“Ağrı’dan çatışma haberi geldi, arkasından HDP’yi suçlayıcı ifadeler... HDP’nin barajı aşma ihtimali yükseldikçe bu tür olayların artacağı yolunda kaygı duyanlar da az değil!"

Mitolojiye, dini kitaplara, birçok edebi esere ve filme konu olmuştur karanlık ile aydınlığın savaşı... İnsanlık tarihini, her çağda ve her toplumda, hem makro hem mikro düzeyde sürüp giden şiddetin, baskının, köleliğin, adaletsizliğin egemen olduğu karanlık güçlerle özgürlük, eşitlik, adalet, aydınlık arayanların mücadelesi olarak düşünmek mümkün. İnsan aydınlık peşindedir; hükümdarlar adalet ve iyilik vaat ederek gelir; dinler ezilenlerin kurtuluş ve özgürlük gibi amaçlar etrafında birleşmesini sağlar; bilim karanlığı azaltacak çareler-çözümler peşine düşer. Ne var ki, bunların hiçbiri insanın savaşa sürülmekten fabrikalara, bürolara kapatılmaya kadar uzanan bir araçsallaşmaya kurban edilmesi, kuralları güçlünün koyması, gücün çeşitli oyunlar içinde insanları, halkları birbirine düşürmesi gibi zalimlikleri önleyemez!

Bugün geldiğimiz noktada da aydınlığın zaferinden çok uzağız! Gerçi modern zamanlarda, insanın, aklın ve bilimin öne çıkmasıyla insanlık için bir aydınlanma çağına ulaştığımız  ilan edilmiştir; ancak aydınlanma çağında umudun fazla uzun sürmediği ortada! İşte yeryüzünün hali; işte insanın değeri; işte halkların bitmeyen acıları; işte teknolojiden demokrasiye, inançtan bilime ulaşan ve gücün elinde araçsallaşanlar!

Evet, gelişme vardır; bazı coğrafyalar, bazı insanlar için refah adacıkları yaratılmıştır. Ancak bir ile bir buçuk milyar insan için göreceli olarak sağlanan haklar, düzelen yaşam koşullarının birilerine, bir şeylere rağmen olduğu unutulabilir mi? Geriye kalan beş milyardan fazla insan için hayatta kalma mücadelesinin tüm ağırlığıyla devam ettiği, onlar için demokrasi ve özgürlüğün lafta kaldığı görmezlikten gelinebilir mi? Yeryüzünden insana uzanan kıyımlar bir kenara konulabilir mi? Hepsi, bu aydınlık çağın marifetleri değil mi!

Bunu görmek için fazla uzağa gitmeye de gerek yok. Caddelerimizde avuç açan o zavallı Suriyeli kadınları, çocukları görmek yeter!

Bunları sayıp dökerken, karanlığın eskiye göre çok daha donandığı ve kendini gizlemek için çok daha fazla araca sahip olduğunu unutmamak gerek diye düşünüyorum. Bireye daha iyi bir dünya vaat eden araçlar da çok; bireyi kendi bencilliğine hapse eden araçlar da... Tüm bunların aydınlık vaat ederken karanlığı görünmez kıldıklarını mı düşünmeliyiz; yoksa Max Horkheimer’in dediği gibi, iştah ve bencilliğini kışkırtan, kendi gerçekliğinden başkasına yer bırakmayan bu düzen içinde uğradığımız “akıl tutulmasından” mı söz etmeliyiz? Cevap kişilere göre değişir ama söz edilen akıl tutulmasının, egemen sistem ve egemen güçler için son derece uygun koşullar anlamına geldiğini de görmemek mümkün değil!

İnsan kendini, artık, kapitalizm, demokrasi, liberalizm, insan hak ve özgürlükleri gibi günümüzün “aydınlık” yanı olma iddiasındaki kavram, kurum ve araçlara teslim etmiş görünüyor! Nasıl, hangi koşullarda var olacağını pek düşünmeden özgürlükten refaha uzanan iyilikleri (aydınlıklar) bunlardan beklemekte. Bir de, çoklu gerçekler ile göreceliliğin öne çıktığı “bilinmezlik-belirsizlik” dönemi gibi mayınlı bir sahada dolaştırılması vardır ki, çare bırakmaz! Öyle bir “matriks“ içindedir ki, özgür, eşit ve adil bir dünya özlemini, yalnız ideolojik-siyasal bilinç olarak değil, “ütopya” olarak bile koruması zor! Zaten ütopyalar, artık paranın, reklamın eline düşmüş; insanlık için “gereksizleşmiştir”!!!

Dünya böyle de, Türkiye farklı mı?  Yıllardır, iki arada bir derede çırpınarak “aydınlığı” ararken, geldiği noktada demokrasi, hukuk devleti, laiklik gibi zar zor geliştirmeye çalıştığı değer ve kurumları bile kaybetmek korkusu yaşamakta! Eksikliği, aksaklığı yetmezmiş gibi, şimdi, Cumhuriyet dönemini, “90 yıllık ara” diye değerlendirenlere karşı bir mücadele vermesi gerekmekte!  Üstelik karşısında siyasetten dine, demokrasiden hukuka, yoksulluktan muhafazakârlığa kadar her şeyi araçsallaştırmakta sakınca görmeyen zihniyet ve güçler var! Bir de aydınlık arayanların dağınıklıktan kurtulamayışı ve başka bir “akıl tutulması” var ki, işi hiç kolay değil!