Toplumsal miyopluk ve gençlik
Gençlerin yurdu terk etme oranı son yılların en yüksek seviyesinde. (Fotoğraf: İGA)

Ozan GÜNDOĞDU

Gençlik başlığı altında toplananların hemen hemen her şeyleri farklı, fakat tek bir ortak özellikleri var; yaşları… Öte yandan bu ortak özellik onları evrensel ölçekte bir şemsiyenin altında toplayabiliyor. Bu şemsiyenin altında toplananların geri kalanlardan ayırt edebildiğimiz tipik bir bakış açısı farklılığı var. Gençlik kesimleri, diğer yaş gruplarına kıyasla geleceğe daha fazla odaklanıyor. Normal karşılarsınız, diğer kesimlere göre bu dünyada daha uzun süre yaşayacaklar. Durum böyle olunca gelecek tasavvuru gençlik kesimleri için çok daha önemli hale geliyor.

Bazen bu gelecek tasavvuru bir politik hareketin kıvılcımını fişekliyor ve gençlik, 68’de olduğu gibi küresel ölçekte “Başka bir dünya mümkün” hayali kurabiliyor. Bazen de ekonomik krizlerin neden olduğu endişeyle 30’lar Almanya’sında olduğu gibi SS birliklerine gönüllü yazılıyor. Yani “gençlik ne eylerse güzel eyler” fikri bizleri istediğimiz sonuca götürmeyebilir.

Ancak ortada bir hakikat var; Gençlik kesimleri diğer tüm toplumsal kesimlerden daha fazla oranda gelecekten endişe eder. Bu endişenin niteliği değişebilir; işçi genç için başka, sermaye sahibi genç için başka, köylü için başka, kentli için başka, Kürt için başka Türk için başka…

Bu başkalıkları bir cebimize koyalım. Fakat diğer cebimize gençlik kesimlerinin büyük çoğunluğunun ortak endişesini de koyalım; yani ekonomiyi…

Ekonomik krizin maddi ölçütü: Dolar

“Türkiye, bir ekonomik krizin içinden geçiyor” dersek, hakikati tam anlamıyla ifade etmiş olmuyoruz. “Türkiye, yapısal bir krizden geçiyor ve ekonomi bunun bir parçası” ifadesi hakikate daha yakın. Çünkü yalnızca ekonomi alanında değil, eğitim, sağlık, barınma da dahil olmak üzere halkın gündelik hayatını doğrudan ilgilendiren her alanda kriz düzeyinde sorunlar var.

Fakat ekonominin diğer krizlerden ayrılan özelliği krizin boyutunun ölçülebilmesi. Bu ölçümü ekonomistler çok daha derinlikli yapabiliyor ama yarı aydın yarı sınıfsal özellikler gösteren gençlik kesimleri için toplumsal krizin maddi ölçütü dolar. Kur yükseldikçe kriz algısı büyüyor. Bu sıralar krize vereceğimiz puanı doların zirve noktası belirliyor. Zirve nokta 18,3 TL. O halde “18,3 üzerinden 17,3’lük bir kriz algısı vardır” desek bu ifade pek bilimsel olmasa da meramını anlatacaktır.

Toplumsal krizin maddi ölçütü: Antidepresanlar

Gelecek endişesi üzerine kurulu bir gençlik, beraberinde psiko-patolojik semptomlar da gösterebiliyor. Kaygı bozukluğu bu haliyle gençlik kesimleri içinde giderek yayılan bir hastalık. Ekonomik olarak zor durumda yaşayan, sürekli geleceği için endişelenen bir genç, üzerine birkaç tetikleyicinin de devreye girmesiyle kaygı seviyesini kontrol edemiyor. Birleşmiş Milletler’in 149 ülke içinde ölçümlediği Mutluluk Endeksi verilerine göre Türkiye 2021 yılında ancak 104’üncü olabildi. 2020 yılındaki sıralaması da 93’tü.

Antidepresan satışları da bu alanda önemli bir veri kaynağı oluşturuyor. 2019 yılında 49,8 milyon kutu antidepresan satılan Türkiye’de bu sayı 2020’de 54,6 milyon kutuya, 2021’de 59,6 milyon kutuya yükseldi.

Toplumsal ve ekonomik krizin nedeni: Miyopluk

“Miyopluk”, uzağı net görememeyi tarif eden göz bozukluğu. Fakat sosyal bilimlerde de sıkça kullanılan bir kavram. Mesela politik miyopluk, seçmen davranışlarına ilişkin bir başarısızlık olarak siyaset bilimi literatüründe kullanılıyor. Buradan cesaret alarak Türkiye’nin yapısal sorunlarını miyopluk bağlamında ele alabiliriz. Neden? Çünkü Erdoğan’dan sonrasını göremiyoruz. Bu görememe hali “dolar kaç lira olacak, ekonomi düzelecek mi ya da parlamenter sisteme geçilecek mi” gibi basit sorulardan kaynaklanmıyor. Daha derin bir soruyu tartışmıyoruz. Erdoğan’dan sonra bizi bir arada tutacak motivasyon ne olacak?

1 yıl sonra Erdoğan siyaset arenasından çekilecek. Belki yenilerek belki hiç seçime girmeyerek. Fakat böylesi bir siyasi kamplaşmanın yaşandığı ülkede, tüm sosyal kampları belirleyen aktörün bir anda denklemden çıkması halinde, siyasi kamplaşmanın evrileceği yeri tartışamıyoruz. An itibariyle Erdoğan’ın varlığı, sadece Erdoğancıları değil, Erdoğan karşıtı cepheyi de bir arada tutuyor. Ümit Özdağ’a sempati besleyen gençler de Kılıçdaroğlu’na ya da Demirtaş’a sempati besleyen gençler de aynı blokun parçası olarak konumlanıyor. Buna karşılık, bunca krize rağmen Erdoğan’dan vazgeçmeyen muhafazakâr-milliyetçi gençlik kesimlerinden giderek soğuyorlar.

6’lı masa bir araya geliyor, projeler üretiyor fakat henüz yeni bir paradigma yaratabilmiş değil. “Erdoğan’dan sonra bizi bir arada tutacak tutkal nedir” sorusunun cevabı bu paradigmada gizli hâlbuki. Ekonomik krizin yarattığı derin sınıfsal uçurumlar ortadayken, bizi ne bir arada tutacak?

Bir arada yaşamı savunmanın 2022 hali

BirGün Okurları, “Bir arada yaşamı savunalım” sloganına aşinadır. Bu slogan büyük ölçüde Kürt Sorunu bağlamında ele alınır, bu bağlamda vurgulanırdı. Fakat bugün bir arada yaşamı savunmanın Kürt Sorunu bağlamı dışında bir de yurtseverlik bağlamı var. Ülke gençliği, bu topraklara değil ama bu toprakların üzerinde şu anda yaşayanlara küsüyor. Bu aynı zamanda bir yurtseverlik krizi değil mi? Her türlü hamasi milliyetçilik yükselirken, bu halkın değerlerini Moğol steplerinde arayanlarla, Arabistan çöllerinde arayanlar kavgaya tutuşurken, yeni, 21’inci yüzyıla uyumlu, demokratik değerleri kapsayan bir yurtsever bilinç inşa edilmezse eğer, yaşadığımız tüm krizlerin bir sonucu olarak derin bir çöküş yaşayacağız. Yurtdışına göçen gençler bu çöküşün bize gösterdiği semptomlar yalnızca. 50’li yıllarda yaşanan sınıf göçü, 80’li yıllarda yaşanan politik göçün ardından 2020’li yıllarda yaşanan göçe ne ad vermeliyiz? Bu göç, küskünler göçüdür. Bu ülkeye, bu topraklara, bu halka küsenlerin göçü bu. Haklı nedenleri olan, sorumluluğun göçenlerde değil, küstürenlerde olduğu bir göç bu.

Erdoğan bir daha kazanırsa, küsenlerin sayısı hızla artacak. Elbette göçenlerin sayısı da… O halde bir an önce toplumsal miyopluktan kurtulup, Erdoğan’dan sonrasını tartışmanın zamanıdır. Bu toplumu bir arada tutacak yeni bir harç karılmazsa eğer, hamasi milliyetçilik Erdoğan’dan sonra yeni hâkim siyaset olacaktır.