeye yeni değerlenme alanları da açılmakta ve sermaye bu hizmetlerin piyasalaştırılması yönünde baskı oluşturmaktadır. Diğer müdahale alanları için de benzer uyarılar geçerlidir.

Türkiye'de toplumsal hizmet üretiminin önde gelen merkezi yönetim birimleri olan Milli Eğitim, Sağlık, Aile ve Sosyal Hizmetler, Kültür ve Turizm, Gençlik ve Spor bakanlıklarının bütçelerinin toplamının toplam bütçe harcamaları içindeki payı 2023'te yüzde 21,4 gibi güdük bir orandadır ve izleyen yıllarda da farklı bir dağılım göstermemektedir. Bu bakanlıklara Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi önemli ödeneğe sahip bir bakanlığı dahi ekleseniz yüzde 24,9 oranı aşılamamaktadır. Bu tablo bize toplumsal hizmet maliyeti düşük (görece geri) bir kapitalist devlet resmi sunmaktadır.

Eğitim, öğrenci yurtları ve kültür politikalarından sorumlu Milli Eğitim, Kültür ve Turizm ile Gençlik ve Spor bakanlıklarının bütçeleri toplamının (513,3 milyar TL) genel bütçe harcamaları içindeki payı 2023'te sadece yüzde 11,5'tur. Oysa aynı yılın faiz giderleri 565,6 milyar TL (yüzde 12,7) olarak öngörülmektedir. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın 2023 yılı bütçe ödeneğiyse sadece 66,5 milyar TL'yle yüzde 1,5'luk paya sahiptir. Bu durumda tarikat yurtlarına geniş bir alan açılması şaşılacak şey midir? Peki, Millet İttifakı tarikat yurtlarını tasfiye etme iradesine sahip olabilecek midir? Diyanet İşleri Başkanlığı'nın beş bakanlıktan daha fazla bütçeye sahip olması olgusu değiştirilebilecek yani DİB küçültülebilecek midir?

Eğitim ve sağlık hizmetleri, ancak yoğun personel istihdamı üzerinden karşılanabilir. Dolayısıyla eğitim ve sağlık emekçileri, bütçe personel harcamalarında en önemli paya sahip olurlar. Ancak Türkiye'de bütçenin personel ödenekleri toplamı bile bütçe harcamalarının yüzde 25'inin altındadır; GSYH'ya oranla ise 2022 için yüzde 4,6'dır ki bunlar gelişmiş ülkelerdekine kıyasla çok düşük oranlardır. Demek ki, Türkiye hem kamu personelinin sayısı hem de bu personele ödenen ücretlerin düzeyi bakımından çok yetersiz kalmaktadır. Kamu emekçilerinin (memurların) sarı sendikalar elinde grev hakkı olmaksızın istihdam edilmeleri sermayenin bütçe anlayışıyla uyumludur. Peki, Millet İttifakı'nı oluşturan sermaye partileri açısından bu durum ne kadar farklılaştırılabilecektir?

Her durumda, 2023'te iktidar el değiştirirse, muhalefetin bugünden verdiği sözlerin tutulması halinde veya bunlar tutulmadığı için kamu emekçilerinin çok daha mücadeleci bir çizgiye kaymaları sonucunda, bütçenin emek yönlü dönüşümüne yönelik baskılar artacaktır. Bu baskılar iktidar olanları bir tercihe zorlayacaktır: Emeğin önünü açmak mı yoksa sermayenin talepleri doğrultusunda baskılamaya devam etmek mi? Yeni iktidar adayları "sınıflar arasında denge kurma" hayalini hâlâ görüyor olabilirler; ancak kendisini dayatacak sınıfsal tercihler ertelenebilir nitelikte olmayacaktır.

Biz Millet İttifakı'nın sınıfsal tercihin ne yönde olacağını ("niyet okumadan") bugünden tahmin edebiliyoruz. İşte tam da bu nedenle Sosyalist Güç Birliği vazgeçilemez bir toplumsal ve siyasal gereksinimdir diyoruz.