Günlerdir havuz medyasının büyük gürültüyle sunmaya çalıştığı, önemsenmesini istediği, abartılı haberler verdiği, ülkenin adeta kurtuluşunun adımlarının atılacağı izlenimi yarattığı, “tarihi zirve”, 20 dakikada sona erdi...

Dünkü gazetelerin manşetlerine bakıldığında öyle müthiş bir başarı olmadığı açıkça görülüyor.

Her ne kadar halkın algısını, zafer üzerine kurmaya çalışsalar da sonucun kendilerinin beklentisinin de çok altında olduğunun farkındalar!..

O nedenle ortalığı ayağa kaldırmakta etkili olamıyorlar...

Birkaç sonradan dönme ve nihayet kadroya girme başarısını elde etmiş yeni yetme yandaşın “olmayanı oldurma çabası” dışında, dişe dokunur bir bilgi henüz ortaya çıkmadı!..

Yinelenen ekonominin ve ülkenin kurtuluşuna katkı sunacak projelerin müjdesi ve iş adamlarıyla ilişkili haberler, her sefer sonrasında olağanlaşmış sözler olarak kabul ediliyor.

• • •

Türkiye’yi yakından ilgilendiren, iktidar tarafından “kırmızı çizgiler” olarak tanımlanan uluslararası konularda hiçbir gelişme olmadığı bizzat yetkililerin beyanlarından belli oluyor.

Görülen o ki; Adalet Bakanı’nın Fetullah Gülen ve Rıza Sarraf için yapmış olduğu ön girişimler de yararlı olmamış…

Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı’nın, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ile birlikte sundukları bilgiler ve iktidar adına yapılan talepler de dinlenmemiş...

Suriye Kürtleriyle ilgili İktidarın dayatması kulak arkası edilmiş.

Kısaca 20 dakikalık görüşmeden iktidar lehine çok bir şey yok!..

Trump’ın basın açıklamasında “Türkiye’nin Kore savaşındaki kahramanlığından “ başlaması toplantının içeriğinin hangi düzeyde geçtiğinin işareti.

• • •

Ancak tam “tarihi zirve “ yapılırken, Demokrat ve Cumhuriyetçi 62 Kongre üyesinin imzasını taşıyan bir mektubun Başkan Trump’a ulaştırılması dikkate alınması gereken ciddi bir konudur!..

Mektubun içeriği, Obama’nın, RTE’ye son ABD ziyaretinde söylediği sözlerinin adeta devamı gibi görünüyor.

Ohio’lu Cumhuriyetçi Kongre üyesi Bill Johnson ve Illinois’li Demokrat Kongre Üyesi Brad Schneider’ın kaleme aldığı mektubun içeriği özetle şöyle;

“…Türkiye’nin demokratik kimliği uzun yıllardır Türk-Amerikan ilişkilerinin ve bu ülkenin bölgedeki rolünün bir parçası olmuştur...”

“… Ancak son yıllarda Erdoğan ve yandaşları, ifade özgürlüğü gibi temel hakları boğmak ve demokratik olmayan eylemlerine her türlü muhalefeti engellemek için mahkemeleri kullanarak hukukun üstünlüğüne yönelik saldırılarını sürdürüyor...”

“… Erdoğan’ın demokratik kurumları hepten zayıflatması için temel oluşturan ve şeffaflıktan uzak olarak gerçekleştirilen son anayasa referandumundan özel olarak endişeliyiz. Referandum medya ve sivil toplumdan eleştirel seslerin hapse atıldığı, medya üzerinde sıkı kontrollerin uygulandığı bir olağanüstü hal altında yapıldı…”

“…Referandumun meşruiyetini izlemekle görevli AGİT’in seçim gözlemcileri, yaygın biçimde usulsüzlük tespit ettiler…”

“…Türk medyası Erdoğan hükümetinin sansürüne ve sindirme çabalarına maruz kalırken gazeteciler hedef alıyor. Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün 2017 dünya basın endeksinde Türkiye 180 ülke arasında 155 sırada yer alarak dünyanın basın özgürlüklerinde en kötü ülkeleri arasına girdi. Uluslararası Af Örgütü verilerine göre 120 gazeteci hapiste ve 150’den fazla medya kuruluşu güç kullanılarak kapatıldı…”

“…Hükümet terörle mücadele adı altında siyasi muhalefet gruplarına ve etnik Kürtlerin de aralarında olduğu azınlık topluluklarına yönelik doğrudan tehditlerini arttırdı. Muhalif siyasi parti liderleri ve milletvekilleri hapse atıldılar. Medya haberlerine göre 16 Nisan referandumundan sonra da hükümet bu gruplara yönelik baskılarını sürdürdü…”

“…Türk-Amerikan ilişkileri böylesine kritik bir andan geçerken ABD Türkiye’deki demokratik değerlere ve insan haklarına saygının desteklenmesi noktasında samimi ve kararlı davranmalıdır. Bu hem Türkiye’nin kendi geleceği hem de ABD ve NATO’nun bölgedeki uzun vadeli çıkarları için gereklidir. O nedenle de Türkiye’nin demokrasisini hem Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağınız görüşmenin hem de ABD’nin ondan sonraki süreçte Türkiye politikasının önceliği haline getirmenizi bekliyoruz…”

• • •

Görüldüğü gibi mektup, bizim bildiklerimizi tekrar ediyor!..

Türkiye’nin kırılma noktasına geldiğini teyit ediyor.

Bir yurttaş olarak bu duruma düşmekten hiç memnun değilim. Olamayız da!..

Bir emperyal gücün, “kendi çıkarları adına olsa da” Türkiye’nin demokratik rejimden uzaklaştığını beyan etmesi, ülkemizin geleceğinin ne denli karanlık olacağının göstergesidir…

• • •

Tarumar edilen dış politika ile herkesle kavgalı hale gelen ve asıl önemlisi, gerçekleşmeyecek hayaller uğruna terör odaklarını sınırlarımızın içine girmesine müsaade eden anlayışın, bu durumdan kurtulmaya çalıştıkça ülkeyi daha da bataklığın içine gömmesi insana acı veriyor...

Hukuku hiçe sayan, ekonomiyi borçlanma üzerine kuran, sadece inşaat sektörü ile ülkeyi yöneten güç, tek adam rejimi ile mutlak güce dönüşmesi sadece bölgede değil, küresel sorunlara da neden olacağı aşikârdır.

Tüm bu kaygılar “Kongre Üyelerinin” mektubunda açıkça görülüyor!..

• • •

Seçtiği bakanları, imzaladığı kararnameleri, ailesinin duruşu, attığı tweetleri, ABD basını ile dalaşması ve en son Rusya’ya sızdırılan bilgiler nedeniyle göreve başladığı Ocak ayından beri Trump’ın başı belada!..

Belki de ABD tarihinde ender rastlanan “görevden alınma” konumuyla karşı karşıya!..

Muhtemelen 20 dakikalık görüşme sırasında kafası bunlarla meşguldü.

Yemek süreci ise, o kadar insanın bir arada geçirdiği hoş bir sohbetten öte olmamıştır!..

• • •

Giderek ağırlaşan sorunların altında kalacağını anlayan Trump, Türk heyetinin sözlerini dinlerken, muhtemelen “Kongre Üyelerinin” mektubunu aklından çıkarmıyordu!..

Bunu nasıl mı anladık?!. Tarihi zirveden(!) maalesef hiçbir sonuç çıkmamasıyla!..