Toprağına sahip çıkmak suç değil!
Işıl AYDIN
Kamusal alanlar ve hizmetlere erişimde sorun yaşayan, işsizlik ve yoksullukla baş başa bırakılan kadınlar, ekoloji mücadelesinde de başı çekiyor. Rastlantı olmayan bu durumun güncel bir örneği de var. Hatta aldığı cezaya rağmen meydan okuyan biri: Hatice Kocalar. 75 yaşındaki Hatice Teyze, birkaç gün önce Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Avdan köyünde maden şirketine karşı toprağını savunduğu için ‘silahla yaralama’ iddiasıyla yargılandı. Savunmasında “Ben tek başımaydım. 5 kişiye nasıl vururum? Vurmadım, aramızda münakaşa oldu. Elimde sopa yoktu” dedi. Yargı ise adli para cezası verdi. Buna karşılık Hatice Teyze, adliyenin merdivenlerinden bağırarak meydan okudu: “Alnım açık başım dik. Toprağa sahip çıkmak suç değil!”
Bu güncel örneği de hatırlayarak kadınların ekonomik güvencesini doğrudan tehdit eden ekolojik tahribatları ve buna karşı mücadeleyi, direnişçilerden dinledik.
ÖN SAFTAYIZ
Sinop Nükleer Karşıtı Platformu Derneği Başkanı Mine Batur: Sinop bir kadın şehri ve kadınlar burada mücadelelerin içinde. Kadınlar olarak direnişte hep en ön saflarda yer aldık, almaya da devam ediyoruz. Santralın kurulacağı alanın yakınındaki köylerde kadınları derneğimizde örgütlemek için ziyaretlerde bulunduk.
YALNIZ DEĞİLİZ
Artvin Kemalpaşa direnişçisi Tülin Şimşek: Kadınlar burada çoğunlukla çay üreticisi olduğu için yaşam şartları kadınların üzerinde daha zor. Çay zamanı erkekler hep çarşıda, sokakta ama kadınlar hep köyde. Tüm sorumluluk onların üzerine binmiş durumda. “Ben yalnız değilim, sen yalnız değilsin” demek için 8 Mart’ta yürüyüş gerçekleştirdik. Burada bir kadın kooperatifi kurmak istiyoruz. Kemalpaşa’da yaşayan ve elinden her iş gelen, becerikli, keşfedilmemiş çok fazla kadın var.
BEDEL ÖDEDİK
Akkuyu Nükleer Santralı direnişçisi Ful Uğurhan: Gezi Direnişi zamanında Mersin’de kurulan çadır alanında tek hekim bendim. O dönem insanlar Mersin Barış Meydanı’nda çadırlarını kurmuşlardı. Bir sürü aksilikler oluyordu ama orada kadınlar çıkan olayları yatıştırıyor, insanları organize ediyordu. ‘İyi ki kadınlar var’ diye çok düşündüm. Nükleer santrala karşı da Mersin’de kadın ağırlıklı bir direniş oldu. Kent ve çevre mücadelesinde kadın deyince gözümün önüne hemen üç fotoğraf geldi. İlki, torununun oyun oynadığı parkı yıkmaya gelen iş makinesinin önünde tayyörü, çantası ile sakince oturan büyükanne. Diğeri Akbelen’de kömür madencilerine karşı “Biz bu ağaçlarla büyüdük, asla kestirmeyiz” diyerek torununun kolunda iki büklüm eylem alanına giden nine. Üçüncüsü de çocukken ilkokul kitabımdan aşina olduğum, Kurtuluş Savaşı’nda cepheye mermi taşıyan kadınlara benzer şekilde omzunda kocaman kayayı taşıyıp Yeşil Yol’a barikat yapmaya çalışan Karadenizli kadın. Türkiye’de kadınların, özellikle yaşlı kadınların, ev içinde geçirdikleri süre dışarıda geçirdiklerinden kat kat fazla. Hal böyleyken son 20-25 yıl içinde yaşam alanlarına yapılan akıl almaz saldırıların nitelik ve nicelik açısından çokluğu, kadınları ev içlerinden çıkarmış, yaşam alanlarının yılmaz birer savunucusu haline dönüştürmüştür. Kadınların bu kadar göz önünde oluşu, kent ve çevre mücadelesini ülkesinin gelişmesini istemeyen, vatanını sevmeyen, ‘terörist, çapulcu’ gibi damgalamalarla mücadeleyi küçümsemeye çalışan iktidarı zorlamakta. Benim hayatımda Akkuyu Nükleer Santralı’na karşı sürdürülen mücadele çok büyük yer tutuyor. Süre olarak neredeyse ömrümün yarısı diyebilirim. Yoğun bir iş yaşamı, evin ve ailenin sorumlulukları, diğer sosyal ve mesleki çalışmaların arasında bir de çevre mücadelesini götürmek son derece yorucu ve yıpratıcı olsa da olayı bir ‘varoluş’ sorunu olarak gördüğüm için ağır bedeller ödemek pahasına, son ana kadar savunuculuğu bırakmadım. Gözlediğim kadarıyla diğer kadınlar da çevre mücadelesinde benzer duygular içindeler.
YANLIŞ KÖYE BULAŞTILAR
Aydın Çine direnişçisi Dilek Gedik: Bizim atalarımız tahtacılık yaptıkları dönemde önce ağaçtan özür dileyip helallik alarak kesim yaparlarmış. Bizim doğa sevgimiz onlardan geliyor. Bu havzanın salep toplayarak geçinen kadınları, salebin bir yumrusunu geri diker. Biz doğaya bu kadar saygılıyken birileri gelecek, burnumuzun dibine JES kuracak. Buna izin vermeyeceğiz. Zorlu Enerji, bu sefer yanlış köye bulaştı. Canım köylülerimle, canım kadınlarla o gün gelip de iş makineleri çalışmaya başladığında hep beraber direneceğiz. Atalarımızdan bize kalan bu güzel köyü hep birlikte yarınlara bırakmak için dayanışarak direneceğiz.
BİZ TÜM TABULARI YIKTIK
Muğla İkizköy muhtarı ve direnişçisi Nejla Işık: Akbelen mücadelesi içinde gördüm ki; en çok mağdur edilen, baskı ve şiddet gören, haksızlığa uğrayan en başta kadınlar oluyor. Fakat beraberinde şunu da gördüm; en çok direnen, lafını sakınmadan söyleyen, baskılar önünde eğilmeyen, rüşvetlere boyun eğmeyen, mücadeleden kaçınmayan ve geri adım atmayan da en çok kadınlar... Kadındır, üstüne bir de köylüdür, cahildir, korkaktır, ne anlar haktan hukuktan, saçı uzun aklı kısa denen; hor görülen köylü kadınlar olarak yaptıklarımızla, söylediklerimizle tek tek bu tabuları yıktık. 7’den 70’e barikatın önünde jandarmayla burun buruna geldik, TOMA’ların önünü korkusuzca kestik, yüzlerce askere rağmen ormana girip ağaçlara kol kanat gerdik. Bu hukuksuzluklarda parmağı olan kimseye lafımızı söylemekten çekinmedik. ‘Kadından muhtar mı olur?’ diye başlayan kara propagandalara rağmen köyümüz beni muhtar seçti. Artık en iyi bildiğimiz şey; mücadelede en önündeki kadınlar olarak gücümüzün inadımızda, irademizde, dayanışmamızda olduğudur. Eli kalem tutan da okuma yazması olmayan da eli bastonlular da yan yana gelip kol kola haksızlıkların üstüne yürüyorsa mücadele haklıdır ve eninde sonunda kazanacaktır. Akbelen’de direnen kadınlar olarak umudumuz tam. Köyümüzü madenden eninde sonunda kurtaracağız!