“İlk başta Tarık Ümit’ten 29 kişilik bir liste aldık. 14 Temmuz 1994’te yaptığımız görüşmede verdiği liste. Tarık Ümit’in söylediğine göre hazırlayanlar arasından Mehmet Ağar, İbrahim Şahin de var. Daha önce saydıklarıma ilaveten liste 54 kişilik oldu. 54 kişilik listede Mehmet Ali Birand da vardı. Tarık Ümit, Savaş Buldan ve Hacı Karay infazını bizzat kendisinin yaptığını söyledi. Ümit ‘Bunların pasifize edilmesi için üst makamlardan emir alındığını’ söyledi. Emir için MGK dendi ama MİT’in haberi olmadan yapamazsınız.”

“Tarık Ümit ile MİT’in yapmış olduğu görüşme raporlarının bir kısmı yok edildi. Bayram arifesinde de Tarık Ümit kayboldu. Arabası bulundu. Öldü diye düşünmek lazım. Tarık Ümit’in kaybolması ile ilgili görüştüğüm Mehmet Ağar, ‘Tosuncukları buradan kaçıracağız’ dedi. Tarık Ümit çok düzgün bir adam değildi. Bizim elemanımız, bizim şerefimiz. Kurtarmaya çalıştık. MİT’in içinde de bu olayları kapamak isteyenler oldu. Tarık Ümit çok makul bir vatandaş değildi. Eğer kirliliği ortaya çıkarmak istiyorsanız temiz kişilerle bunu yapamazsınız. Biraz çok konuşan biridir. İyi bir haber elemanıydı.”

“MİT Müsteşar Yardımcısı Miktad Alpay’ın bizim bölgelere gönderdiğimiz yazıları toparlayıp imha ettirdiğini biliyorum. O döneme ilişkin bilgi ve belgeleri bulamazsınız. Bana söyleyin ben size bulurum. Başbakanlık vasıtasıyla talep edeceksiniz. Faili meçhul cinayetler bir devlete yakışmaz, hele arabaya bindirip, kaçırıp, kafasına sıkmak bir devlete yakışacak bir şey değil.”

Bunları anlatan dönemin MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, Ankara’da görülen faili meçhuller davasına tanık olarak katıldı. Eymür, “Tarık Ümit bunları size anlattığında niye adli makamlara niye başvurmadınız?” sorusunu da “Devlet adına yaptığını söylemişti” diye yanıtladı.

Eymür, kamuoyunda bilinen ismiyle “Kürt iş insanları listesinden” bahsediyor. Listedeki 18 kişi faili meçhul cinayete uğradı, Tarık Ümit gözaltında kaybedildi. Herhalde başka bir “Mehmet” de çıkıp Eymür’ün icraatlarını anlatır. O güne dek, sanıklardan Mehmet Ağar’ın katılmaya tenezzül etmediği davada, onun deyimiyle “tuğla çekildi” ama belli ki duvar birkaç tuğlayla yıkılmıyor. Ya da bu tuğla, o tuğla değil.

Ankara’da ve çevresinde 1990’lı yıllarda işlenmiş 18 faili meçhul cinayete ilişkin aralarında “Yeşil” kod Mahmut Yıldırım, Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’in de bulunduğu toplam 19 sanık hakkında açılan dava, aslında Ayhan Çarkın’ın itirafları sonrasında İstanbul’daki avukatların, gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Ayhan Efeoğlu’yla ilgili suç duyurusunun ardından açılan soruşturmaya dayanıyor. (Efeoğlu içinse yargı hiçbir şey yapmadı)

Davanın son duruşması 10 Nisan’da görüldü, Ağar’a “ifade vermesi” için gizli bir duruşma açılmıştı, duruşmalara katılmıyor. Susurluk cezasını da kendisine tahsis edilen beş yıldızlı hapishanede tamamlamıştı. Bu önemi nereden geliyor? Her türlü kamu görevlisini gözünü kırpmadan harcayan devlet için halen kullanışlı olabilir mi? Bir yıl önce şunları yazmıştım: “...Ağar’ın şimdilerde Başbakan Erdoğan ile bir araya geldiği, Emniyet’teki tayinler konusunda danışmanlık yaptığı konuşuluyor. Şaşırtıcı değil. Erdoğan, İstanbul’da Sedat Selim Ay ile başlayan süreci tamamlamak için Mehmet Ağar’dan iyisini bulamazdı...” Bu yazıdan iki ay sonra Ağar’ın genel müdürlüğü dönemindeki çalışma arkadaşı Osman Ak aktif göreve alındı. Emniyet’teki cemaat operasyonları sonrasında boşalan kadrolara 90’ların Ağar referanslı polisleri yerleştiriliyor. Devlet duvarını onarıyor.