ABD seçimleri sadece bu ülkeyi değil, dünya jandarmalığına soyunan Amerikan emperyalizminin dümenine geçecek lideri belirleyeceği için bütün dünyayı da yakından ilgilendiriyor. Birçok isim yarışacak olsa da sandıktan iki adaydan birisi; ya “Cumhuriyetçi” Donald Trump ya da “Demokrat” Hillary Clinton çıkacak.

Trump’ın kazanması mı yoksa Clinton’ın kazanması mı daha iyi? Sadece Türkiye değil, bütün dünya bu soruya yanıt peşinde! İlginç ve hatta şaşırtıcı olan hiç beklenmedik çevrelerden gelen “Clinton’a karşı gönlümüzden geçen aday Trump” açıklamaları.

Bunun üzerinde durmak gerek!

Genel kanı “demokrat” Clinton’ın “cumhuriyetçi” Trump’a göre daha saldırgan bir dış politika izleyeceği. Bu yargıya varmak için elde yeterli done de yok değil.

Clinton’ın seçilmesi halinde neler yapacağına dair pratik, senatörlük yılları ve dışişleri bakanlığındaki “kirli icraatlar”ında saklı. Irak işgaline sunduğu destekten Afganistan’a, Libya’daki icraatlarından Suriye’ye kadar uzanan coğrafyada kanlı bir geçmişe sahip.

Clinton, seçim sürecinde de uluslararası ilişkiler meselelerine olan yakınlığının da verdiği pervasızlıkla “çok taraflı müdahaleci” bir politika söylemini benimsediğini gösterdi.

• • •

Trump ise gerek önseçim gerekse de adaylık kampanyaları sürecinde ABD’nin enerjisini “kendi bahçesi”ne harcaması gerektiği yönünde mesajlar verdi. Clinton’a kıyasla daha “izolasyonist” bir dış politika izleyeceği izlenimi yaydı.

İşte Trump’ı Clinton’a tercih edilmesinin arka planında multi milyarder sağcı işadamının geride bıraktığı bu yanılsama var. Clinton’un bakiyesini sıralayıp buradan Trump’ın Clinton’a kıyasla daha iyi bir isim olabileceğine ulaşmak isteyenler için bu mantık örgüsü yeterli olabilir, ancak söz konusun yerkürenin en büyük emperyalist gücüyse bir kez daha düşünmekte fayda var.

Zira Trump’ın daha içe kapanık bir siyaset izleyeceği, bunun da dünya siyaseti açısından olumlu olacağı varsayımı bir yanılsamadan ibaret kalabilir.

ABD silah endüstrisi ve petrol lobisiyle olan yakın ilişkisi, neo conlarla iç içeliği ne tür bir politika izleyeceğinin işaretlerini sunuyor esasında. Buna bir de “muhafazakar cumhuriyetçi” genleri eklerseniz, Trump vakasının yol açacağı krizlere şimdiden hazırlıklı olunmalı.

• • •

Trump’ın ırkçı karakterine, sarf ettiği yabancı karşıtı sözlere, işlediği nefret suçlarına rağmen İslamcılar ve Türkiye’yi yöneten neo-Osmanlıcılar tarafından tercih ediliyor olmasının anlaşılır bir nedeni var elbette ki!

Clinton’ın Suriye ve Irak’ta Türkiye ile çakışan politikalar izleyeceğinin işaretlerini vermesi Ankara açısından uzak durulması gereken bir figür yapıyor kendisini!

Tabii bu arada ünlü düşünür Slovej Zizek’ten “Hocaların Hocası” Korkut Boratav’a birçok isim de Clinton’a karşı tercihlerinin Trump olacağını resmen açıkladı. “Dostlarını üzme pahasına” Trump’ı neden Clinton’a yeğleyeceklerini kendi argümanlarınca sıraladılar. Buradaki tezler de Clinton’ın “şahin”liğine karşı Trump’ın daha içe dönük bir hat izleyeceğine dair “naif beklentiler”le oluşturulmuş.

Sol bu “ehveni şer” tavrına yabancı değil. “İki kötü”den birini tercih etmek koşulların getirdiği bir zorunluluk olabiliyor bazen.

Benzer bir süreç yıllar önce Fransa’da da yaşanmıştı. Irkçı Le Pen’e karşı Fransız solu “burnunu tıkayarak” Chirac’a oy vermek zorunda kalmıştı. Ortada iki kötü vardı ve “kötünün iyisi” kazanmalıydı! Öyle de oldu.

• • •

Bizim açımızdan temel soru şu; Suriye, Irak ve IŞİD ile mücadele nasıl şekillenecek?

Clinton, IŞİD yerine Esad’a öncelik verirken, “ılımlı muhalifler” dediği cihatçılara silah verilebileceğini, “güvenli bölge” oluşturulabileceğini her fırsatta dillendirdi. Türkiye’yi “NATO müttefiki” ve “IŞİD karşıtı koalisyonun önemli bir parçası” olarak tanımlayan Clinton, bununla birlikte IŞİD’e karşı PYD/YPG’ye silah desteği verebileceğini ifade etti.

Trump ise ABD’nin Esad’ı devirmek için girişimde bulunmaması gerektiği savunan, “güvenli bölge”ye ve bununla birlikte cihatçıların silahlandırılmasına da şüpheyle bakan bir yaklaşıma sahip.

IŞİD ile mücadele kapsamında ABD’nin Rusya ve İran ile rakip olmak yerine, bu ülkelerle bir arada çalışabileceğini dile getiren Trump daha esnek bir politika peşinde gibi.

Ancak Trump İran konusunda Clinton’a oranla daha “şahin!”

İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı her platformda savunan Clinton’a karşı Trump İran’la nükleer anlaşmaya net bir biçimde karşı. Trump, başkan olması halinde söz konusu anlaşmayı yeniden müzakereye açabileceğini de kaydetti.

Suriye ve Ukrayna’dan dolayı Rusya’ya ilave yaptırım talep eden Clinton, ABD’nin Moskova’ya karşı Avrupalı müttefiklerini güçlendirmesinin daha doğru olduğunu savundu.

Buna karşın ABD’nin Rusya ile daha iyi geçinerek Ortadoğu’da ve IŞİD’le mücadelede daha etkin olabileceğini dillendirdi.

• • •

Suriye’ye ve bölgenin bütününe dair müdahalede izlenecek yol haritasına bakılacak olursa, “demokrat” Clinton, sık sık nefret söylemine başvuran emlak kralı, milyarder işadamı Trump’tan daha “saldırgan” pozisyonda! Ancak buradaki farklılık sadece izlenecek yolun kendisine dair. Her koşulda ABD müdahaleciliği devam edecek. Trump’ın kazanması halinde ABD ne Irak’tan ne de Suriye’den elini çekecektir.

Clinton, başkan olduğu takdirde Ortadoğu ve Suriye’de Obama’dan daha aktif, müdahaleci bir politika izleyeceğinin işaretlerini verse de Trump veya Clinton’ın kazanmasının ABD dış politikasında radikal bir “eksen kayması”na yol açacağını beklemek hayalcilik olur. ABD müesses nizamı küresel politikalarda çok fazla bir değişikliğin yaşanmasına müsaade etmez. Bu Ortadoğu ve Suriye için de geçerli.