Futbol kulüplerinin kendilerine ait kültür yapılarının verdiği referans doğrultusunda ve zamanın rekabet koşullarına hitap edecek vizyonları vardır.

Buradaki belirleyici ana faktör; başkanın bu bilinç çerçevesinde kulübü yapılandırması ve kendi vizyonunu bu beklentiye uyarlayacak donanımlara sahip olmasıdır.

İşte savaşın başlangıç noktası burasıdır.

Başkan kim?

Kulübün vizyonu ne?

Başkanın vizyonu (varsa tabii) ne?

Fabri, Vida, Pepe, Adriano, Gökhan, Oğuz, Atiba, Quaresma, Babel, Talisca, Cenk’ten oluşan kadrodan Karius, Vida, Gökhan, Caner, Ruiz, Elneny, Dorukhan, Lajajic, N’Koudou, Güven, Diaby’den oluşan kadroya geçiş bir başkanın vizyonunu ortaya koyar.

Şenol Güneş’ten Abdullah Avcı’ya geçiş de başkanın vizyonunu ortaya koyar. Çünkü bu olumsuz değişkenliklerin hiçbirinin Beşiktaş kulüp vizyonuyla bir ilgisi yoktur.

Bunun temel dayanağı 400 milyon küsur TL olan borcun 2,8 milyar TL’ye getirilmesidir. Bu borcun karşılığının bu kadroların tamamen tersi bir süreçle oluşması lazımdı ve şu an Şampiyonlar Ligi’nde oynanması gerekirdi. Bu da başkanın yönetim anlayışının yansımasıdır. Bunun vizyonla bir ilgisi yok, hatta burada vizyonu tartışacak bir ortam dahi yok.

2019 Genel Kurulu’nda başkan adayı olan Hürser Tekinoktay vizyonunu anlatırken, 6 tane manifesto açıklayarak süreci nasıl yöneteceğini çok net ortaya koymuştu.

En önemlisi futbol takımının nasıl yönetileceği konusuydu. Buradaki kurguyu Toshack’ın sportif direktörlüğün de Rasim Kara idari menajer olarak ve Sergen Yalçın da teknik direktör olarak düşünmüştü.

Toshack... Real Madrid başkanının seçim vaadi olarak öne sürdüğü ve Seba zamanında Real Madrid’in Beşiktaş’tan transfer ettiği kişiden bahsediyorum. Beşiktaş’ın o zamanki vizyonuna bakar mısınız!

Tekinoktay’ın vizyonuyla kulüp vizyonu birbirini tamamlayan içeriğe sahipti.

Özellikle iki tercihiyle ilgili açıklama yaparken farklı bir algı yaratılarak neyin amaç edinildiği ve süreçlerin nasıl yönetileceği konusunda yanlış yönlendirilmeler yapılmıştı.

Bunlardan biri; Bale idi… Toshack ile olan ilişki süreci ve Toshack’ın Bale üzerindeki yaptırım gücüyle Real Madrid’e gitmesini sağlayan Toshack, onun yaşamış olduğu kötü süreçten kurtulmasını sağlayacak tek çıkış yoluydu ve ancak bunu Bale’in çok güvendiği kişiyle yani Toshack ile yapabileceği gerçeğiydi.

Çünkü, Ronaldo’nun takımdan ayrılmasıyla takımın lideri olmasını beklerken tam tersi dışlanması ve hatta Amerika kampına bile götürülmemesi onu yıkmıştı.

Ona güveneceği bir kişiyle çıkış yolu lazımdı…

Kiralamayla olacak bu transfer ve ödemedeki kolaylıkları sağlayacak kişi Toshack’tı. Real Madrid başkanı ile bir telefonda randevu alıp yemek yiyip bu transferi gerçekleştirmesi onun için çok zor olmasa gerek (!). Real’de, İspanya Ligi’nin her üç kupasını alan ve Gençlerbirliği’nden Geremi ile 15,5 milyon avro ile Baliç’i çok rahat bu kulübe götürecek güvene sahip kişiden bahsediyorum.

Beşiktaş’a geldiği ilk yıl Türkiye Kupası ile Cumhurbaşkanlık Kupası’nı alan kişi…

İkincisi; İbrahimoviç… Sanırım şu an 37 yaşında olmasına rağmen Beşiktaş’ta olsaydı sahada en yararlı oyuncu olurdu. Emre’den bir yaş küçük olmasına rağmen eleştirilerin anlamsızlığı gerçekten futbol adına üzücüydü. Şu an Amerika’da oynadığı ligde 25 maçta 26 gol atması iyi bir referanstır.

Onun futbolculuğu dışında, takım elbisesiyle Beşiktaş’ın Avrupa sorumluluğunu alıp transfer görüşmeleri için yetkili olması, sanırım genç futbolcuların takıma gelmesi bakımından önemli bir güç olacaktı. İki markanın birleşmesinin etkisi böyle bir vizyonla gerçekleşir.

Ve Quaresma…

Beşiktaş armasıyla bütünleşen nadir oyunculardan biridir.

Parasını ödemek başkanın sorumluluğuyken, bu sorumluluğunu yerine getirmediğini itiraf ederek oyuncuyu yollaması, aynı zamanda kulübün nasıl yönetildiğinin de yansımasıdır.

İki hafta önce ‘Şampiyonlar Ligi Oturma Düzeni’ başlığında yazdığım yazıya ek olarak ve tüm olabilecekleri de düşünerek Beşiktaş’ın oturma sırası: Toshack, Rasim Kara, Quaresma ve İbrahimoviç oluşurdu…

Vizyon böyle bir şey!