Toplumsal mülkiyet ve kent hakkı üzerine Berlin’den kısa notlar

DENİZ SCHULZE

2016’dan beri Berlin eyaletinin yönetiminde olan Kırmızı-Kırmızı-Yeşil1 koalisyon hükümeti geçtiğimiz sene başlarında, kentte aşırı yükselen kira fiyatlarına üst-limit getirilmesini öngören bir yasa önerisi hazırlamıştı. 23 Şubat 2020’de yürürlüğe giren ve “Kira Üst Sınırı” (Mietendeckel) adıyla anılan yasa dolaylı yoldan da olsa kentte yıllardır süregelen mücadelelerin bir eseriydi.

Söz konusu eyalet yasası ile birlikte bugün Berlin nüfusunun yaklaşık yüzde 85’ini oluşturan kiracılar gelecek 5 sene boyunca kira artışı tehdidiyle yaşamayacak, ev sahipleri ise kira üst sınırının ihlali durumunda para cezası ile karşılaşacaklardı2. Metrekare başına ortalama kira tutarının 2003-2013 arasındaki seviyeye geri çekilmesi anlamına da gelen uygulama, emekçilere yasal bir koruma ve güvence sağlıyordu. Fakat 15 Nisan 2021’de Federal Anayasa Mahkemesi, Berlin’de çıkan yasayı Federal Almanya Anayasası’na aykırı bularak iptal etti.

Böyle bir yasa ihtiyacı hangi koşullarda ortaya çıktı? İptal kararının gerekçesi nedir? Hemen akla gelen bu iki sorunun cevabı sanıldığından daha derin ve karmaşıktır.

Neoliberalizm, sadece 2007-8 krizinden değil, Berlin’deki farklı eyalet yönetimlerinden3 de kârlarını artırarak çıkan Deutsche Wohnen gibi emlak şirketlerini, gelir adaletsizliğinin bir simgesi haline dönüştürdü. Deutsche Wohnen’in Berlin’de 114 bin konutu ve 3 bin kadar iş yeri bulunuyor. Kira fiyatlarının yükselmesini engelleyen karara (ki bu karar şirketin yaydığı söylentilere göre yüz milyonlarca dolar değerinde zarara mal oldu) ve pandemiye rağmen şirketin hisse değeri 2020’nin sonunda bir önceki yıla göre yüzde 22,6 yükseldi. Berlin dışında da 40 bin kadar konutu olan şirket geçtiğimiz senelerde Frankfurt merkezli Union Investment ile beraber Çinli yatırımcıların desteklediği BGP-Gruppe’den 16 bin konut satın almıştı. Belirtmeden geçmemek gerekir ki, olası bir finansal krize karşı tekelleşmiş olan konut şirketlerinin bizzat kendilerinin kurulmasına önayak olduğu ve “Batarsa küçük olan batsın” dediği onlarca ‘ortaklıkları’ var. Konut sektöründe Deutsche Wohnen ve benzer başka şirketlerin başarıları sadece kârların artmadığını, konut şirketlerinin neoliberalizmle beraber tekelleştiğini gösteriyor. Tam da bu tekelleşme sayesinde Berlin’de 2015-2019 arası metrekare başına ortalama kiralar yüzde 44 arttı.

Kamu yatırımlarının kısılmasıyla sivrilen neoliberalizm bu bağlamda hem kamu şirketlerine ait konutların satılması; hem de -birey veya kamu teşebbüsü ayırt etmeden- konutların “altyapı ve renovasyon yetersizlikleri” nedeniyle seçkinleştirmeye terk edilmesinde görünürlük kazanıyor. 1990-2005 arası dönemde çoğunluğu (eski) Doğu Berlin’e ait olmak üzere kamu teşebbüslerine ait konutların yüzde 28’i özelleştirildi. Özelleştirilen 210 bin civarı konutun büyük çoğunluğu 1999-2005 arasında Tony Blair’in Alman versiyonu olan Schröder döneminde satıldı4. Meselenin özelleştirmelerle ilgili yönü 2005’ten sonra çıkarılan bazı yasalar ile biçim değiştirdi. Bununla birlikte seçkinleştirme (Alm: Gentrifizierung) süreci hız kazandı.

Seçkinleştirme, başka bir terimle kentin yüksek ilgi gören mahallelerinin, sermayeye açılarak mutenalaştırılması konut kıtlığı ve emekçi halkın çekmek zorunda kaldığı geçim sıkıntıları ile beraber ele alınmalıdır. Nisan 2021 itibarıyla 209 bin 784 işsizin yaşadığı Berlin’de (bu sayı Şubat 2020de 156 bin 590 idi) yoksulluk, en derin şekilde seçkinleştirme sürecinin yaygın olduğu mahallelerde yoğunlaşıyor.

Bir araştırmada5 belirtildiği üzere, Berlin’de seçkinleştirmenin en yoğun şekilde gerçekleştiği mahallelerde yaşayanların yoksulluk oranları Almanya ortalamasının iki ile üç katına kadar çıkabilmektedir. Yoksulluğun ve seçkinleştirmenin sonucu, öncelikle geçim sıkıntısı ve akabinde kiraların ödenemez duruma gelmeye başlamasıdır. Böylesi sorunları, kent merkezine oranla kiraların görece daha düşük olduğu kent sınırlarına doğru taşınma planları izlemektedir. Yukarıda söz edilen araştırmada, seçkinleştirilen bölgelerde oturduğu yeri terk ederek merkezden uzak semtlere taşınanların, şehrin diğer yerlerinden taşınanlara oranla yüzde 30 daha fazla olduğu belirtilmektedir. Söz konusu zaman diliminde Berlin dışındaki şehirleri de kapsayan başka bir araştırma, yerinden edilme süreçlerinin yaygınlaştığını gösteriyor. Böylesi müdahaleler insanların geçici sürelerle evsizler barınaklarında veya sokaklarda yaşamasına kadar ilerleyebiliyor6...

Başta sorduğumuz ikinci soruya geldiğimizde neoliberal saldırıların siyasi ayağını görmek pek zor olmasa gerek. Geçtiğimiz sene mayıs ayında 284 Federal Meclis (Bundestag) vekili Karlsruhe’de bulunan Federal Anayasa Mahkemesi’ne giderek “Kira Üst Sınırı”na itiraz etmiş ve yasanın iptalini talep etmişti. Söz konusu vekillerin 204’ünün CDU (Hristiyan Demokrat Birlik Partisi), 80’inin ise -Türkiye’deki Liberal Demokrat Parti’nin alman kardeşi- FDP’nin (Hür Demokrat Parti) üyeleri olması kimseye şaşırtıcı gelmeyecektir. İtiraz dilekçesinin hazırlanması sürecinde CDU’nun vekillerini koordine eden Jan Marco Luczak, Kira Üst Sınırı yasasının ideolojik olduğunu ve konut piyasasını kaosa sürüklediğini dile getirmişti7. Yasa hiç de ideolojik olmayan (!) bir noktadan “kira artışının durdurulması yetkisinin 2015’ten beri eyaletlerin değil, devletin yetki alanında olduğu” gerekçe gösterilerek iptal edildi.

Mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi neoliberalizmin yenilgisine bağlı

Berlin’de yaşayan herkesin gözü önünde gerçekleşenler, şirketlerin devlet iktidarından aldığı payın büyüklüğünü de gösterdi. Dolayısıyla seçkinleştirme ve yerinden edilme süreçlerine karşı yükselen tekil mücadeleler sorunu yalnızca tek bir yönden ele almaktalar. Öte yandan meseleyi daha kapsayıcı bir noktadan kavrayan ve birbirinden ayrı gelişen mücadele formlarını birleştirerek onların arasından sıyrılan Berlin ölçekli bir inisiyatif de var. Yazıda esasen bu inisiyatiften söz edilecekti fakat kısa da olsa sorunun kaynağına değinmek kaçınılmaz hale geldi. Çünkü inisiyatifi doğuran da yukarıda özetlenmeye çalışılan neoliberal saldırılar olmuştur. Onun güçlenmesini sağlayan ise sürecin geldiği aşamanın doğru tahlil edilmesi ve kapsayıcı mücadele imkânlarının önünün açılmasıdır.

“Deutsche Wohnen Şirketini ve benzerlerini Mülksüzleştir!”8 (Deutsche Wohnen & Co. Enteignen!) adını taşıyan inisiyatif, metal sektöründe örgütlü olan IG Metall ve hizmet sektöründe örgütlü olan Verdi sendikalarının yanı sıra, parlamentoda 69 vekili bulunan Sol Parti’nin (Die Linke) katkılarıyla 2019’da kurulmuştu. Hedefini isminde taşıyan bu oluşum, 3 binden fazla konutu olan her özel şirkete karşı kamulaştırma odaklı bir mücadeleyi amaçlıyor. İnisiyatifin kamulaştırma-mülksüzleştirme talebinin hukuksal dayanakları arasında Anayasa’nın 15. Maddesi (Toprak ve arazi, doğal kaynaklar ve üretim araçları (…) kolektif mülkiyet veya kamu ekonomisinin diğer şekillerine dönüştürülebilir) ve Berlin Eyalet Yasası’nın zedelenmez nitelikteki 28. Maddesi (İnsan Hakları Bildirgesi’nde de yer alan “Her insan barınma hakkına sahiptir”) bulunmakta. Ancak muhtemelen SSCB’nin etkisiyle Anayasa’daki temel yasalar arasında (Grundgesetz) yer alan bu hakkın, yürürlüğe girdiği 1949 yılından bu yana tek bir kez bile uygulanmadığını vurgulamakta yarar var.

“Mülksüzleştir!”in hedefine varmak için belirlediği yöntem basit: Berlin’de bir referandum yapılmasını sağlamak. İnisiyatif, talebin resmiyet kazanması için ilk aşamada toplanması gereken 70 bin imzayı geçtiğimiz eylül ayında Berlin Senatosu’na teslim etmişti. Talebin onaylanması sonrasında 2021’in mart ve haziran aylarını kapsayan ikinci aşamaya geçildi. Eyalet yasaları gereği bir referandumun olabilmesi için Berlin’e kayıtlı ve oy kullanma hakkı olan 175 bin alman vatandaşının referandum talep eden dilekçeleri imzalaması gerekiyor. Aslında Berlin’de oturum kaydı olup da Alman vatandaşlığı bulunmayanların imzaları da kabul görseydi; 175 bin imza hedefine şimdiden ulaşılmıştı9. Önümüzdeki 50 gün içinde gerekli sayıya ulaşılması zor fakat imkânsız değil. Eğer kampanya ve ardından yapılacak referandum başarıyla sonuçlanırsa, şirketlere ait 226 binden fazla konut kamulaştırılacak.

“Mülksüzleştir!”in ortaya çıkmasından sonra yaşananlar, şirketlerin korkusunun ne boyutta olduğuna dair de bir fikir verebilir. Deutsche Wohnen dahil birçok konut şirketinin içinde yer aldığı Berlin-Brandenburg Konut Birliği (BBU), inisiyatifin 2019’daki ilanından hemen birkaç hafta sonrasında 108 sayfalık bir rapor yayımladı. Raporda kamulaştırma talebinin Alman Federal Anayasası’na ve hukuk devletine aykırı olduğu, konut sorununu çözemeyeceği iddia edildi. Birlik, raporun ilgi görmediğini fark ettikten sonra “Mülksüzleştirmek yerine düşünmeye devam et” sloganından oluşan bir web sitesi de kurdu. BBU ve onun Deutsche Wohnen gibi üyeleri Kira Üst Sınırı’nın iptalinden bu yana her fırsatta basın açıklamaları yapsa da bunlar işe yaramıyor. Var olmayan bir meşruiyet güçlendirilemez. Fakat unutmamak gerekir ki borsa değeri 17 milyar dolara varan böylesi bir şirket kolayca dize getirilemez.

Mümkün olanın dışındaki olasılıklar

Belirli toplumsal talepleri sonuca bağlamayı amaçlayarak çıkan bir yasa, taleplerin mevcut sınırlarının farkına varılmasına yol açabilir. Özgün koşullarda böylesi bir durum, yasadan beklentilerin daha ileri bir noktaya taşınması ile aynı anlama gelir. Berlin’de kent ve insanca barınma hakkı için verilen mücadeleler tam da böyle bir hal almıştır.

Berlin’de yaklaşık üç aydır kamulaştırma konulu bir referandum için haftanın her günü, kentin yüzlerce noktasında imza stantları açılıyor. Şehrin gözle görülebilir hemen her köşesine yazılama ve afişlemeler yapılıyor. Dayanışmayı kolaylaştırmak için akıllı telefonlara indirilebilen bir uygulama ile gönüllüler hızlı ve masrafsız yoldan birbirleriyle iletişim kurup kampanyayı kendileri örgütleyebiliyorlar. Kira Üst Sınırı’nın iptal edildiği gün, neredeyse spontane bir şekilde gerçekleşen eylemlerde 20 bine yakın insan pandemiye ve soğuğa rağmen bir araya geldi. 1 Mayıs’ta Berlin’de yapılan birden çok eylemde on binler doğrudan kent hakkını ve kamulaştırma talebini vurgulayan sloganlarla yürüdü. İlerleyen günlerde kampanyanın son ayına girmesi nedeniyle büyük mitingler düzenlenecek.

Gerçekçi olunursa, mülksüzleştirme gibi özü bakımından sınıfsal ve devrimci bir talep altında birleşenlerin, inisiyatifin kendisini tanıtırken söylediği gibi “insan onuruna yaraşır” bir tavır göstermekten öte nereye varacakları şu an için belirsizliğini koruyor. Ama şu da görülmeli: Şirketlerin korktuğu şey, kampanyadan veya referandumdan çıkacak sonuçtan bağımsız olarak, yoksullar ve şirketler arasında yaşanabilecek ideolojik bir kutuplaşmadır. Sokakta, sandıkta veya hukuki alanda verilen mücadeleler geriye çekilebilir. Böylesi bir geri çekilmenin ideolojik alanda gerçekleşmesi ise çok daha zordur.

Elbette, dağılmakta olan neoliberal hegemonyanın kişide yol açtığı kültürel ve fiziksel yıkımlara karşı yürütülecek kolektif mücadeleler kısa süreli ve tekil çıkışlarla çözülemez. Durumun sorumlusu kapitalist üretim ilişkileri ise bugün bu ilişkileri besleyen neoliberalleşmiş kültür ve ideolojik iktidar biçimleri de hedef alınmalıdır. Çünkü göz önünde olmasına ve emekçilerin en temel sorunlarından birini temsil etmesine rağmen «Mülksüzleştir!” inisiyatifi gibi yaygın ve katılıma açık bir hareket de neoliberalleşmiş algılama ve düşünme biçimleri karşısında görünmez hale gelebilir. Gündelik yaşamın çeşitli yönlerinin neoliberal emek ve yabancılaşma süreçleriyle deformasyonu sınıfsal ayrımların kör noktalara çekilmemesini zorunlu kılıyor. Kazanımları korumaya çalışmak yerine onları ilerletebilmek, bu ayrımların emekçiler lehine güçlendirilmesi ile mümkünleşecektir.


*Eleştiri ve önerileri ile bu kısa değerlendirme yazısının son haline gelmesine katkıda bulunan Marksist kent araştırmacısı dostum Ali Ekber Doğan’a teşekkür ederim.

1 Sosyal Demokrat Parti (SPD) , Sol Parti (Die Linke) ve Yeşiller’den (Die Grünen) oluşan koalisyon.

2 https://gesetze.berlin.de/perma?d=jlr-MietBegrGBErahmen Türkçesi: berliner-mieterverein.de/mietendeckel/berlin-kira-uest-siniri-yasasi.htm

3 Berlin 2001-2011 arasında neoliberal talepler karşısında dişe dokunur bir direnç sergileyemeyen SPD ve Die Linke koalisyonundan oluşan eyalet hükümeti ile yönetilmiş, bu hükümet yerini, 2011-2016 arasında SPD ve CDU koalisyonuna devretmişti.

4 http://www.bmgev.de/fileadmin/redaktion/downloads/privatsierung/konferenz-dokumentation/praesentationen/praesentation-andrej-holm.pdf

5 https://www.destatis.de/DE/Methoden/WISTA-Wirtschaft-und-Statistik/2017/04/aufwertung-verdraengung-berlin-042017.pdf?__blob=publicationFile

6 Jeske, I. M. (2021): “Menschenrecht auf Wohnen”, URL: https://www.rosalux.de/fileadmin/rls_uploads/pdfs/sonst_publikationen/VSA_Holm_ua_Wohnen_zwischen_Markt_Staat_und_Gesellschaft_RLS.pdf

7 https://www.sueddeutsche.de/politik/wohnungspolitik-284-abgeordnete-gegen-berliner-mietendeckel-1.4899383

8 Yazının geri kalanında bu hareket “Mülksüzleştir!” olarak kısaltılacak.

9 Nisan sonu itibarıyla atılan toplam imza sayısı 130 bini geçmişti. Fakat geçerli imza sayısı sadece 38 bin 334 olarak belirlendi.