TTB Merkez Konseyi’ndeki dört yıllık görevim geçen hafta bitmiş oldu.

 TTB Merkez Konseyi’ndeki dört yıllık görevim geçen hafta bitmiş oldu.

Bu vesile bir muhasebe yapayım istedim.

Toplantılar, paneller, sempozyumlar…

Basın açıklamaları, yürüyüşler, G(ö)REVler…

Kanunlar, Kanun Hükmünde Kararnameler, yönetmelikler, genelgeler…

Kamu Hastane Birlikleri, Kamu-Özel Ortaklığı (Şehir Hastaneleri)…

Bakanlıkla aramızdaki bitmek bilmez Tam Gün kavgası.

DİSK’le, KESK’le, TMMOB’yle ortak mitingler...

2010, 2011, 2012’nin görkemli, 2013, 2014’ün çatışmalı 1 Mayıs’ları…

İlle de Gezi Direnişi, Haziran İsyanı tabii ki…

Mücella Abla’ların, Ali’lerin Taksim Dayanışması’ndan gözaltına alınmaları, kesin tutuklanacaklar endişesiyle tedirgin bekleyişimiz, üç gün sonra gece yarısı salıverildiklerindeki coşkumuz.

***

2010’daki “İyi Hekimlik, Nitelikli Sağlık Hizmeti” kampanyası.

17 Aralık’ta TTB’de toplanıp, öyle hiç de eylem modunda olmadan, tek sıra halinde Meclis’e doğru yürüyüşümüz…

Biz önde Feride’yle konuşmaya dalmışken, o sıra Kızılay’a gelmişiz, polislerin önümüzü kesip çembere almaları…

Eriş önde öfkeyle fırlamamız, hepsi yaşlı başlı heyetimizin ıslıklarla, düdüklerle protesto edip direnmesi.

Sonra, 13 Mart 2011’de, Çok Ses Tek Yürek, Cumhuriyet tarihinin en büyük sağlıkçı mitingi.

Peşinden, 19-20 Nisan’da G(ö)REV eylemimiz.

Tayyip Erdoğan’ın küplere binip “Çalışmak istemiyorsanız çeker gidersiniz.” diye atarlanması.

“Biz hekimiz, sağlıkçıyız.

Tıbbın kurucuları İstanköylü Hipokrates’ten, Bergamalı Galenos’tan bu yana burada, bu topraklardaydık.

Bugün de buradayız.

Topluma adanmış bir mesleğin onurlu üyeleri olarak emeğimizle, bilgimizle, uzun yıllar süren eğitim ve mesleki deneyimlerimize dayanan birikimimizle insanlara hizmet için çalışıyoruz.

Hiçbir yere çekip gitmiyoruz!” diye cevaplamamız.

***

Ersin Arslan’ın öldürülmesi, Cerrahpaşa’dan Çapa’ya, Çapa’dan Sultanahmet’e öfkeli yürüyüşümüz.

Berkin’in otopsisi sonra, kollarındaki ablalarının isimleri yazılı dövmeler…

Tayyip Erdoğan’ın yine, Berkin’in annesini yuhalatması…

“Normal/de hiç kimse daha iki gün önce evlâdını toprağa vermiş bir anneyi miting meydanında yuhalatmaz.

Bizler hekimiz.

İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz.

Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz.

Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz.” açıklamamız.

***

Ata Abi, İsmail Vesek, İlhan Diken…

En acı olanlar en çok iz bırakıyor geride.

Halis’le, Heval’le birlikte Mutki’de, Siirt’te, Kozluk’ta, Hazro’da…

Karakol bahçelerinde, yol kenarlarında, çöplüklerde, Nevala Kasaba’da toplu mezar aramamız.

Goderne Vadisi’nde ağaç diplerindeki insan kemikleri, elbise parçaları, ayakkabılar…

Bir kaya parçasına yapışıp kalmış o yarım kafatası, sonra.

Roboski Katliamı’nın hemen ertesi günü, Merkez Konseyi toplantısındayız tesadüf, İHD’den gelen “Heyet oluşturup gidiyoruz, katılır mısınız?” çağrısı.

Halis’le, Zülfükar’la Diyarbakır’a yola çıkışımız…

KESK’li, DİSK’li, İHD’li, ÇHD’li heyetimizle karlı, çamurlu arazide katliamın yapıldığı tepeye tırmanmamız…

Üstümüzde uçuşan İnsansız Hava Aracı, helikopterle indirilen kar komandoları…

Karların üzerindeki hâlâ taze kan izleri.

***

Özdemir Abi Genel Kurul’daki konuşmasında “TTB bir okuldur ama mezuniyeti yoktur.” dedi.

Mezuniyeti yok da tekaütlüğü var mı, peki?..

Bakayım bakalım.