Tudor için yolun sonu mu?

Galatasaray, teknik direktörüne yöneltilen eleştirilerin oldukça fazlalaştığı bir dönemde çıktığı Malatya deplasmanında 2-1 mağlup olarak her anlamda büyük bir yara aldı.

Galatasaray’ın yediği ilk golde sol kanattan yapılan ortayı tribündeki taraftarlar gibi izleyen Yasin ile arka direkte kafayı vurduran Linnes’in 5’li orta sahanın iki kenarında oynadığını belirtirsek Tudor’un 3’lü defans 5’li orta saha denemesinin yarattığı sonuçlar hakkında biraz daha fikir edinebiliriz. Öncelikle Tudor’un yaptığı 1-2 çok büyük hatayı belirtmek lazım. Şunu kabul edelim, Jason Denayer çok kötü bir defans oyuncusu. Bu son derece basit gerçeği göz önüne alırsak onu 4’lü veya 3’lü defansın ortasına yerleştirmenin nasıl bir intihar olduğunu tahmin edebiliriz. Belçikalı, son yıllarda harika futbolcular çıkaran ülkesinin defolu üretimi gibi. Hızlı değil, oyun konsantrasyonu oldukça zayıf, pozisyon almada büyük sıkıntıları var ve, bugüne kadar onu izlemeyenlere garip gelebilir, hava topuna çıkamıyor...Bir orta saha veya kanat oyuncusu olarak değil, stoper olarak! Böyle bir oyuncu elinizde ise ve sahaya Maicon’u çıkarmayı düşünüyorsanız neden Brezilyalıyı göbekte düşünmüyorsunuz anlamak zor. Gelelim Yasin seçimine. Malatya ligin en diri takımlarından, bunu ikili mücadele istatistikeri ile de gösterdiler. Yani Yasin’in kanatta topla buluştuğu her anda topu geriye doğru oynamasını ve Galatasaray kalesine yapılan sol kanat bindirmelerinde seyirci kalmasını maç öncesinde de tahmin edebilirsiniz. O zaman neden, fiziği çok yeterli olmasa da en azından sürati ile onların kafasını biraz daha meşgul edecek Rodrigues seçeneğini denemezsiniz? Ben bir teknik direktör olsam 5’li orta sahanın arkasında 3’lü bir defansa karşı oynayacağımı ve bu orta sahanın bir kenarında Yasin Öztekin’in yer alacağını öğrensem, Rodrigues’in yer alacağını öğrenmeme göre çok daha maceracı düşünebilirdim.

İkinci yarıda Malatyaspor oyunu tamamen kendi sahasında kabul ettiğinde ve hücumda yakaladıkları ani baskın fırsatlarında oldukça kötü pas seçimleri kullandığında, Tudor’un takımındaki defans zaafı çok fazla ortaya çıkmadı elbet. Fakat takım o bölgede de bireysel performanslar bazında da o kadar kötüydü ki bir türlü rakip kaleyi tehdit edecek pozisyonları yaratamadılar. Feghouli’nin sarı-kırmızılı takımdaki en kötü maçını oynadığını söylemek lazım, neredeyse maç boyunca olumlu anlamda hiçbir hareket yapmadı. Belhanda’nın da bu karakterdeki maçlardaki performansını tekrarlamasının tek bir sonucu vardı, Gomis’in görünmez hale gelmesi. Sonuç ite kaka atılan bir karambol golü ve en az defans hattı kadar kötü bir hücum performansı.

Igor Tudor önce kendi evinde galibiyet serisine, sonra namağlup unvanına, ardından liderliğe, son olarak da dün “sadece zirveye oynayan takımlara mağlup olma” karakterine veda etti. Elinde sadece Arena’da maç kaybetmeme unvanı var ki bu felsefe ve giderek gerileyen performanslarla onu da kaybetmesi çok uzak görünmüyor. Bundan sonra her sabah kalktığında, “acaba bugün son günüm mü?” diye düşünecek ve bu, bir hoca için bu kabus gibi bir atmosfer demek. Yolların ayrılmasının kaçınılmaz olduğu bir döneme girdik galiba.