Hatalı tarım politikalarının sonucunda hem üretici hem de tüketicinin geldiği nokta iç açıcı değil. Gübre ve mazota gelen zamların, topraksızlaştırma politikasının sonucu ağır. Üreticilere göre çare sokakta. İktidarın çevre düşmanı politikalarından hem kırda hem kentlerde en çok yoksul emekçiler zarar görüyor. Ekoloji mücadelesi, büyük yok oluş karşısında acil bir biçimde, adalete erişimi mümkün kılmak zorunda.

Toprağımıza sahip çıkmalıyız
Fotoğraf: İHA

BirGün Politika Kolektifi

Halkın Acil Sorunları ve Talepleri

Türkiye’de tarım konusu 21 yıldır hep en önemli sorun başlıkları arasında yer aldı. Üreticiler, ekonomik krizi de en ağır haliyle yaşamaya devam ediyor. Bunun yanında iktidarın çökme ve talana dayalı çevre düşmanı politikalarından da hem kırda hem kentlerde en çok yoksul emekçiler zarar görüyor. Benzin, gübre fiyatlarındaki artışlardan devletin topraksızlaştırma politikasına kadar birçok sorunu sırtlayarak üretmeye devam eden emekçilerin gazetemize verdiği yanıtlara baktığımızda ise çözüm açık: Çare sokakta; sorunlar, talepler etrafında örgütlenen üreticilerin kendi öz güçlerinde.

***

Fevzi Özlüer: Ekoloji mücadelesinin acil talebi

Antiemperyalizm ve ‘yurttaşların kamucu iktidarı’

Yurttaşların aleyhine işleyen bir hukuk düzeni yerleşmiş durumda. Şirketler için işleyen hukukla, yurttaşlar için işleyen hukuk arasındaki açı arttı. İkili hukuk sistemi sömürüyü, yoksulluğu, eşitsizliği derinleştirdi. Devletin karar mekanizmalarına yurttaşların katılma olanakları tıkandı. Adalete erişim yurttaşlar için olanaksızlaştı. Ekoloji mücadelesi, büyük yok oluş karşısında acil bir biçimde, adalete erişimi mümkün kılmak zorunda. Bu demokratik bir yurttaşlık hareketinin asgari hedefi olmak zorundadır. Adalete erişim için karar alma süreçlerinde yurttaş hareketlerinin etkili olacağı demokratikleşme için mücadele etmek gerekiyor.

Demokratik yurttaşlık hem devletin hem de sermayenin kontrolünü mümkün kılacak bir hukuk sisteminin işlemesine ihtiyaç duymaktadır. Adalet ve demokrasi ikili bir hukuk sisteminde hayat bulamaz. Bu nedenle, yurttaşlık haklarına dayalı bir hukuk sisteminin hem normatif düzeyde hem de idari ve yargısal düzeylerde hayata geçmesi için anti emperyalist ortak bir mücadele zeminine ihtiyaç vardır. Türkiye’de kapitalist birikim, devletin çıplak bir zor aygıtı haline getirilmesine, hukukun da sermayedarların lehlerine işletilmesi esasına dayalıdır. Kapitalist birikim stratejilerinin yarattığı, yağma, yoksullaştırma ve yok etmenin vaat ettiği denetim ve güvenlik rejimi karşısında siyasal birliktelik zemini, anayasal eşitlik ve hak temelli bir toplumcu yurttaşlık olmalıdır.

Bu yağma düzeninden çıkış, devletin rantiyeci – finans sınıfların hakimiyetinden kurtuluşu olmaksızın imkansız olacağından; yurttaşların kamucu iktidarı için örgütlenmek ekoloji mücadelelerinin de anti emperyalist ortak perspektifi olmalıdır.

Muğla’da İkizköylüler ormanlarının termik santrala kurban edilmemesi için direniyor.Muğla’da İkizköylüler ormanlarının termik santrala kurban edilmemesi için direniyor.

***

Üretici Feridun Metin: Tarımda acil sorunlar acil talepler

Üretici sokakta olmadıkça fiyatlar geri çekilmez

Türkiye'de tarımda en önemli sorunların başında neler geliyor? İktidarın tarım politikası en çok hangi başlıklarda sorun yarattı?
Bugün ülkede tarımsal üretimin en büyük sorunları başta girdi maliyetlerinin (gübre, ziraai ilaç ve mazot) çok yüksek olması.
Aile tarımı yapan köylü üreticiler, yıllık üretimlerinin karşılığını alamamakta. Teşviklerin küçük üreticiye değil şirketlere verilmesi köylüleri üretimden koparmıştır. Üretiminin karşılığını alamayan çiftçiler, köylüler kırsalı terk ederek; şehirlerde ucuz, yedek işgücü yaratıldı. Bu tabii ki hazırlanıp gelen bir tarım politikasıyla oldu. Tohum ve endüstriyel tarım şirketlerinin sömürü sisteminin önü açıldı. Ayrıca çiftçilerin sözleşmeli üretim dayatmasıyla kendi topraklarında işçileştirilerek kazançları da aracılara gitmektedir.

12 Eylül Darbesi’yle uygulanmaya başlanan 24 Ocak karalarının, Özal ile başlayıp Derviş yasaları ile dayatılan ve AKP iktidarında pervasızca uygulanan neoliberal politikaların başta Tohum Yasası olmak üzere sertifikalı tohuma zorlaması, yerli tohumun ticaretinin yasaklanması ve Büyükşehir Yasası ile köy ortak mallarının Büyükşehir’e alınmasıyla küçük üretici köyde kalma şansını kaybetmiştir. Köy okullarının kapatılarak köydeki eğitim çağına gelen çocukların eğitim şansı kalmamıştır. AKP Döneminde tarıma vurulan darbenin bir şekli de tarımsal destek ve teşviklerin büyük bir kısmını endüstriyel tarım yapan şirketlere aktardı. Geçimlik aile tarımı yapan teşvik ve desteklemeyi en aza indirdi. Dönem dönem gümrük vergilerini indirerek ithal ürün girdisiyle üretici resmen cezalandırıldı. Doğal olarak üretimden çekilen çiftçi yoksullaşırken ülke, dışa bağımlı hale getirildi. Çiftçinin emeği şirketler ve aracılar tarafından sömürüldü. Son dönemde Tarım Bakanlığı "Planlı Ekim Yasası" adı altında sözleşmeli üretimi mecbur tutarak izinsiz ürün ekimini cezalandırma yoluna gidiyor. Bu, tarımda ihtiyaca göre üretim değil piyasaya göre üretim dayatmaktadır. Ayrıca AKP iktidarı döneminde madenlere devasa ruhsatlar verildi. Yanlış tarım politikaları ve madenlerin verimli tarım arazilerini, nehirleri kirletmesiyle ekolojik bir kriz yaşanmaktadır. Tarım alanları yok olmakla karşı karşıya kaldı. Altın madenleri, taşocakları, nikel, gümüş madenleri kırsalda yaşayan tarım yapan halkı yerinden etmiş durumda. Yanlış ve gelişigüzel kurulan dev organize sanayi bölgeleri kimyasal atıklarıyla o bölgedeki yaşam alanlarını olumsuz etkileyip kanser ve dolaşım sistemi hastalıklarının çoğalmasına neden olmuş durumda. Sanayi bölgelerinde insan emeği sömürülürken yarattığı kirlilikle de doğa sömürüsü yaratıyor.

Tarımda sorunların üreticiden yana çözümü için örgütlenmesi gereken acil talepler nelerdir?
Bugün bir çıkış yolu bulamalıyız, halkın güvenli ve ucuz gıdaya ulaşabilmesi için tarım uygulamaları tamamen değiştirilmeli. Önce tarımsal alanda kullanılan girdilerin küçük aile tarımı yapan çiftçilere kamusal hizmet olarak ücretsiz verilmesi (veteriner hizmeti, ziraat, mühendislik hizmetleri, gübre, pestisit içermeyen zirai ilaçlar, mazot) gerekmekte. Şirket tohumculuğu tamamen tasfiye edilerek yerli tohuma destek verilmeli. Köy okulları açılarak genç nüfusun üretimden kopuşunu engelleyerek aile içerisindeki kişilerin sosyal güvenliği devlet tarafından karşılanmalı. Gıda sistemi bugün şirketlerin ve büyük AVM'lerin elinde. Oysa piyasaya değil halkın gıda egemenliğine dönülmeli. Bunun için de üreticilerin ve tüketicilerin güvenli gıda için örgütlü mücadele etmesi, üreticiden tüketiciye gıda egemenliğini kurması gerekmekte. Tarım üretimindeki geçimlik tarım yapan küçük aile üreticileri kendi kurdukları kooperatiflerde ve çiftçi sendikalarında örgütlü bir yapı inşa ederek bu sömürü sistemini değiştirebiliriz. Köylülerin " Üreten biziz, yöneten de biz olacağız" şiarını özümsemesi gerekmektedir.

***

Üretici Cemal Çetin:

Bir üretici olarak tarımda en fazla yaşadığınız sorun nedir?
Tarımda en büyük sorun mazot ve gübre fiyatlarının yüksek olması. Türkiye’de çiftçi bu fiyatlardan yakınıyor. Erdoğan, gübre fiyatlarını donduruyoruz dedi. Nisan ayı üreticinin en çok gübre kullandığı zaman. Ne olacak Erdoğan gittikten sonra bu fiyatlar patlayacak kullanamayacağız.
Bizim Karadeniz’de tek geçim kaynağımız fındık. Üstelik arazinin çok kötü olduğu bir bölge burası. İşçilik maliyeti çok yüksek bir bölge burası. Adapazarı’nda, Marmara’da örneğin sanayide makineleşme var, maliyetler düşüyor. Ancak Karadeniz makineleşmeye uygun olmayan bir yapıda. Dolayısıyla girdi fiyatları da düşmüyor.

Tarım başlığında saydığınız sebeplerin değişebilmesi için ne tür talepler üzerinden politika üretmek gerekiyor?
En başta marketler. Market çalışanları bir şey satmıyor, sadece etiket değiştirmekle zaman geçiriyor. Bu fiyatların geri çekilmesi lazım. Mazotu üreticiye 6 liradan alıp 25 liraya satıyorsunuz. Bunun geri çekilmesi gerekiyor. Bunu sabitlesen ne olur? Zaten 13 lirayken de kimse buğdayına, ekinine doğru düzgün gübre atamadı. Fiyatların geri alınması lazım. Fındıkta ekinde koyulan taban fiyatların değiştirilmesi lazım.

Biz Uşak’ta, Fatsa’da üretici mitingleri düzenledik. Bunların geri çekilebilmesi için bizim üreticiler olarak kampanyalar örgütlememiz lazım. Seçim tabii ki önemli ama önce bizim sokakta olmamız lazım ki bu fiyatları geri çektirebilelim.

***

Manisa’da çiftçiler, maliyetlerin tırmanması sebebiyle traktörleriyle eylem yapmıştı.Manisa’da çiftçiler, maliyetlerin tırmanması sebebiyle traktörleriyle eylem yapmıştı.

Üretici Musa Panuş:

Türkiye'de tarımda en önemli sorunların başında neler geliyor? İktidarın tarım politikası en çok hangi başlıklarda sorun yarattı?
En başta girdi fiyatlarındaki artış geliyor.
Devletin elindeki gübre tesisleri özelleştirildikleri için fiyatlara müdahale şansı kalmadı. Tarım Kredi Kooperatiflerine bağlı gübre fabrikasında üretim maliyeti düşünüldüğünde pahalı olduğu için ithal etme yoluna gidildi. İthalat da dolara bağlı olduğu için fiyatlar 3 katına kadar yükseldi.

Tohum fiyatlarında sulama maliyeti 2 katını geçti. Tüm bunlara rağmen ürün fiyatları artmadığı için üretici hububat ekmekten vazgeçti.

İkinci önemli sorun desteklemeler. Dekar başına verilen mazot, gübre ve tohum destekleri hem yetersiz hem de zamanında verilmediği için üretici hasat zamanını zarar ile kapatıyor. TMO yeterince mal alımı yapmıyor, özellikle şeker pancarına kota getirilmesi de yine üreticiye ciddi zarar verdi. Aracıların tüccarların alım satım içerisine dahil edilmesi, arazilerin miras yoluyla küçülerek toplaşmanın zorlaşması, bunların hepsi bugün üreticinin en temel sorunlarından.

Her ne kadar taban fiyat açıklansa da bu arpa, buğday, ayçiçeği ile sınırlı kalıyor. Sebze meyvede taban fiyat olmadığı için tüccar ve komisyoncuların eline kalıyor.

Hal yasasının yeniden değerlendirilmesi, planlanması gerekmektedir. Hükümetin bir tarım politikası yoktur bu nedenle ülkede hayvancılık da yakın bir gelecekte bitecektir. Çözüm için üretici kooperatiflerinin kurulması şarttır. Ayrıca bütün bölgelerde havzaya bağlı ekim yapılmalıyani bir bölgeye uygun sebze meyve hububat verimine göre ekilmelidir.

En önemlisi çiftçilerin tarım gübre fiyatlarının çok artması, çiftçilerin sağlıksız barakalarda yaşaması. Sattığımız tüm ürünlerden ‘komisyonluk’ adı altında vergi alınıyor, ancak afet dönemlerinde tapu olmaması nedeniyle yardımlarından mahkum bırakılıyor.

Özellikle bu yıl seralardaki giderler yüzde yüz artmıştır. Bir adet domates gübresi 5-10 lira arasındadır. Domateste kullandığımız arının kovanı bile 500 lira oldu. Bu yıl bölgemizde yaşadığımız sel felaketinin ardından seraların tamamı sular altında kalmıştır. Bu yüzden de bankalardan alınan borçlardan ödenememiştir. Üreticiden yana olduğunu söyleyenler zarar tespiti yapılmasına rağmen şu ana kadar zararımız karşılanmamıştır.