Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, İzmir depremi birinci ay ön değerlendirme raporunu açıkladı. Raporda deprem bölgesinde vakaların iki kat arttığı, belediye çalışanlarındaki pozitif vakaların ise üç kat arttığı belirtildi.

TTB’den rapor: İzmir'de deprem bölgesindeki Covid-19 vakaları iki kat arttı

BİRGÜN EGE

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Kolu ve İzmir Tabip Odası, 30 Ekim günü İzmir’de meydana gelen depremin ardından yaşananlarla ilgili hazırladığı ön değerlendirme raporunu yayımladı.

Raporda, “Deprem bölgesinde vakaların Sağlık Bakanlığı verilerinin en az 2 katı olduğu görülmektedir. Belediye çalışanlarında da COVID-19'a yakalananlardaki artış oranı ise ortalama 3 kattır. Yine deprem bölgesindeki sağlık kuruluşlarında görev yapan sağlık çalışanlarında da COVID-19 hastalığındaki artış çok ciddi boyutlardadır” ifadelerine yer verildi.

Raporda ayrıca, “Türkiye'nin birçok şehrinde olduğu gibi İzmir'de de toplanma alanlarının yeniden belirlenmesi gerektiği bu depremde bir kez daha ortaya çıkmıştır” denilerek uyarıda bulunuldu.

KONUT ALANINDA SEL TEHLİKESİ

Raporda öne çıkan kısımlar ise şu şekilde:

>> Depremden sonra hızla kurulan çadır alanları bir aylık süreçte çoğunlukla boşaltılmış ve depremzedelerin bir kısmı konutlara bir kısmı konteynerlerden oluşan geçici barınma alanına yerleştirilmişlerdir. Yalnızca bir hastane bahçesinde kurulan geçici barınma alanında 13 çadır ve yaklaşık 42 kişi kalmıştır. Konteyner kente yerleşme talep edenlerden evlerinin öncelikli ağır hasarlı olması istenmektedir.

>> İzmir depreminden ders çıkarılarak yapılması gerektiği çok açıktır. Fay hattı üzerine kurulmuş İzmir Şehir Hastanesi yukarısındaki ağaçlandırma bölgesinin deprem sonrası imara açılmasının Laka deresi çevresinde su taşkınlarına ve sellere neden olacağı ortadadır. Aynı bölgede yakın tarihlerde sel felaketleri de yaşanmıştır. Bu örnek de ne yazık ki sorumluların sağlığa ve afetlere bakış açılarındaki çarpıklığı işaret etmektedir.

>> Görece küçük bir bölgede meydana gelen depremde dahi kış öncesi barınma ihtiyacının karşılanamadığı açıkça görülmektedir. Depremde barınma hakkının yalnızca evlerin hasar durumuna göre belirlenmesi sağlığın psikososyal belirleyenlerinin görmezden gelinmesi anlamına gelir ve temel insan haklarına aykırıdır.

>> Türkiye'nin birçok şehrinde olduğu gibi İzmir'de de toplanma alanlarının yeniden belirlenmesi gerektiği bu depremde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Toplanma alanlarının belirlenmesinde İzmir'deki yerel yönetimler, demokratik kitle örgütleri ve meslek kuruluşları ile birlikte çalışmak, olası yeni felaketlere hazırlıkta en gerçekçi ve hayati önlemlerden biridir.

>> İlk günden beri deprem bölgesine plansız bir personel istihdamı ve organizasyonu olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum pandemi döneminde il dışından gelen personelin özellikle ilk haftalarda barınma ve beslenmelerinde kalabalık ortamlarda kalma riskini de beraberinde taşımaktadır.

>> Deprem sonrası pandeminin İzmir’de ağırlaşmasındaki en önemli nedenlerden biri olmuştur. Acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların yıkımında, çalışanlarda gerekli koruyucu ekipmanların olmaması uzun sürede yaşanacak akciğer hastalıklarına neden olabilecektir. Halen devam eden bu çalışmalarda acilen gerekli denetimler sürekli yapılarak koruyucu ekipmanların kullanımı sağlanmalıdır.

>> Üç Aile Sağlığı Merkezi ve bir ilçe Sağlık Müdürlüğü için de hasarlı raporu verilmiştir. Ancak iki Aile Sağlık Merkezi binası sağlıkta dönüşüm programı sonucu artık özel mülkiyet kabul edildiğinden, aile hekimleri sağlık hizmetlerinde yalnız bırakılmıştır. Bu tutum pandemi döneminde hasta takibi, koruyucu sağlık hizmetlerini engellemektedir.