TÜİK yalan söyler mi; neden olmasın?

Ozan GÜNDOĞDU

Türkiye, TÜİK’i konuşuyor. Tümüyle teknik bir kurumun ya da başka bir ifadeyle politika yapıcı olmayan bir kurumun bile tartışılmaya başlaması ise Cumhur İttifakı Rejimi’nin marifeti olsa gerek. Tartışmanın ana konusu enflasyon. Kimse TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerine inanmıyor. İnanmamakta da haksız sayılmazlar. Alternatif enflasyon hesapları TÜİK’i doğrulamazken, kurumdan soğuk açıklamaların dışında bir demeç duyabilmiş değiliz. Özellikle 2018’den sonra tartışılmaya başlayan enflasyon verilerine ilişkin TÜİK’ten tatmin edici bir cevap gelmedi. Halbuki kurum, fiyat verilerinin kaynaklarını kamuoyuyla paylaşsa, bir gazeteci ekibiyle enflasyon hesabının ayrıntıları konuşulsa, hiç değilse TÜİK başkanı bir basın toplantısı düzenlese, sorun, sanıyorum bu kadar büyük bir krize dönüşmezdi. Ancak yeni rejimin alamet-i farikalarından İletişim Başkanlığı bile bu konuda sessiz.


Peki ekonomistler yaygara mı koparıyor? Moda deyimle algı mı yaratılıyor? Yoksa TÜİK’in gerçekten köşeye sıkıştığı konular var mı?

Enflasyon hesabına dönük tarihsel eleştiriler

Bu soruların tümüne birden cevap verelim. Halkın enflasyon algısının TÜİK’in enflasyon verisinden yüksek olması normal. Zira, TÜİK’in enflasyon sepeti 415 maddeden oluşmakla birlikte bu maddeler içinde gündelik hayatın devamı için zorunlu olan mal ve hizmetlerde yaşanan fiyat artışı TÜİK’in enflasyon oranından yüksek. Birkaç örnek; TÜİK verilerine göre son bir yılda sivri biberdeki fiyat artışı yüzde 56, patlıcanda yüzde 84, patateste yüzde 83, tüpgazda yüzde 57, kömürde ise yüzde 110. Buna karşılık 415 maddenin ortalama fiyat artışı sadece yüzde 21,3.

Normal şartlar altında fiyatlardaki artış zorunlu olmayan mallara dönük talebi azaltıyor. Durum böyle olunca talebi azalan malların satıcıları fiyatları artırmakta zorlanıyor. Zorunlu olmayan mallar ne mi? Mesela gündelikçi ücreti… Bu maddede TÜİK’e göre fiyat artışı yüzde 22. Gündelikçi ücretinin TÜİK’in mal sepetinde ne işi var diyebilirsiniz? Ancak bu maddenin toplam sepetteki ağırlığı pirinçle bulgurun toplamına eşdeğer. Bu nedenle sendikalar, ücretliler için ayrı bir enflasyon hesabının elzem olduğunu vurguluyor.

TÜİK’in 415 maddeden oluşan sepeti eleştirildiğinde kurumdan gelen savunma belli. Bu savunmalardan en klasik olanı Avrupa İstatisik Kurumu (Eurostat) kriterlerine uyulması. Diğer savunma ise toplam harcamalar içinde gündelikçilik hizmetine ödenen paranın pirinç ve bulgura ödenen toplam paraya denk olması. Peki ya gündelikçilik yaparak yaşayan kişilerin enflasyonu? Gelir dağılımının bu denli bozuk olduğu bir piyasada ücretlilerin yaşadığı enflasyonu bu şekilde ölçmek ne kadar doğru? Bunlar enflasyon hesabına dönük tarihsel eleştiriler. Yani bugüne özgü değil, geçmişten bu yana emekçi kesimlerin sözcüleri bu eleştirileri dile getirirler. Ancak son 3 yıldır yaşanan daha farklı. İddia TÜİK’in verileri manipüle ettiği yönünde…

Maddi hatanın ipuçları

TÜİK enflasyonunun ekonomistler tarafından şüpheyle karşılanmasının birkaç nedeni var. İlki ekonomistlerin de bir tüketici olması. Yani fiyatları üç aşağı beş yukarı gözlemleyebiliyor olmaları. İkincisi mevcut tek adam rejimi düşünülürse TÜİK’in verilerde manipülasyon yapabilme olasılığının hiç de az olmaması. Gerçekten partiyle devletin iç içe geçtiği böyle bir rejimde TÜİK neden bağımsız bir kurum olarak gücünü koruyabilsin ki?

Üçüncüsü ise maddi bulgular. Evet! TÜİK’in enflasyon verilerinde buruna kötü kokuların geldiği bazı bulgularımız da var. Mesela, TÜİK’in verilerine göre ekim ayında benzinli ve dizel otomobil fiyatlarına gelen zam oranı yazıyla sıfır. Merkez Bankası’nın eski başekonomisti Hakan Kara bile bu durumu şaşkınlıkla karşılayanlardan. Kara Bloomberg HT yayınında konuya ilişkin şunları söylüyor; “Benzinli otomobilde sıfır artış görülüyor. Dizelde de çok sınırlı bir artış var. Genel olarak otomobil fiyatlarında hiç artış yok. Bu pek anlaşılır bir durum değil. Kurun bu kadar hızlı sıçradığı bir dönemde otomobil fiyatları değişmiyor.”
415 madde içinde benzinli ve dizel otomobillerdeki fiyat artışları gizlense ne olur diyebilirsiniz. Haklısınız da. Ancak bu iki maddenin sepetteki toplam ağırlığından daha ağır olan bir başka madde yok. Dolayısıyla bu ürünlerdeki fiyat artışı gerçekten hesaplansaydı enflasyon 0,4 puan daha yüksek çıkabilirdi.
Bu küçük bir örnek gibi gelebilir. Ancak verilerdeki şaibeye ilişkin son derece çarpıcı bir örnek. Enflasyon hesabı resmen kapalı kutu. TÜİK ne söylerse inanmak mecburiyetinde miyiz? Ancak böyle bir rejim neden verileri manipüle etmesin? Hele ki, ekim ayında benzinli otomobile hiç zam gelmediğini iddia eden TÜİK’e… Sorular bu şekilde uzuyor.

Arjantin ve Yunanistan örnekleri

Öte yandan TÜİK üzerinde dönen kara bulutlar sadece otomobil fiyatlarındaki ekim ayı verileriyle sınırlı değil. Alternatif enflasyon hesabı yapan ‘Enflasyon Araştırma Grubu’ kısa adıyla ENAG, TÜİK enflasyonundan çok farklı veriler elde ediyor. TÜİK’in kasım ayı yıllık enflasyonu yüzde 21,3 iken, ENAG’ın aynı dönem için hesapladığı enflasyon yüzde 58,6. Arada neredeyse 2,5 katlık bir fark var. Bu fark kafaları kurcalarken, ENAG’ın koordinatörü Yeditepe Üniversitesi’nden Prof. Veysel Ulusoy’la da görüşme fırsatımız oldu. Ulusoy, ENAG’ın enflasyon hesabını, bir aplikasyon aracılığıyla günlük olarak yaptığını, her ay, 4,5-5 milyon fiyat verisinin işlendiğini söylüyor. Dolayısıyla Ulusoy’a göre ENAG enflasyonu tahmin etmiyor, hesaplıyor. ENAG’ın veri seti son derece iddialı. Prof. Ulusoy’la görüşürken, sürekli çalışan bir bilgisayar, dijital ortamda fiyatları derlemeye devam ediyordu. Üstelik ENAG’ın enflasyon hesabı yaparken esinlendiği model de Harvard Üniversitesi’nden Alberto Cavallo’ya ait.

Cavallo tıpkı Türkiye’de ENAG’ın yaptığı gibi, Arjantin’de resmi istatistik kurumu olan INDEC’e alternatif bir enflasyon hesabı yapıyor. Sonuçları, Arjantin’in resmi istatistik kurumunun verilerinden oldukça farklı çıkıyor. Tıpkı Türkiye’de ENAG ile TÜİK’in farklı enflasyon hesapları gibi… Bunun ardından Cavallo, aynı modeli diğer ülkeler için de deniyor. Böylece kendi modelinin sağlamasını yapıyor. Sonuç; Arjantin dışındaki ülkelerin resmi istatistik kurumlarının enflasyon hesabıyla Cavallo’nun enflasyon hesabı örtüşüyor. Hangi ülkeyi denerse denesin, resmi enflasyon ile Cavallo’nnun enflasyonu örtüşüyor ancak Arjantin hariç. Cavallo ve takımının hesabına göre 2007-2011 arasındaki Arjantin enflasyonu yüzde 100’ün üzerindeydi ama resmi verilere göre enflasyon sadece yüzde 35’ti.

Arjantin’in başına bu manipülasyon nedeniyle şimdilik bir şey gelmiş değil. Ancak Arjantin’in ekonomik büyümeye endeksli borç enstrümanlarına yatırım yapan hedge fon’lar uluslararası mahkemelerde dava açarak, kupon tutarlarının manipüle edildiği gerekçesiyle 645 milyon Euro tazminat talep etti. Bu davalar halen Londra’da sürüyor. Benzer bir durum Türkiye’nin de başına gelirse, biz de yüzlerce milyon dolarlık cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Hatalıysa hatalı, ne olmuş yani?

TÜİK, eğer verileri manipüle ediyorsa, bu durum sadece gerçeği çarpıtma anlamına gelmiyor. Maddi hayatta da karşılığı olan bir dizi soruna yol açıyor. Bunların başında elbette ücret artışları geliyor. Örneğin, asgari ücret görüşmelerinin sürdüğü bugünlerde ana referans TÜİK’in enflasyon oranı. Bu oran üzerinden zam pazarlığı yapılıyor. Peki ya oran olduğundan daha düşükse? Eğer öyleyse, milyonlarca emekçinin alım gücü bu manipülasyon nedeniyle kırpılmış olacak. Sadece asgari ücretliler değil, memur ve emeklilerin enflasyon farkları da aynı şekilde.

Öte yandan gariban işçi, memur, emekli kesimi sesini çıkaramaz belki ama Türkiye’nin başını sermaye sahipleri belaya sokabilir. Zira eğer enflasyon oranı gerçekten düşük gösteriliyorsa, bu, ekonomik büyümenin olduğundan daha yüksek hesaplanmasına neden olacaktır. Bu da borsadan, faiz oranlarına, tahvil getirilerine kadar çarşının tümüyle karışması anlamına geliyor.