Liverpool için Bill Shankly, Manchester United için Alex Ferguson, Barcelona için Johan Cruyff neyse Özkan Sümer de Trabzon için aynı değer. Değişime ve gelişime karşı çıkmak hele hele futbol oyunu için mümkün olmayan bir kriter.

Trabzonspor’un kültürel derinliği

Bir takımın kurumsal bütünlüğünü sağlayan parametrelerden en önemlisi; takımın sahip olduğu prensipler ile futbolun değişime ve gelişime açık prensiplerinin uyuşması.

Büyük takımlarda genelde takımların tarihsel derinliklerinden gelen prensipler üzerine yeni gelişmeleri monte ederek süreci devam ettirirler. Kulüp politikaları da bunun üzerinden şekillenir ve bu temel değerler üzerine çalışacakları antrenörü ve futbolcuyu bulurlar.

Trabzonspor 1974 yılında ortaya koyduğu tavır ile Türkiye’de oynanan futbola farklı bir anlayış getirerek ciddi bir irade ortaya koymuştu.

Özellikle kendi içinden yetiştirdiği oyuncular üzerinden takımı kurgulanması, başarının da en temel, saygın ve önemli değeri oldu. Tabii ki en önemli süreç, bu değerden taviz vermeden yeni gelişmelere adapte olacak şekilde bir politika izleyerek boşa düşmemeyi sağlamaları gerekliliğiydi.

Bu konuda özellikle Mehmet Ali Yılmaz dönemiyle, politika farklılığına giderek var olan temel prensipleri terk etmesi, Trabzonspor için başarısızlığın ana nedeni olmuştu. Kulüp adeta boşluğa düşmüştü…

Hem mali açıdan hem de sportif açıdan kendi kültür kodları üzerinden gelişmesini sağlaması gerekirken, şehrin en büyük zenginliği olan futbolcu potansiyelini reddederek ve coğrafi avantajı reddederek İstanbul politikaları üzerinden ki İstanbul takımları bile bu politikalar neticesinde büyük kayıplar yaşamakta-kendilerine yol haritası çizmeleri kulübü büyük bir buhrana sokmuştu. Aslında bu bir kültür çatışmasıydı.

***

Futbolda ülkelerin ortaya koydukları oyun bütünlüğün diğerlerinden ayıran farklılıkların temelini kültür oluşturur. Bu kültür bütünlüğüne ‘ekol’ deriz. İşte bu farklılık, ülke içindeki bölgesel yaşam ve olaylara karşı tavır zenginliğin de sahaya yansıması anlamında bir kültürel farklılığı da ortaya koyar.

Bu kültürel değerleri en net belirtisi, olaylara karşı tavır alma şeklidir. Tıpkı Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nda anlattığı gibi,

“…uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…”

Karadeniz inadıyla, zafer için ortaya konulan iradenin birleşmesi ancak başarının temel kültür değeri olabilir. Bunun dışındaki farklılıkları olduğu gibi kabul etmek, ancak yabancılaşma süreci yaşanmasından başka bir karşılığı olmaz. Temelde var olan tarihsel değerleri de yok eder.

Ahmet Suat Özyazıcı’nın kasketinin bir kültürel karşılığı vardır. Bu sadece onu takmakla ifade edilmez. O bir bölgesel kültür değerini antrenmanda, maçta bir irade olarak ortaya koymanın simgesidir.

Ahmet Suat Özyazıcı yöresel bir figürdü. Genelde bunu olumsuz eleştirilerde kullanırım ama burada bunun için söylemiyorum. Belirtmek istediğim; yöresel değerleri üzerine kurguladığı yaşamına duyduğu saygının karşılığı, o kasketi takıp maça ve antrenmana çıkmasıydı.

Hani, gelip İstanbul’da en lüks mağazalarda alış-veriş yapıp sadece Trabzon’a döndüğünde kasket taksaydı tabii ki komik olurdu.

Futbol kolektif bir oyundur. Ve üst düzeyde emeğe dayanan çalışma ve oynama içeriğe sahiptir. Futbol sadece bedenen oynanan bir oyun olmadığı gibi, belirli sistemler ve bunu kurgulayan taktiksel içeriklere sahiptir. Ene önemlisi prensiplerin yorumlanması için bir felsefesi vardır. Tüm bunları dışlayarak futbol üzerine konuşmak veya onu meslek olarak seçmek eksik kalır.

Bu mücadelede bu toplumda, İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da ve Trabzon’da karşılığı olmayan düşüncelere karşı çıkmak ve buna karşılık gelen farklılıkların uygulamasına sahip çıkmak ve onun için bedel ödemek, ancak bir gladyatör ve bir filozof donanımına sahip olanların yapacağı işlerdir.

***

Özkan Sümer gerçeği buydu…

Özkan Hocanın konuşmalarında Marx, Socrates, Konficyüs ve Aristo’dan alıntılar yaparak örneklemeler karşısında-ki bu büyük bir brikimi gerektiren durumdu. Futbolu felsefi olarak yorumlamak ve bunu izah edebilmek filozof kişilik ile ancak mümkün olur.

Düşünce bağımında, kendi gerçeklerine sahip çıkarak evrensel bir yorum ile anlatmak Trabzon için çok büyük bir zenginlikti. Ama, Trabzonspor için sahip çıkılıp bir prensip olarak irade ortaya konulması gereken bir durumdu. Kasket ile arasındaki fark buydu.

***

Sevgili Adnan Sungur’un kitabında belirttiği gibi o düşüncenin temelini oluşturan eylemeleri vardı: “19 Mayıs Spor Salonu’nda halka açık hesap vermesidir. 4 binimin üzerinde insanın “yuhhh” seslerine karşılık “Yuh, fikirsizliktir, yuh bilgisizliktir yuh cehalettir. Bilen hesap verir, bilmek isteyen sorar… Buraya size hesap vermeye geldim. Karşınızdayım işte, sorun hesabı” sözleriyle, tam 6 saat süren bu soru cevap süreci sonunda salondan alkışlanarak çıkmıştı.

Mehmet Ali Yılmaz’ın gelmediği bir kongrede konuşmacıların kürsüye çıkıp sürekli ondan bahsedip ilahlaştırılması karşısında, Özkan Sümer kürsüye çıkıp “Burada 17 kez Mehmet Ali ismi anılırken, Trabzonspor’un adı bir kez olsun söylenmedi. Bu Mehmet Ali’nin büyüklüğü değil, sizin Trabzonspor’u küçültmenizin sonucudur” diyerek, camiaya sert eleştirilerde bulunmuştu.”

Liverpool için Bill Shankly neyse, Manchester United için Alex Ferguson neyse, Barcelona için Johan Cruyff neyse Özkan Sümer de Trabzonspor için aynı değerdir. Değişime ve gelişeme karşı çıkmak hele hele futbol oyunu için mümkün olmayan bir kriter. Var olan üzerinden sürekli değişimi kabul ederek gelişmek ancak istikrarı ve sürdürebilir başarıyı sağlar. Aksi, daha önce tecrübe edilmiş olan boşa düşmeye neden olur.

***

Trabzonspor için en büyük açmaz yöresel feodal bağları nedeniyle, siyasi yapının kulübü araç olarak kullanılmasına izin verilmesidir. Siyasi alan olarak kullanılmaya açılan kulüplerin uzun süreli başarılı olması mümkün değildir. Ve bu tavır her başarıyı da tartışmaya açar. Çünkü arkasındaki dayanak futbolu araç haline getiren siyasettir.

Futbol ve kulüpler bu yüzden çok acı tecrübeler yaşayarak bedel ödemişlerdir.

Mussoluni’den Franco’ya ve Evren’e kadar yaşanılan tüm süreçlerdeki gerçek, hiçbir siyasi kurgunun futbol üzerinden kalıcı olarak başarı sağlayamadığıdır. Kısa süreli kazanılan başarıların muhakkak bir karşılığı bedel olarak uzun süreli başarısızlıklar oldu.

Hele hele futbol yönetimi üzerinde bir vesayet sağlamaya yönelik bir oluşum kurmak ve bunu da Karadeniz kimliği etrafında oluşturmaya çalışmak, futbolu bir diasporanın kontrolünde tamamen bir meta haline getirmek anlamına gelir ki bu kabul edilemez. Ve muhakkak toplumda karşı bir oluşuma neden olur, bu da futbol adına ciddi bölünmeler ve tavırları ortaya çıkartır. Şampiyonlukların da bir anlamı kalamaz.

***

Trabzon’un tarihindeki zenginlikler aslında temel değerleri ortaya koymaktadır. Bu konudaki önemli ayrıntılardan birini Cumhuriyet gazetesinde Örsan K. Öymen köşe yazısındaki detayda görmekteyiz.

“Miletos felsefenin doğduğu yerdir. Miletoslu filozoflar, hem evreni ve doğayı kavramaya çalıştıkları için, hem de doğada olup bitenleri doğaüstü güçlerle açıklamak yerine, doğayı doğanın içinde kalarak açıkladıkları için, doğa filozofları olarak da bilinirler.

Miletos kent devletinin bir özelliği de MÖ 8. yüzyılda Karadeniz kıyılarında koloni kentler kurarak, ekonomik ve siyasi etki alanlarını geliştirmiş olmasıdır. Sinope (Sinop) ve Trapezos (Trabzon) antikçağda Miletosluların kurduğu iki kenttir. Trabzon sadece Karadeniz’in değil, Anadolu’nun en köklü kentlerinden birisi Venedik’teki Marciana Kütüphanesi’ni kuran ve bir dönem Bologna’nın valisi olarak görev yapan teolog ve felsefeci Bessarion Trabzonludur. Dönemin önemli teologlarından ve felsefecilerinden birisi olan Georgios da Trabzonludur.” Böyle bir kültürel zenginliğin muhakkak bir yansıması olmalıydı.

İşte, 20.yüzyılda kendi içinden çıkmış olan bir filozof ve şehrin azizi olan Özkan Sümer’in ortaya koyduğu ahlaki ve sportif değerler üzerinden hareket ile, süreci sadece ve sadece sporun-futbolun içinde tutmak aynı zamanda etik bir değerdir.