TÜBİTAK gibi bir kurumu gözünü kırpmadan bir çırpıda harcamaya niyetli ne çok insan varmış meğer

TÜBİTAK’ı nasıl bilirsiniz?

İLKER BİRBİL
Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.Com

Gerçek olacağına ihtimal vermiyor insan ama TÜBİTAK’ın özelleştirilmesinden bahsediliyor. Son yıllarda milletin ağzında sakız olması ve yığınla yetenekli insanı kaybetmesi yetmedi, şimdi de özelleştirme teranesi çıktı. El üstünde tutmamız gereken bir kurumun itibar erozyonunu izliyoruz. Çok yazık.

Neden yazık, kim için yazık? Sahi bu TÜBİTAK ne yapar?

Fotoğraftaki yer TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi. Antalya, Bakırlıtepe’de. Bu gözlemevi benim için bir sembol. Çünkü Türkiye’de bilim yapmak, bilimde inat etmek üzerine çok şey söylüyor. Yanlış hatırlamıyorsam gözlemevi Tosun Terzioğlu’nun TÜBİTAK Başkanı olduğu dönemde tamamlanmıştı. Kim bilir nasıl bir bürokrasi ile uğraşılmıştır. Evvela uzaydan hiç anlamayan, her şeyi masraf gören onlarca insana dil dökeceksin. Sonra kupon olmayan bir araziye inşaat yapılması için devleti ikna edeceksin. Tam deli işi. Evet, çöllere dizilen koca çanakların, dağ tepelerine yerleştirilen dev teleskopların yanında pek minik, pek mütevazı bu gözlemevi. Ama bizim. Ama bu memleketin. TÜBİTAK ve orada çalışanlar sayesinde...

Şüphesiz, üniversitelerde yapılan araştırmaların önemli bir kısmını TÜBİTAK destekliyor. Bu destek bazen bir proje şeklinde, bazen de verilen burslar yoluyla oluyor. Köklü üniversitelerde çalışanlar şanslılar; oralarda araştırmaya zaten önem veriliyor, destekleniyor. Ancak pırtlak gibi sağda solda açılan ve araştırmadan bihaber üniversitelerdeki parlak akademisyenlerin durumu çok farklı. Onlar TÜBİTAK’tan aldıkları projeler ile rahatlıyorlar. Belki bu sayede üzerlerine yıkılan tonla ders yükünü bir nebze olsun hafifletebiliyorlar. Rektöründen, mütevelli heyetine tepelerine binenlere dirsek çıkarabiliyorlar.

TÜBİTAK sadece üniversiteleri desteklemiyor. Öyle çağ atlamış, yüksek teknoloji sahibi bir endüstrimiz olmadığı herkesin malumu. Tek tük geliştirme yapmaya çalışan büyük firmaları duyuyoruz. Onlar desteklerden yararlanıyorlar. Ancak ülke ekonomisinin asıl belkemiği küçük-orta ölçekli işletmeler. Binlerce işletmeden bahsediyorum. Fason deryası. Kalıpçılık yapan bir atölyeyi alın mesela. Son derece kaliteli ama yıllardır aynı şekilde üretim yapıyor. Oysa yeni malzemelere, yeni üretim tekniklerine yatırım yapabilse ciddi bir atılımı düşünebilir. İşte böyle bir atölyeye TÜBİTAK destek olur; yatırım ve bilgi sağlar.

Ve TÜBİTAK yayınları; özellikle dergiler, hele hele çocuk dergileri. Benim neslimden pek çok insan TÜBİTAK’ın çıkardığı popüler bilim yayınlarını biriktirdi. El yakmayan ücretleri, kaliteli baskıları aklımda. Bilime merak salmamda belki bu yayınların ilgisi oldu. Kim bilir? Kendi çocuklarıma ise minikler için hazırlanan TÜBİTAK dergilerini alıyorum. Barbie’nin sihirli aynasını, Pokémon’un peluş bebeğini veren dergilerin yanında, o dergiler çölde vahadır.

TÜBİTAK tüm bunları ve çok daha fazlasını yapar. Dünyanın parasını döktüğümüz güvenlik projelerine akıl verir; Avrupa’daki bilim camiasında temsil edilmemizi sağlar; genç araştırmacıları eğitimlere gönderir. O yapmazsa da yapan çıkmaz. Geri dönüşü belki yıllar sonra olacak projelere yatırım yapacak kimse çıkar mı sizce? Çocuklar bilim insanları olacak diye dergilere dünyanın emeğini kim döker? Oturduğu yerden bir teleskobu dağın tepesine koyacak çılgın yatırımcıları tanıyorsanız, bana da söyleyin.

Yine de TÜBİTAK gibi bir kurumu gözünü kırpmadan bir çırpıda harcamaya niyetli ne çok insan varmış meğer. TÜBİTAK’ı tabii ki eleştirelim; özellikle son beş-on yılda orada dönen dolapların peşine düşelim. Fakat uzun yıllar boyunca, parlak insanların emekleri olan bir kurumun tüm itibarını kaybetmesine sessiz kalmayalım.

Bir kere de paralelleri, eşkenar dörtgenleri yerleştirenlerden; bir kere de biatı liyakatin önüne koyanlardan; bir kere de vasıfsız insanları yönetici yapanlardan hesap soralım. Bir kere.