Trakya tehdit altında
Hem stratejik hem doğal zenginlikler açısından büyük öneme sahip Trakya, artan sanayileşme, enerji projeleri ve yerleşim alanları nedeniyle büyük bir tehdit altında. Yaşam savunucuları "Trakya için harekete geç" çağrısı yaptı.

Sibel Bahçetepe
sibelbahcetepe@birgun.netTrakya’da tarım alanları son yıllarda hızla sanayi ve konut alanı olarak işgal ediliyor. Yapılmak istenen HES ve nükleer santral gibi projeler de bölgenin geleceği için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Trakya Platformu Üyesi ve Keşan Kent Konseyi Başkanı Dr. Uğur Özdağlı, bölgedeki tahribatın geri dönüşümü olmayan hasarlara yol açacağına dikkat çekerek "Trakya’da hızla artan hidroelektrik santralleri (HES) ve güneş enerjisi santralleri (GES) projeleri, doğal kaynakları tahrip etmekte, su kaynaklarını kirletmekte ve ekosistemleri bozmakta büyük rol oynamaktadır. Bir diğer büyük tehdit, Trakya’nın kuzeyine yapılması planlanan nükleer santral projeleridir. Nükleer santralların kurulacağı alanlar, yerel halkın sağlığını tehdit ederken, bölgedeki tarım ve hayvancılık faaliyetlerini de zorlaştıracaktır. Trakya’nın ekosistemini geri dönüşü olmayan bir şekilde tahrip edebilir" uyarısında bulundu.
Trakya’nın karşı karşıya olduğu ekolojik ve toplumsal tehditleri daha yakından incelemek, bu tehditlere karşı toplumcu bir bakış açısıyla sesimizi yükseltmek için harekete geçmek zamanı olduğunu vurgulayan Özdağlı, "Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli illerinde uzanan bu topraklar, buğdaydan, mısır ve ayçiçeğine kadar pek çok tarım ürününün yetiştirilmesine olanak tanır. Tarımın bölgedeki önemi büyüktür; çünkü hem yerel halkın geçim kaynağını hem de ülkenin gıda güvenliğini doğrudan etkiler. Ancak, son yıllarda, Trakya’da tarım alanlarının hızla sanayi ve konut alanı olarak işgal edilmesi, bölgenin geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır" dedi.

Trakya Platformu Üyesi ve Keşan Kent Konseyi Başkanı
TARIM YOK EDİLİYOR
Bölgedeki birçok tarım alanının hızla büyüyen İstanbul’un nüfus baskısıyla birleşen sanayileşme süreçleri nedeniyle kaybedildiğini anımsatan Özdağlı "Örneğin, Tekirdağ’da, özellikle Marmara Denizi’ne kıyısı olan köyler, büyük sanayi tesislerinin ve konut projelerinin etkisiyle büyük bir dönüşüm geçiriyor. Çiftçiler, verimli toprakların yerini betonarme yapılarla değişen alanlar karşısında büyük zorluklar yaşamaktadır. Bu durum sadece yerel üretimi tehdit etmekle kalmaz, aynı zamanda ülkenin gıda ithalatına olan bağımlılığını artırır ve bu da uzun vadede ekonomik dengesizliklere yol açabilir" diye konuştu. Bölgede hızla artan HES ve GES projelerinin doğal kaynakları tahrip ettiğini, su kaynaklarını kirlettiğini ve ekosistemleri bozduğunu söyleyen Özdağlı, şöyle devam etti: "Örneğin, Istranca Dağları’nın eteklerinde kurulan HES projeleri, bölgedeki akarsuları ve yeraltı su kaynaklarını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu projeler, yerel ekosistemleri yok etmekte, sulama ve içme suyu ihtiyacı duyan halkın suya erişimini engellemektedir. Güneş enerjisi santralları ise çok geniş alanlara yayılmakta ve tarım arazilerinin üzerine kurulmaktadır. Tarım arazilerinin enerjinin üretimi için kullanılmaya başlanması, bu toprakların verimliliğini kaybetmesine yol açmakta ve gıda üretimini daha da zorlaştırmaktadır. Bir diğer büyük tehdit ise Trakya’nın kuzeyine yapılması planlanan nükleer santral projeleridir. Nükleer enerji, yüksek riskli bir enerji kaynağıdır ve çevresel etkileri uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.
Ayrıca, radyoaktif atıkların depolanması ve güvenliği gibi sorunlar, Trakya’nın ekosistemini geri dönüşü olmayan bir şekilde tahrip edebilir. Trakya’nın kuzeyine yapılması planlanan nükleer santral projeleri, bölgenin geleceği açısından büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Trakya’nın savunulması, çevresel felaketlere karşı alınacak önlemlerle mümkündür. Trakya’nın geniş meraları, hayvancılık ve tarım için vazgeçilmez alanlardır. Ancak son yıllarda, bu alanlar da büyük enerji projelerinin etkisi altına girmektedir.
Özellikle Tekirdağ, Kırklareli ve Edirne gibi illerdeki enerji projeleri, bu bölgedeki tarımsal ve hayvansal üretimi zorlaştırmaktadır. Trakya’nın savunulması, tüm Türkiye’nin ortak mücadelesidir. Tıpkı Kaz Dağları’na sahip çıktığımız gibi, Artvin Cerrah Tepe’yi koruduğumuz gibi, Muğla ormanları gibi Trakya’nın her bir köyünü, her bir ormanını, her bir tarım alanını savunmalıyız. Trakya’yı korumak, sadece bugünün değil, yarının da sorumluluğudur."
∗∗∗
BÖLGEYE YÖNELEN GÖÇ YENİ TEHDİT
İstanbul, büyük bir deprem riskiyle karşı karşıya. Dr. Özdağlı, son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların İstanbul’un beklenen büyük depremi yaşayacağına dair güçlü bulgular sunduğunu anımsatarak ‘‘Bu durum, özellikle İstanbul’a yakın bölgelerdeki Trakya illerine büyük bir nüfus hareketliliği yaratacaktır. İstanbul’dan Trakya’ya olacak bu göç, bölgedeki konut ve sanayi talebini artıracak. Bu da, zaten tarım alanları ve doğal kaynaklarla büyük sıkıntılar yaşayan Trakya için yeni tehditler oluşturacak. Artan nüfusla birlikte, sanayi ve konut projelerinin daha da hız kazanması, bölgenin tarımsal yapısını daha da tahrip edecektir. Bu göç hareketinin çevresel etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır; yeni yerleşim alanlarının açılması, doğal alanların kaybını hızlandıracaktır’’ dedi.