Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinde Trump’ı yenmek zor olacak çünkü seçmenin tüm çekincelerine karşın Trump’ın ABD ekonomisine iyi geldiği düşünülüyor. Bu tamamen yanlış

Trump ekonomisinin tartışmasız gerçekleri

Joseph E. StIglıtz

Küresel iş dünyasının elitleri senelik toplantıları için Davos’a gittiler. İnsanların aklına şu soru gelebilir: İş dünyasının Trump aşkı bitti mi?

İki yıl öncesini anımsayalım. Birkaç şirket sahibi iklim değişikliğini dert edip, Trump’ın bağnazlığına ya da kadın düşmanlığına takılırken birçok milyarder ve şirket yürürlüğe konan vergi indirimlerinin keyfini sürüyor, ekonomide denetimsizlik reformlarını sabırsızlıkla bekliyordu. Böylece havayı daha çok kirletebilecek, Amerikalıları daha da ilaç bağımlısı yapabilecek, çocukları şeker hastası yapan gıdaları satabilecek ve 2008 krizine sebep olan finans numaralarını çevirebileceklerdi.

Şirket patronları hâlâ milli gelir artışından ve rekorlar kıran hisse fiyatlarından söz ediyorlar. Fakat ne milli gelir, ne de borsa endeksi ekonomik performansı ölçmek için iyi birer gösterge değildir. Sıradan yurttaşların yaşamlarında olup bitenlere ya da sürdürülebilirliğe dair bir şey söylemezler. Aslında bakarsanız ABD ekonomisinde son dört yıldır yaşananlar, bize neden bu göstergelere odaklanmamız gerektiğini gösteriyor.

Ülkenin ekonomik sağlığını iyi okumak istiyorsanız, yurttaşların sağlığına bakın. Eğer mutluluk ve refaha sahiplerse daha sağlıklı ve daha uzun yaşarlar. Amerika gelişmiş ülkeler arasında bu bakımdan sonuncu sırada. Halihazırda düşük olan ortalama yaşam süresi Trump iktidarının ilk iki yılında düşüş gösterdi. 2017 yılında orta yaşta ölümler İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Şaşırtıcı değil çünkü ‘başkanımız’ daha fazla Amerikalının sağlık sigortasından mahrum kalması için çalıştı ve sigortasız nüfus yalnızca iki yılda yüzde 10,9’dan 13,7’ye fırladı.

İNTİHAR ORANI ARTTI

Ortalama yaşam süresinin kısalmasına sebep olan etmenlerden biri de Anne Case ve Nobelli ekonomist Angus Deaton’ın “çaresizlik ölümleri” dediği olgudur. Bunlar arasında alkol, uyuşturucu ve intihar kaynaklı ölümler vardır. 2017 yılında bu tip ölümlerin sayısı, 1999 yılındakinin 4 katıydı.

Trump en zengin yüzde 1’lik kısım için iyi bir başkan olabilir (özellikle en zengin yüzde 0,1 için) fakat nüfusun geri kalanı için pek de iyi olmadı. 2017’nin vergi kesintisi politikaları tam olarak yürürlüğe girerse ikinci, üçüncü ve dördüncü beşlik vergi dilimlerinde yer alan neredeyse tüm haneler daha fazla vergi ödeyecek.

Vergi indirimleri ultra zenginlere ve şirketlere yarıyor. Dolayısıyla ABD hane gelirlerinin 2017 ve 2018 yıllarındaki ortalama gelirlerinde kayda değer artış olmamasına kimse şaşırmamalı. Milli gelirdeki artışın büyük bölümü tepedekilere gidiyor. Trump yönetimi görevi devraldığından beri reel haftalık maaşlar yalnızca yüzde 2,6 arttı ve uzun yıllardır yatay seyreden trendi telafi etmekten uzak kaldı. Ortalama bir işçinin maaşı reel olarak 40 yıl öncesinin yüzde 3 altında. Sosyal adaletsizlikler adına da pek bir gelişme kaydedilemedi: 2019 yılının son çeyreğinin verilerine göre, ortalama bir siyahi işçinin maaşı, beyaz bir işçinin maaşının dörtte üçünden bile azdı.

Daha da kötüsü, yaşanan büyüme çevresel açıdan sürdürülebilir de değildi. Trump’ın denetimleri hepten kaldırması ve parasal maliyet-kazanç verilerine odaklanması sayesinde durum daha da kötüye gitti. Hava daha kirli, su daha içilmez ve gezegen iklim krizine daha fazla maruz bırakılıyor. Aslında bakarsanız iklim değişikliğinden kaynaklanan kayıplar ABD’de yepyeni rekorlar kırıyor. Oluşan zarar 2017 verilerine göre milli gelirin yüzde 1,5 seviyesinde.

TİCARET SAVAŞLARI

Vergi indirimleriyle birlikte yeni bir yatırım dalgası gelecekti. Bunun yerine şirketler tarihte görülmemiş şekilde kendi hisselerini geri toplamaya başladılar. 2018 yılında 800 milyar dolar kadar hisse şirketlerce geri toplandı. Kağıt üstünde yüzde 100 istihdama hiç olmadığı kadar yaklaşan ülkede, 2019 yılının bütçe açığı 1 trilyon dolar seviyesine yaklaşarak rekor kırdı. Yatırımlar zayıf seyrederken dahi yurtdışından borçlanmak zorunda kaldık. Elimizdeki verilere göre dış borçlanma senelik 500 milyar dolar seviyesine ulaştı ve Amerika’nın borçluluk pozisyonu bir yılda yüzde 10 arttı.

Trump’ın ticaret savaşları ise tüm esip gürlemeye rağmen ABD’nin ticaret açığını azaltmadı; 2016 yılına nazaran 2018’de dörtte bir daha yüksek bir seviyede. Hatta Çin ile ikili ticaret açığı da 2016 seviyesinin dörtte bir üzerinde gerçekleşti. ABD yeni bir Kuzey Amerika Ticaret Anlaşması imzalamayı başardıysa da toplantılarda görüşülen yatırım anlaşması ya da ilaç şirketlerinin istediği ilaç fiyatlarının yükseltmesi hükmü de geçmedi. Kendini ‘anlaşma ustası’ ilan eden Trump, Kongre’de Demokratlarla girdiği tüm pazarlıkları kaybetti ve ortaya çıkan ticaret anlaşması bir öncekinden pek de iyi değildi.

Trump imalat sanayini geri döndüreceğinin sözünü vermişti fakat rakamlar Obama döneminin de altında seyretmeye devam ediyor. İstihdam rakamları ise ekonomik kırılganlığı maskeliyor. İstihdam oranları artmasına artıyor fakat artış hızı Obama döneminin ve gelişmiş ekonomiler ortalamasının altında.

KADIN İSTİHDAMI DÜŞÜK

Geriye dönmek gerekirse, istihdamda artış hızının düşük kalmasına şaşmamalı çünkü sağlıksız insanlar çalışamazlar. Engelli insanlar, hapis yatan insanlar (ABD’de hapsedilme oranları 1970’ten bu yana altı kat arttı ve hapiste 2 milyon insan var) ya da inancı kalmadığı için iş aramayı bırakanlar da ‘işsiz’ sayılmıyor. Tabii aslında gayet işsizler. Diğer yandan, makul maliyetlerde çocuk bakım hizmeti sağlamayan bir ülkede kadının işgücüne katılımı oranlarının da yüksek olmasını beklememek gerek. Kadın istihdamı, diğer gelişmiş ülkelerin on puan altında.

Milli gelire baktığımızda bile Trump ekonomisinin eksiklerini görüyoruz. Son çeyrekte büyüme yalnızca yüze 2,1 seviyesindeydi. Trump’ın yüzde 4, 5, 6 seviyelerindeki vaatlerinden uzak kalıyor. 1 trilyon dolarlık bütçe açığı ve düşük faiz oranları ile yaratılan teşviği düşününce bu hayli kötü bir performans. Tabii bunlar kaza ya da kötü şans sonucu değil. Trump’ın ‘markası’ belirsizlik ve öngörüsüzlük; fakat refah için güven ve istikrar gereklidir. Aynı zamanda istikrar da gereklidir.
Dolayısıyla Trump’ın yalnızca demokrasi ya da gezegenin korunması gibi konularda değil, ekonomi konusunda da sınıfta kaldığını söylemek gerek.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: Project Syndicate