Millet “Kılıçdaroğlu CHP Kurultayında Kürt kelimesini niye ağzına almadı”ya takmış vaziyette

Millet “Kılıçdaroğlu CHP Kurultayında Kürt kelimesini niye ağzına almadı”ya takmış vaziyette. Hele yandaş beyinsizler bu yolla Kılıçdaroğlu’nu ‘statüko yanlısı’, ‘inkarcı’ ve de hatta ‘Ergenekoncu, faşist, darbeci’ ilân edip köşeye sıkıştırmanın peşinde.

Esas AKP, daha doğrusu başbakan, sürekli Kürt, Türk, Çerkes, Arap, Gürcü vb… diye sürekli etnik kategorilere vurgu yapıyor; işte, buna kafa yormak gerekiyor.

Bunlar, ‘insan’ kavramına, Aydınlanma ve Büyük Fransız Devrimi’ne ulaşamamış bir zihniyetin mahpusları ve bu hâlleriyle Yeni Dünya Düzeni’ne yerel piyon olmak için biçilmiş kaftan. Yeni Dünya Düzeni, sömürgen kapitalistleri hedef olmaktan çıkartmak için, insanları dil, din, mezhep, kültür vb… temelinde birbirlerine düşürmek, bunun için de yerel müttefik/maşalarını, insanı hâlâ yaratık olarak gören ilkeller arasından seçmek zorunda. Başbakan hemen her gün “ yaratılanı severiz yaratandan ötürü”‘ lafını tekrarlıyor, sanki bir marifetmiş gib;, ‘şecaat arz ederken sirkatin söylemek’ misali: Bu ifade, insanı kendi yaptıkları temelinde değerlendirilecek bir hak öznesi değil de, insanı aşan bir dayanak noktası temelinde işine gelince sevilecek, ama işine gelmediğinde de yine aynı insan-dışı merci dayanak alınarak darbelenip katledilecek bir nesne olarak görmenin ikrarı; din adına cinayet işleyenlerin/dinci teroristlerin tipik argümanı.

AKP, 12 Eylül’ün bire bir ürünü ve varoluşsal bekçisi olarak, kendi egemenliğini sürdürmek üzere bizlerin vatandaşlık haklarını gasp etmekten başka çaresi bulunmayan bir makuledir. Bu açıdan, 12 Eylül faşizmine karşı olan, AKP/Erdoğan rejimine de en az üç misli daha fazla karşı olmak zorundadır; yoksa, ya zihnen çatlak, ya da ahlaken yamuk birisiyle karşı karşıyayız demektir. Cuntacıların sistem dışı bir müdahaleyle, yani şiddet kullanarak yaptığı her ne var ise, AKP/Erdoğan da aynı şeyleri sistemin işleyişi açısından zorunlu süreçler hâline getirmenin şampiyonlarıdır: Darbe, sendikaları kapatmış, grevi/gösteriyi yasaklamış, sendikacıyı/sendikalıyı öldürmüşse, AKP/Erdoğan da, işsiz/aşsız/aç kalmamayı yani ölmemeyi kayıt dışı/taşerona köleleşerek, sendikasız/güvensiz/güvencesiz çalışma şartına bağlamış; darbe partileri kapatarak siyaseti yasaklamışsa AKP/Erdoğan da yüzde 10 barajına sığınarak bir yandan seçmenin sadece üçte birinin oyuyla ‘millî irade’yi gasp edip tek bir kişinin eline vermenin yanı sıra, partilere yapılacak hazine yardımını da aynı baraja endeksleyerek doğrudan doğruya soygunculuğu yasallaştırmıştır.

12 Eylül’e karşı olan, gerçekten de misliyle AKP/Erdoğan karşıtı olmalıdır; zira, darbeciler, hiç değilse yaptıklarını demokrasi adına, hele ‘ileri demokrasi’ adına yaptıklarını söylemeyecek kadar ar sahibidirler. Oysa AKP, hepimizin özellikle de Kürtlerin vatandaş olmaktan doğan en temel ‘eşit seçme/seçilme’ hakkını gasp etmek suretiyle kendi diktatörlüğünü sürdürmek uğruna ülkede kan dökülmesinin baş sorumlusu olmaktan çekinmemiştir. Ancak daha da önemlisi, AKP hem dil/din/mezhep/cinsiyet vb… ötesi bir ‘vatandaş olarak insan’ kavramının çok ama çok gerisindedir, hem de bu durumunun farkında olup haddini bilmek bir yana, kendisini herkesten daha kurnaz ve her problemi en basit ayak oyunlarıyla çözme mevkiinde görmektedir; ki, bu noktada bir yandan gecekondulu/gecekonducu zihniyeti ile pazarlamacı/torbacı maharetleri bütün gücüyle devreye girer. Kendi yandaşlarının menfaatleri/menfaat sağlayarak yandaş edinme açısından stratejik öneme sahip (kamu ihaleleri, vakıflar vb…) yasaları hep gece yarısından sonra kaçamak yollardan çıkartır; referandumda ve diğer bütün ‘torba yasa’larda izlediği yol ise, toptan pazarlamacı-dağıtımcı takımının en bilindik numaralarından biridir: En satılmaz malları, en fazla talep edilen bir iki parlak mal arasına sıkıştırıp kakalamak; son referandumdaki ‘geçici 15. Maddenin kaldırılması’ misali.

Önce ‘Kürt açılımı’, sonra da ’birlik kardeşlik projesi’ derken, AKP/Erdoğan, tam tamına gecekonmacı uyanık pazarlamacı olarak ortaya çıkmışlardır. Her şeyden önce şunu söyleyelim: ‘Birlik, bütünlük ve kardeşlik’i projeye bağlamak, ancak ve ancak, buralarda değil sosyolojiyi, konuşmayı bile adam gibi öğrenemeden hegemonların inayetiyle hızla yükselmek üzere Amerikada mastır/doktora yapmaya soyunan Tarzanların aklının yatabileceği/aklından çıkabilecek bir maskaralıktır ya da ‘Kız Tavlama Sanatı’nı okuyarak çapkın olunmaz.

AKP, ‘insan’ kavramına ulaşamamışlığı ölçüsünde en temel insan haklarını bile pazarlık konusu yaparken, Kürtleri temsil hakkı temelinde kendi içlerinden bölme hesabı içinde, aslında ülkeyi, belki de geri dönülmez bir parçalanma sürecine sokmuştur; ki, bundan sonra dökülecek kanların tek bir sorumlusu varsa o da AKP, daha doğrusu bu partinin otokrat lideridir.