Aklı öne çıkaran bir eğitim sistemine geçilecekmiş. Olur mu olur...


***
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, YÖK’ü protesto eden öğrencilerin peşine düşmesini kavrayabilen var mı? Bu öğrenciler zaten mahkemeye çıkarılmışlar. Neymiş, bir de disiplin kuruluna verilmelilermiş...
Okula gelen Cumhurbaşkanı’na farklı yemek çıktığı için isyan eden Köy Enstitülüler geliyor insanın aklına. Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü Rauf İnan, öğrencileri cezalandırmayı aklının ucundan geçirmedi. Bunun adaletsizlik olduğunu söyleyen öğrencilere, “Hayır” dedi. “Burada Cumhurbaşkanı bile olsa kimseye ayrıcalıklı davranılmaz. İsmet İnönü şeker hastası. Siz hasta olduğunuzda özel yemekler yapılmıyor mu?”
Öğrenciler sorgulayabiliyordu o yıllarda. Şimdi sorgulanıyorlar. Bırakın, kendi okullarındaki uygulamaları sorgulamayı , Kızılay’a gidip eylem yaptıklarında önce sokaklarda, sonra mahkemelerde, disiplin kurulunda süründürülüyorlar.


***
Okurlarımız öğrencilerin ellerindeki ders kitapları ne oldu, toplatıldı mı diye soruyorlar. Elbette, hiçbir şey olmadı. Kitaplar toplanamadı. Bir günün bunun hesabı sorulur. O zaman şimdi ders kitaplarını toplamayanlar, akıllarını başlarına toplamamanın faturasını öderler.


***
Bakanlık, Liselere Giriş Sınavı’nda Atatürk’ün laikliği öne çıkaran onlarca söylemini bıraktı, dinin öğrenilmesi gerektiğine ilişkin sözlerine yer verdi. Sonra da hangisi vurgulanmamıştır diye sordu. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, doğru şık olarak verildi. Çok şık bir soru!
Yıllar sonra bir tarih sorusu olarak bu dönemin eğitim anlayışı sorulabilir. Din ve devlet işlerinin birbirine karışması şıkkını kaçırmayan, doğru yanıtı cebine koymuş olur.


***
Sözleşmeli öğretmenlerin maaşları aksadı. Zaten ne kadar para alıyorlar ki? Öğretmen açığını kapatacağım derken bu öğretmenleri mağdur etmenin anlamı ne?


***
Bakanlık, önce “yetersizsin” dediği kişiyi daha sonra müdür yaptı. Böylelikle ilk kez yetersiz olduğu bakanlık tarafından belgelenen bir kişi müdürlüğü kapmış oldu. Bu belgelendirme sisteminin aynen sürmesini diliyoruz. Nihayet bakanlığa “liyakat” yerleşiyor; ama tersine bir simetriyle...


***
1041 eğitim yöneticisi yargı kararlarıyla geri dönecekti. Bakanlık bazılarını görevine hiç başlatmadı, bazılarını makamlarına döndükten bir gün sonra görevinden aldı. Eğitimciler bakanlık bürokratları hakkında suç duyurusunda bulundu. Hüseyin Çelik savcılığın başvurusu üzerine ön inceleme izni vermedi. Danıştay “ön inceleme yapılmalı” dedi Sonra ön inceleme yapıldı ve bürokratlar suçsuz bulundu. Bu incelemeyi kim yaptı: Hüseyin Çelik!


***
Talim ve Terbiye Kurulu’ndan uzaklaştırılan öğretmenler Ankara il emrine verilmişti Öğretmenlere, hangi ilçelerde çalışmak istersiniz, diye soruldu. Yanıtlar öğrenildi. Sonunda hiç kimse istediği yere atanmadı. Böylelikle sorunun amacı da anlaşıldı. Neyse ki öğretmenler mahkeme kararıyla birer birer dönüyorlar. Keşke zamanında bugünkü bazı eğitim yöneticilerimize de sorulsaydı, “nerede görev almak istersiniz” diye. “Türkiye” yazmalarını isterdik. Aklı öne çıkaran bir eğitim sistemine geçilecekmiş. Olur mu olur... Ama yapılabilirse, biri bakanlığa haber vermeli...