Yabancı sınırına getirilen düzenleme ve medyanın bu düzenlemeden “bomba transfer” kavramına sırtını dayayarak sınırsız biçimde yararlanmak istemesi sırasında gözden kaçırılan birçok nokta var. Türkiye’de söz konusu transfer olunca kabul edilen birçok doğruyu sorgulamak gerekiyor.

Hagi, Alex, Sneijder gibi isimler geldikleri takımlara önemli ölçüde sınıf atlattılar. Öte yandan Roberto Carlos, Guti, Elano, Quaresma, Guiza ve listeye ekleyebileceğiniz büyük performans beklenen oyuncular Türkiye’de çok büyük iz bırakmadan ülkeden ayrıldılar. Adrian Ilie, Elmander, Van Hooijdonk, Fabian Ernst ise onlara nazaran çok daha az seviyede tanınmışlıkları ve beklentilere rağmen ülkede büyük işler yaptılar. Mircea Lucescu’nun şampiyon yaptığı Galatasaray ve Beşiktaş kadrosu, takımların bugün peşlerinde koştuğu yıldızlarla karşılaştırmayacak kadar düşük çaplı yabancıları barındırıyordu. Sonuç olarak bir futbolcunun kulübüne yapacağı katkıyı geçmiş performansına bakarak tam olarak tahmin etmek mümkün değil. Kaleciler dışında, yeni transferlerin performansında rol oynayan bir dolu etken var. Takımın dizilişi, o diziliş içindeki rolü, beraber oynadığı futbolcuların alışkanlıkları, teknik direktörün felsefesi ve hatta futbolcunun sosyal zekası. 4-4-2 sisteminde sağ kanat oyuncusu olarak harikalar yaratan bir oyuncuyu alıp 3-5-2’nin sağına koyduğunuzda facia bir performans almak mümkün. Çünkü arkasındaki defans hattındaki değişme onu da ciddi biçimde etkileyecektir. Kariyeri boyunca hedef santrafor olarak oynamış uzun boylu bir forveti çift forvetli sisteme monte etmek sıkıntı yaratabilir. Eski moda 10 numara özellikleri gösteren futbolcuların transferi ise başlı başına bir kumar.

Ezberin bozulması gereken bir başka konu genç oyuncular ve scout mekanizması hakkında. Dünya futbolunda genç yeteneklerin keşfedilme yaşı artık 18’in altına indi. 20 yaşına kadar büyük bir sıçrama gerçekleştirememiş ya da yeteneklerini belli etmemiş bir futbolcuyu kadronuza katmak her zaman “genç yetenek” aldığınız anlamına gelmiyor. Futbolcu avcılığı başarılı futbol kulüpleri için olmazsa olmaz bir şart haline geldi. Scout kadronuzu ne kadar genişletir ve ne kadar farklı coğrafyalara açılma şansınızı zorlarsanız, yetenek havuzunuzu da o kadar genişletmiş oluyorsunuz. Yoksa uluslararası alt yaş turnuvalarında kıvılcım gösteren oyuncuları almak büyük bir transfer manevrası olarak sayılmıyor, zira bu oyuncular artık o turnuvalara katılmadan önce, bu işte önemli yol katetmiş kulüplerin portföyünde yer alıyorlar.

Yeni transfer döneminin potansiyel tehlikelerinden birisi de şu olacak. Yabancı sınırının bir nevi kalkması bu sezon Süper Lig’de ilk 11’de sayısız yabancı oyuncunun bulundurulabilmesi anlamına geliyor. Kulüpler, basın ve taraftarlar yerli oyuncuların yüksek maaşlarından çok uzun süredir şikayet ediyorlardı. Bu yeni düzenlemenin geri tepme ihtimali de yüksek. Evet belki yerli oyuncuların maaşları rekabet edecekleri yabancı oyuncu sayısının artmasıyla düşebilir (ki bu maaşların yükselmesinde sadece futbolcuların kendi talepleri değil bu talepleri karşılayan yönetimlerin de payı büyüktü), ancak aynı zamanda ülkenin ortalama-kalitesiz yabancı çöplüğüne dönmesi de mümkün. Sadece yabancı pasaportuna sahip olduğu için, örneğin geçtiğimiz sezon bonservisine 300 bin maaş çekine de yıllık 500 bin yazılacak oyuncuların kulüpler tarafından daha yüksek fiyatlara transfer edilme ihtimalinin de önüne geçilmesi gerekiyor. Roman Abramovich’in Chelsea’yi ilk satın aldığında yaptığı transfer hamleleri İngiltere’de futbolcu bonservislerinin anlamsız şekilde fırlamasına sebep olmuştu ve bu etki halen devam ediyor. Tabii bunun bir başka sonucu futbolcu menajerlerinin kulüpleri arka bahçeleri gibi kullanma teşebbüsleri. Kısacası yeni transfer dönemi kulüp yönetimleri için oldukça zorlu bir sınavı içeriyor.