2016 Fransa hazırlıklarını sürdüren Milli Takım sona doğru yaklaşırken bir takım aksaklıkları daha da belirginleşerek turnuvaya gidiyor.

Hiçbir zaman belirgin sistematik kurgusu olmayan Fatih Terim gene oyun şablonunu isimler üzerinden giderek oturtmaya çalışmaktadır.

Tabii ki buradaki açmazı; isimler ile mevkiler arasına sıkışıp kalması oluyor.

Bu araya sıkışmasındaki çözümün en büyük engeli; liderlik yönündeki ego katsayısının alınan sonuçlara ve başarıya endeksli olarak inip çıkmasıdır.

İnmesi neyse de, ego tavan yaptığı zamanki süreçte hatalarla beraber ‘ben’ duygusunu tutana aşk olsun…

Hatırlanacağı üzere Gökhan Töre’nin Hakan Çalhanoğlu ve Ömer Toprak ile arasında geçen olay bayağı bir sansasyon yaratmıştı. Sürecin sonunda Gökhan haklı, Hakan ve Ömer haksız gibi bir algı yaratılarak olay örtbas edildi. Son gelinen noktada ise Hakan’ın kabulü ve Ömer’in olay sonucundaki Milli Takımı için çekinceleri nedeniyle oynamayı kabul etmemesi olayı bir noktada bırakmıştı.

Ömer ve Hakan Bundesliga’da bu sezonun en iyileri arasında olup çok başarılı sezon geçirdiler.

Terim’in, Töre ve Ömer arasındaki sorunun hâlâ çözülmediğini, Ömer’in Milli takıma neden alınmadığını deklare ederken kullandığı cümle ise büyük bir açmazı ifade etmektedir. Çünkü üstü kapatılan sorunun aslında ne kadar büyük olduğunu bizzat Terim kendi ağzından beyan etmiş oldu.

Sorunu çözemedi!

Ve Milli Takımın ekmek ve su gibi Ömer Toprak’a ihtiyacı var.

Birkaç yönden ihtiyacı var; birincisi Ömer kalitesinde Milli Takım’da oyuncu olmaması, ikincisi ve en zor olanı Mehmet Topal’ın zorunluluktan Ömer’in mevkisinde oynatılmasıdır.

Buradaki açmaz; Ömer’in olmayışının yanında, Topal’ın takım için en önemli yer olan ön liberoda oynayamamasıdır.

Esasen üç kayıptan söz etmek gerekiyor; stoper yok Topal bu açığı kapatmaya çalışıyor, Topal stoper oynamayı bilmiyor ve sürekli pozisyon hatası yapıyor, ön liberoda çok başarılı oynayan Topal o mevkide oynayamıyor.

Ve ön liberodaki bu boşluk yüzünden takımın defans bloku sürekli ataklar karşısında direkt müdahaleye açık pozisyonda yakalanıyor ki; Topal’ın ön libero oynama detayındaki en önemli kazanç; rakip hücumlarının önce orta alanda karşılanması ve sonra gerekirse defans blokunun devreye girmesiydi.

Bu bariz açık pozisyon turnuva için sorun yaratacağa benziyor.

Mourinho’nun Chelsea’de David Luiz’i ve Real’de Pepe’yi orta alanda oynatıp başarısız olması, bu anlayışa farklı gibi gözükse de iyi örnektir.

Mühim olan bir oyuncudan en yüksek veriminin alınabileceği en iyi mevkii ve ortamını bulabilmektir.

Bir diğer orta alan sorunu: Özellikle Ozan’ın tüm sezon Fenerbahçe’de kadroda yer bulamaması hem oyun kalitesini, hem de vücut formatının deformeye uğramasına neden olmuştur. Bu turnuva devamlılığında daha da belirginleşir.

Selçuk’un ise orta alandaki oyun dinamiği Topal kadar defansif ve agresif bir içeriğe sahip değil, haliyle orta alandaki savunma hamleleri de açık alan kalmasına neden oluyor ki; rakip takımların buradan pozisyon bulması kolaylaşıyor.

Sorun yaratacak alanlardan ikisi de; kenar beklerin hücuma verecekleri katkı anındaki açık pozisyonun kontrasında alınacak önlemdir.

Gökhan Gönül ve Caner’in bek oyun anlayışındaki ofansif özellikleri oynadıkları takımlar için önemli birer ayrıcalıktır. Ama bu oyun anlayışında, kontra karşı atağa karşı sistematik bir defans pozisyon alması da içerisinde barındırmak zorundadır.

Topal’ın ön libero oyun formatında beklerin oyuna katkılarındaki defansif pozisyonunda ikili stoperin arasına girerek üçlü hat oluşturması, hem alan savunmasında pozisyon avantajı elde etmesini sağlıyor, hem de bire bir savunmada kademeye kolay girilmesini sağlıyor. Bu anlayış ciddi bir taktiksel üstünlük ve hücum esnasındaki savunma pozisyonunu da içinde barındırmış oluyor.

Özellikle İspanya ekipleri üçüncü bölgede hücum ve savunma oyun kurgusuna sahip oldukları için bu geçiş oyununu oynamayı taktiksel olarak kullanıyorlar ki Topal, Valencia’da bunu ciddi şekilde uygulamıştı.

Aynı zamanda, her iki kenarda oynayan Töre, Arda, Volkan Şen’in hücum organizasyonu çerçevesinde beklerin oyuna girmelerin esnasında savunmayı organize edecek pozisyon alma taktiksel kültürleri maalesef olmaması da; Topal’ın bu özelliğinin kullanılmasını zorunlu kılmaktadır ki Arda’nın Barcelona’daki oynamama sıkıntısının temeli de buradan kaynaklanmaktadır.

Terim’in de böyle bir kaygıyı oyun formatı içerisinde taşıdığını sanmıyorum. Taktiksel bütünlükle ilgili bir sonraki hamleleri düşünmek yerine, reflekslerle oyunun yönünü lehine çevirmeyi tercih etmesi, tesadüfe dayalı anlık farklılıkları yaşamasına neden olabilmektedir.

O yüzden Terim’in sisteminin adı “çok iyi organize olmuş kaos sistemi” olarak lanse edilmektedir.

Kazanma ile kaybetme hiç bu kadar kolay iç içe geçmemiştir.

Ve final takımı olamamanın temel nedeni de budur.

Bilgiyi ve teknolojiyi bir sistematik kurgu içinde kullanmak; keşke dördüncü hakeme cep telefonunu vermek kadar kolay olsaydı!