Diyeceksiniz ki, ne alaka?

Trump iktidara geldiğinden beri, tabii içeride ve dışarıda destekçileri de az değil, öyle nefret edilir oldu ki, karşıtlarını da büyütüyor.

Destekçileri de az değil dedim; işte bizim iktidar temsilcileri. Hâlâ doğrudan Trump’ı hedef almıyor ve daha ilk geldiği günden son Rahip Brunson krizine kadar sürekli “Trump iyi de etrafı kötü” diyorlar.

Hatırlayın; daha yeni Güney Afrika yolculuğuna çıkarken, ABD’den çıkan çatlak sesler sorulduğunda, “Sayın Başkan bu konularda iyi bir duruş sergilemiştir. Ben bu duruşunun bundan sonraki süreçte de devam edeceğine inanıyorum” demişti Erdoğan.

Oysa, Brunson krizinde de, Trump’tan başlayıp aşağı doğru bütün ABD’li yetkililer aynı şeyi söylediler ve nihayet söylemekle kalmayıp Türk-Amerikan ilişkiler tarihinde görülmedik şekilde hükümetin iki bakanını hedef alan yaptırım kararı aldılar. Ardından başka yaptırımlar ve hepimizin gündelik hayatının içine eden doların sıçraması geldi.

Tanıdığım sıkı AKP’lilerde bir tür hayal kırıklığına yol açtığını gözlesem de, bizim taraf şimdilik “Eyyyyy” demek yerine “aklıselim ve sağduyu” ile hareket ediyor!

Muhalefet de, fırsat bu fırsat, nasılsa “Eyyyyylenemez” diye, iktidara; “Trump Towers’a el koysana”, “Siz de iki Amerikalı bakana aynısını yapsanıza” diye yükleniyor.

Öte yandan, ABD’de kanırttıkça kanırtıyor. Eski başkan yardımcısı Joe Biden’ın ulusal güvenlik danışmanı Julianne Smith o kanırtmanın sonucuna dair en çıldırtıcı yorumu yaptı: “ABD-Türkiye ilişkisi krizde ve Erdoğan’ın çıkış yolu, en nefret ettiği şeyi yapmak, yani geri adım atmak.

İktidara dair eleştirilerimiz ne olursa olsun, ABD’nin çirkin kovboy tavrından ve Türkiye’ye bir sömürgesiymişçesine davranışından sadece öfke duyarız.

1964’te Johnson mektubu, 1974’te Haşhaş ve Kıbrıs krizi nedeniyle uygulanan silah ambargosu, 1 Mart tezkeresine gösterilen tepki ve askerlerimizin başına çuval geçirme olayı, 15 Temmuz darbe girişiminde ABD’nin rolü iddiaları, 2017’de vize işlemlerinin askıya alınması… Bunlar iki ülke ilişkileri tarihindeki belli başlı krizlerdi, ama şu son olayda yönetimin en tepesinden söylenenlere ve yapılanlara bakılınca hepsini aşan bir aşağılama tavrıyla karşı karşıyayız.

Hangi dış politika, hangi pazarlıklar Trumpgillere bu cüreti verdi, veriyor, ayrı bir tartışma konusudur. Trump’ın başka ülkelerle ilişkide de aynı hoyratlığı ve çirkinliği sergilediği de bir başka gerçek.

O nedenle, şimdi öncelikle yapılması gereken; ABD’nin çirkin, kabadayı sömürge valisi tavrını şiddetle protesto etmektir.

Trump’da somutlaşan bu hoyrat, çirkin tavır gerek dünyada gerekse de ABD içinde er geç karşıtını büyütecektir.

Geleyim “Ne alaka?” dediğiniz başlığa.

Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri (DSA) ABD’deki en yaygın sosyalist örgütlenme. Programı; çalışan sınıfın hem ekonomiyi hem de toplumu bir azınlığın değil insanlığın çıkarını gözeterek demokratik bir şekilde yönetmesi talebine dayanıyor. Kendilerini bir parti değil, yerellere dayalı bir organizasyon olarak tanımlıyorlar.

Sosyalizmin ABD’lilerin ezici çoğunluğunca “pis” bir şey sayıldığı; ortalama Amerikalı tarafından yoksulluk, sefalet, rezalet, diktatörlük ve Venezuela ile özdeşleştirildiği bir yerde DSA’nın ve diğer sosyalist örgütlerin işi çok zor.

Ama bakın ne oldu? Trump iktidara geldiğinde yalnızca 6.000 üyesi olan DSA, onun koltuğa oturduğu 20 Ocak 2017’den bu yana desteğini olağanüstü artırarak 47.000 üyeye ulaştı.

Son bir yıl içinde sosyalizmin “pis” bir kavram olduğunu düşünen Amerikalıların sayısı azalırken, muhafazakârlar arasında bile, sosyalizmle özdeşleştirilip hak etmeyenlerin başkalarının parasını harcaması sayılan kamucu bir sağlık ve eğitim sisteminin neden kötü olması gerektiği sorgulanır oldu.

Venezuela ile ilişkilerimiz ortada; ABD’yi deli eden Maduro’yu destekliyoruz. Bence hükümet Trump Towers’a el koymak, iki ABD’li bakana yaptırım uygulamak gibi gelip geçici tepkilere boş verip, daha etkili bir adım atmayı düşünsün.

Misal, el altından DSA desteklense, kafasını duvarlara vurmaz mı Trump?