Benim şehrim Diyarbekir, örgütlenmede ısrar nedeniyle çok bedeller ödemiş, çokça acılar çekmiş maalesef hâla...

Benim şehrim Diyarbekir, örgütlenmede ısrar nedeniyle çok bedeller ödemiş, çokça acılar çekmiş maalesef hâla o sıkıntıları hergün “namaz farzı” gibi “Barış” diyerek yaşayan bir şehir, yaşayan bir coğrafya
Dünyanın, ekonomisi de, siyaseti de, demokrasi kültürü de, gelişmiş ülkelerinden herhangi birinden bir şahsiyet, bugün tartışmaya çalışılan ve kampanyası yürütülen ve tabii ki çözüm için ipuçları aranan “Örgütlenme Özgürlüğü” ve bununla beraber “Birlikte Değiştirelim” diyerek yola çıkılan kavramlar etrafında hâla efor sarf edildiğini görse, ya da duysa tek kelimeyle şaşırır. Hatta şaşırmakla kalmaz “işiniz bir hayli zor” der…
İşin doğrusu girmeye çalıştığımız ve birde içerden ve dışarıdan engellere takıldığımız Avrupa Birliği, sanıyor musunuz ki; sivil hayat, sivil hayatın sorunları ve örgütlenmesi ile ilgili alanlara bunca finansı durduk yerde, iş olsun diye veriyor. Elbette hayır. Dünyanın batı yakasının ligi, “Bizimle birlikte olmak istiyorsanız eski alışkanlıklarınızdan vazgeçmeniz gerekir!” diyor, demeye getiriyor.
Artık İttihat ve Terakki mantığıyla, Teşkilat-ı Mahsusa darbeci örgütlenmeciliğiyle ve tabii ki ucu o günlerden bugünlere kadar sarkıp gelen “Ergenekonculuk” türü, ipleri derin devletin bilinmez kanallarının ellerinde olan örgütlenmeciliklerle, “Bir yerlere varmanız mümkün değil!” demeye getiriyor…
Bu sebeple “içinizdeki bu türden ‘safraları’ temizleyip, böyle bir ‘gelenek’ten hızla sıyrılıp, apak bir sivil, şeffaf örgütlenme sayfası açarak gelin” demeye getiriyor.

MAALESEF HÂLÂ O SIKINTILAR
Benim şehrim Diyarbekir, örgütlenmede ısrar nedeniyle çok bedeller ödemiş, çokça acılar çekmiş maalesef hâla o sıkıntıları hergün “namaz farzı” gibi “Barış” diyerek yaşayan bir şehir, yaşayan bir coğrafya.
Kürtlere, bir de Türkiye’nin bütün demokratlarına yıllarca “barajlar” koyarak Türkiye Parlamentosunda siyaset yapma “yasağı”, engeli koydular.
Bu nedenle Kürt cenahındaki sivil toplum örgütleri, çoğu kez yaptıklarının doğrudan kendi işleri olmadığını bilerek sivil toplum örgütçülüğünün yanında siyaset de yaptılar. Yapmaları gerekiyordu. Çünkü önlerinde başka bir açık kapı yoktu. Sırf bu nedenlerle sürgünler, mahpuslar, faili meçhullere kurban gitmeler yaşadılar. Bana mısın, demediler. İnadına örgütlenmekte ısrar ettiler.
Bölgenin sivil dinamiklerinin ısrarı karşısında devleti temsil eden otoriteler bu sivil insanlara genellikle “terörist” gözüyle baktılar. Çünkü “inadına barış” diyenler devletin bu karanlık güçleri gibi düşünmüyordu. Düşünmedikleri için de devletin güç odaklarının işlerini zora sokuyorlardı.
Devlet bir “Milli Maç” yapıyordu. Ve bütün örgütlerden Milli Maça soyunan devletin bütün politikalarına destek isteniyordu. (Bakınız 90’lı yılların Olağanüstü Hal Bölge Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun o dönemlerdeki açıklamalarına!) Sivil insanlar da bu talebe bütün kararlılıklarıyla “Hayır” diyorlar ve bedelini de ödüyorlardı…

DAHA ÇOK ÇÖZÜM İSTEĞİ VAR
Şimdi yeni bir dönemdeyiz. Şükür ki yetersiz de olsa artık oyunları bozarak Kürtler parlamentoda temsil edilebiliyorlar. Bu nedenle artık bölgedeki sivil toplum örgütlerinin bizatihi kendi sorun alanları ile ilgili olarak daha çok çalışmaya, daha çok çözüm üretmeye zamanları da var, istekleri de.
İşte bu nedenlerle sivil toplum geliştirme derneğinin (stgm-der) projelendirdiği “Örgütlenme Özgürlüğü” konu başlıklı ve “Birlikte Değiştirelim” sloganlı çaba çok anlamlı, Diyarbakır da bu iş için çok doğru bir adres. Diyarbakır, Demokrasi Platformu gibi birçok şehre ve bölgeye modellik etmiş bir sivil dinamiğin şehridir. Ve bu modelin de, slogan olan “Birlikte Değişim” mantığı çerçevesindeki işlevselliğin boyutlandıracağı yoğunluktaki duyarlılık kayda değer.
Diyarbakır’ın sivil toplum örgütleri; başta Anayasa olmak üzere tüm mevzuatın gözden geçirilerek ses çıkarılmasını istiyor. Ve diyorlar ki; Biz inanıyoruz, sen de katılırsan, birlikte değiştirebiliriz…

*stgm’nin Birlikte değiştirelim projesi için sloganı: sen de katıl…