Yeni Çeltek işçilerinin yerin altından yükselttikleri direniş başarıya ulaşıp da beni eskilere götürünce, BirGün’ün 13. yaş gününü kutlayamadım.

Her yaş gününde bir şeyler yazdım BirGün için, yaş günü toplantılarında konuştum. Perşembe akşamı, Ankara büroda, insan sıcaklığının en has haliyle hissedildiği bir ortamda, yazarlar, çalışanlar ve BirGün’ü yoktan var eden dostlarla yeni yaşını kutlarken gazetenin, artık protokol yaş günü konuşmacılığıma nokta koydum. Mutlulukla!

Daha önceki yaş günlerinde; “bebeğim” de demiştim BirGün’e, “çocuğum” da… Gazetelerin ömrünü insan ömrüyle kıyaslayan yazılar yazmıştım. Bebeğiniz doğar, doğum sancıları falan, epey zorluk yaşanır onu dünyaya getirirken, sonra uzun süre üzerine titrersiniz. Üzerine titremezseniz tutunamaz yeni geldiği dünyada bebek. Çocuk olur sonra, siz hâlâ onun olmazsa olmazısınızdır. Bakar, besler, korur kollarsınız.

Zamanla siz yaşlanırken, çocuk büyür. Delikanlı olur. Artık sizden çok daha güçlü kuvvetlidir. O emeklediği günler geride kalmış, doğrulmuş ve ayağını yere sağlam basan biri olmuştur. Hayatın döngüsüdür bu; artık siz bebeğinizin bebeği, çocuğunuzun çocuğusunuzdur!

Dönüp o emeklemesine tanıklık ettiğiniz bebeğe, çocuğa, onun çocuğu olmuşluğunuzla bakmak mutlulukların, gururun zirvesidir.

13. yaş gününde hissettiğim tam da bu! Artık, yükün ağırını genç arkadaşlar omuzlamış. Çok da iyi yapıyorlar. Bizim payımıza düşen kocaman bir gurur!

Torbaya sokulamayan bir gazetenin binlerce yaratıcısından biri olmanın gururu…

Bu memleket yıllardır her şeyi bir torbaya dolduran, en olmadık şeyleri aynı torbada sallayıp karıştırarak ortaya bir “tek”lik çıkarmaya çalışan zihniyetle yönetiliyor. Herkes Hanefi-Sünni-Müslüman-Türk olacak ve bu kimlikle bir Reis’e biat edecek!

Torbalardan bugüne kadar talandan, ranttan, baskıdan başka bir şey çıkmadı. Son torba yasada da yabancı sermayeli sigorta şirketlerini kollayanından, İstanbul’da yeni bir kanal açıp rantını muhafazakâr yaşam alanlarına dönüştürmeye kadar ne ararsan var.

12 Eylül’ü yargılama çıkacak denilen önceki torbalardan da, mutant bir 12 Eylül çıkmıştı!

Doğduğu ilk günden beri, torbaya sokulamayanlardan oldu BirGün. Havuza atılamayanlardan! Ele avuca sığmayanlardan.

Öyle bir torba ki, memlekette açılan, içine memleket dışındakiler de atılıyor.

Karadağ Müftüsü Rıfat Feyziç, misal. Türkiye ziyaretinde Erdoğan’ın karşısına sinekkaydı tıraşlı çıkmıştı. “Müftü Efendi, sakal nerede?” diyerek onu da torbaya attı Reis. Çıktığında artık sakallıydı Müftü Feyziç!

Merkel bile girdi torbaya. Erdoğan’a hakaretten komedyen Jan Böhmermann hakkında soruşturma açılmasını kabul etti. Bu karar öncesi yayınlanan bir karikatürde, Merkel masada Türkiye’nin teklifini düşünürken görülüyordu: “Yargılayacağınız her gazeteci için bir, Böhmermann için 100 Suriyeli mülteci alırız.

Dünyanın hiçbir iktidarı mizahı torbaya sokamadı henüz. Cesareti de… Gezi’de her ikisi de vardı. Torbaya sokulamayan BirGün’ün yapmaya çalıştığı da bu; Gezi’nin diliyle gerçekleri haykırmak!

Bu ülkenin, her gün çocuk tecavüzü haberlerinin yapılmadığı, halaya halt diyenlerin okulları idare edemediği, okullarda “Kadınlar ait olmayı, erkekler sahip olmayı yeğlerler” gibi iğrençliklerin okutulmadığı bir ülke olması için çabalamak…

Şimdi yükün ağırını omuzlamış genç arkadaşlarımız, çok daha rahat okunan bir BirGün’le çıktılar karşımıza 13. yaşında gazetenin. Torbaya sokulamayan BirGün her gün çok daha güzelleşmiş olarak çıkacak karşımıza.

Tamam, genç arkadaşlar omuzladılar yükün ağırını, ama bizler de, omuz vereceğiz sizler de. Üye-destekçi kampanyasına “3 bin 750 kişi” katılmış; Editörden bildirmişti yaş gününde.

Daha çok olduğumuzu, torbaya sokulamayan bir gazete olarak yolculuğu sürdürmek için daha çok olmamız gerektiğini biliyorum. Bir kez abone olduğum gazeteme, bir kez daha abone oluyorum. Her abonenin yeni bir abone bulacağına inanıyorum!

Bu yaş gününde; 3 bin 750’nin kısa sürede 5 bine, daha sonra 10 bine çıkmasını diliyorum!