Çağdaş edebiyatımızın üretken kalemlerinden Ahmet Büke’nin çocuklar için yazdığı ‘Çayırın En Tuhaf Yuvası’ kitabının kilit cümlesi hiç kuşkusuz bu cümle. Minik Serçe ve Kırlangıç’ın hikâyesinin seyri işte tam da burada değişiyor, küçücük ama kocaman bir sürprizle!

Tuhaf bir yuva sıcacık bir hikâye

NİLÜFER TÜRKOĞLU

“Çünkü hayat ve çayırlar hep sürprizlere açıktır.”

Çalışkan minik serçe var gücüyle yuvasını yapmaya uğraşıyordu. Tıpkı diğer kuşlar gibi... Günlerce uğraştığı yuvası için bir yandan kuru otları, küçük dalları topluyor, bir yandan “Ah yuvam, canım yuvam” diyordu kendi kendine. Sevgiyle, emekle, ince ince yapıyordu tek kişilik yuvasını ama bir gün geldi, hey o da ne! Karşısında üzgün mü üzgün bir kırlangıç, oracıkta öylece, usul usul duruyor, ne yapacağını, nereye gideceğini sanki hiç bilmiyordu. İşi çok olan Minik Serçe yeniden yuvası için uçtu, gitti, geldi, hiç durmadan çalıştı ama kırlangıç hep aynı dalda duruyordu.

Bu işte bir terslik olduğunu anlayan Minik Serçe onunla konuşmaya karar verdi. Biraz önce evinin kokusunu içine çeken serçe Kırlangıç’ın bir yuvası olmadığını ve hatta uçamadığını öğrendi. Böylece hayat bir serçe ve kırlangıcı yan yana, aynı yuvada bir araya getiriverdi. Üstelik hiç beklemedikleri bir mucizeyle.

Hikâye bu ya daha fazlasını ne siz sorun ne ben anlatayım. En iyisi siz Can Çocuk etiketiyle raflarda yerini alan, Ahmet Büke’nin aile olmak ve birlikte bir yaşam alanı kurmak üzerine yazdığı ‘Çayırın En Tuhaf Yuvası’ kitabını çocuklarınıza hediye edin.

Ve böylece... Düşlerinde görsünler bir serçe ve kırlangıcın gerçekten ne iyi dost olabildiğini, hayallerini kursunlar birbirine benzemezlerin her şeye rağmen aynı yuvada yaşayabildiğini ve inansınlar. Olmayacak şeyler değil ki düşler ve hayaller...

‘Çayırın En Tuhaf Yuvası’ çocuk edebiyatının fazlaca eser verdiği bu dönemde, kendini her yazar bilenin çalakalem sözcükleri tükettiği bu devirde, Ahmet Büke’nin birbirinden farklı iki kuş kahramanıyla aile olabilmenin aslında tam da ne demek olduğunu ustalıkla ve epey duyarlılıkla anlattığı incelikli bir kitap. Öyle ki özenle seçtiği sözcüklerini okurken bu hikâyeden şiirsel bir tat almak da bir o kadar kaçınılmaz.

Kitabı diğer özel kılansa İranlı yazar-çizer Vaghar Aghaei’nin birbirinden sevimli resimleri elbette. Kulağıma hiç de yabancı gelmeyen bu ismi nereden hatırlıyorum derken daha önce yine onun resimlediği bir kitabın incelemesini yazdığımı fark ettim. (Rengârenk Bir Ses, Can Çocuk) Yazarın yine aynı yayınevinden çıkan kendi yazıp çizdiği kitaplara da göz atacağım. (İnsanın kendi yazdığı kitabı resimlemesi de ne imrendirici yahu!)

Ve bu yazıyı bitirirken kişisel bir not düşmek isterim. Böylesine hastalıklı, felaket dolu bir yılı geride bırakmanın yorgunluğuyla, yetişkin bedenime, çocuk kalbime iyi gelip beni sarıp sarmalayan ‘Çayırın En Tuhaf Yuvası’ için sevgili Ahmet Büke’ye teşekkür ederim. Siz yazmaya hep devam edin...