Geçtiğimiz hafta her zaman olduğu gibi Türkiye gündemi doluydu. Ancak bu kez içimizi karartan kötü haberler peşi sıra önümüze döküldü...

İlki; Son yıllarda müthiş bir artış gösteren kadın cinayetlerinin en vahşisini yaşadık. Yapılan katliam dehşet vericiydi! Bu insanlık dışı kanlı tablo maalesef sosyal medya paylaşımı yoluyla herkese ulaştı!Emine Bulut, kızının yakarmalarına rağmen, eski kocası tarafından insanların ortasında pervasızca, boğazı kesilerek öldürüldü. “Ölmek istemeyen kadının” haykırışı, ülkemizi yasa boğdu! Yurttaşlar lanet yağdırdı… Emine Bulut’un kardeşi Kazım Bulut’la konuştum. Tek isteği, kadına uygulanan vahşetin son bulması!

Bu olay ve benzerleri, iktidar tarafından artık çok ciddi olarak irdelenmelidir… Kadına karşı uygulanan şiddet, basit ve hamasi nutuklarla geçiştirilebilecek bir konumdan çıkmıştır. Hele hele olaylara duygusal yaklaşmanın da insanlığa yararı olmayacağı açıktır! İktidar tarafından önlenmeyen bu durum, toplumsal paranoyaya dönüşmüştür…

Üstelik iktidar yetkilileri tarafından her gün aşağılanan, nefret ve kinle yaklaşılan bir toplumun akıl sağlığının bozulması doğaldır! Ekonomik ve sosyal çöküntünün yanı sıra siyasal yönetim biçiminin baskıcı konumu da insanların yaşama sevincini yok etmektedir. Laik demokratik Cumhuriyetin oluşturduğu çağdaş yaşam biçimi yerine, dini kurallara bağlı yaşam zorlaması, insanları bunalıma sürükleyen birincil neden olmaktadır! İktidar, uyguladığı kimlik ve nefret politikasından bir an önce vazgeçmelidir. Aksi halde, yaşanacak toplumsal cinnet, ülke için en büyük tehlike nedeni olacaktır!

Diğer konu ise devletin egemenliğiyle doğrudan ilgilidir! Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun 7 Haziran-1 Kasım arasında yaşananlarla ilgili “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok kişi, insan yüzüne çıkamaz” sözleridir. Çok vahim bir açıklama! Bu sözler, Davutoğlu’nun ve dönemin AKP hükümetinin ülkeye HESAP VERMESİ zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır!

Bilindiği gibi 7 Haziran 2015 seçimlerinde, AKP hükümet kuracak çoğunluğu elde edememişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan Hükümeti kurma görevini yeniden AKP genel başkanı Ahmet Davutoğlu’na vermişti.

Ancak Davutoğlu yeni bir Hükümet kuramadı. Anayasaya göre Erdoğan, hükümeti kurma yetkisini ana muhalefet partisi CHP’ye vermesi gerekirken, vermedi, yeniden seçim kararı aldırdı... Yeniden seçimin yapılacağı 1 Kasım’a kadar geçen bu kritik dönemde terör azdı! Türkiye tarihinin en kanlı toplumsal katliamlarıyla karşılaştı.

Yaşananları özetle hatırlarsak:

Kanlı olaylar, Erdoğan’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP ile yapılan Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını ilan etmesiyle başladı… Sonrasında; Suruç’ta canlı bomba kendisini patlattı, 34 genç öldü. Ceylanpınar’da iki polis, evlerinde uyurken öldürüldü. Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker hayatını kaybetti. 9 il ve 13 ilçede başlatılan, Hendek Savaşları adı verilen çatışmalarda, yüzlerce sivil öldü, polis ve asker şehit edildi.

Iğdır’da gümrük kapısını koruyan polislere yönelik saldırıda 13 polis yaşamını yitirdi. Ankara Merasim Sokak ve Ankara Güvenpark önünde bombalı saldırılar yapıldı. 40’a yakın yurttaşımız öldü. Ankara Gar meydanında yapılan barış mitinginde iki ayrı bombanın patlaması sonucu 104 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi de yaralandı.

Vahşet devam ederken; Başbakan Davutoğlu “canlı bombaları biliyoruz. Ancak eyleme geçmeden yasal işlem yapamıyoruz. Eylem sonrası parçalarını toplayıp yargıya teslim ediyoruz” dedi. Ankara vahşeti sonrasında Van’daki mitinginde Davutoğlu “AKP’ye oy verirseniz bombalar patlamaz. Aksi olursa bombalar patlamaya devam eder ve buralarda beyaz toroslarda dolaşır” diyerek yurttaşları adeta tehdit etti...

Böyle bir anlayışın yönettiği ülkede can ve mal güvencesi kalmamıştır.. Hele ki; nüfusunun %95’inin açlıkla savaştığı bir toplumda adaletin oluşamayacağına dair bir inanç varsa, o toplum psikopatlaşmaya eğilimlidir! Yani toplumsal patlama kapıda beklemektedir!