Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bugüne dek eşi-benzeri görülmedik bir biçimde görevinden ayrılması rejimin tükenmişliğini özetliyor.

Enerjiden Hazine ve Maliyeye uzanan beş yıla yakın bakanlık görevinden sonra yaşananların “açıklanabilen” kısımları bile bir büyük yıkımının kanıtlarıdır.

GÖRÜLMEDİK BİÇİM

İstifanın 2021 Bütçe görüşmelerinin en yoğun olduğu günlerde ve sanal yoldan yapılması, tam bir yönetim yetersizliğidir.

İstifanın Türkçesi eleştiriliyorsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Ağustos 2014’te söylediği “Türkçe ile felsefe yapılamaz” sözleri göz önüne alınırsa bu dil yetersizliği önemsenmeyebilir.

İstifa Türkçesinin ötesinde sorunludur. Olay önce dış basında yer aldı. Başta bir kamu kuruluşu olan TRT olmak üzere ana akım ya da yandaş TV ve basın olayı 27 saat tamamıyla görmezlikten geldi. Basın-yayının bu topluma zamanında ve doğru haber verme görev ve sorumluluğu yerine getirilmedi; gerçekleri saklama suçu işlendi.

Ayrıca istifayı Bakanı göreve getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan değil, İletişim Başkanlığı Albayrak’ın, “gelişmiş devletlerin dahi ciddi ekonomik sıkıntılar” yaşadığı bir dönemde çok başarılı görev yaptı” diye açıkladı. Burada İletişim Başkanlığının ülkemizi gelişmiş saymayarak Erdoğan ile ters düşmesine mi, yoksa Bakanın “çok başarılı” olmasına karşın görevinden uzaklaşmasına mı yanarsınız (!)?

İstifa sürecinde yine Osmanlılık yaşandı. Albayrak’ın “affını” istediği ve “af talebinin kabul edildiği” belirtildi. Görevinden ayrılan bir Bakanın kişiliğinin bu kadar hiçe sayılması yalnızca ülke üst yönetiminin “insan hakları” kavramından ne kadar uzak olduğunu kanıtlamakla kalmıyor; aynı zamanda Osmanlı’nın ünlü padişah emriyle “boğdurma” işlemlerini de andırıyor.

YETERSİZ İÇERİK

Albayrak, “at izinin it izine karıştığı zaman” vurgusu ile bir başka yeri ve zamanı değil, ülkenin en tepesindeki durumu özetliyor. Anımsarsanız bu deyimi Erdoğan, 2016’da kullanmıştı. Aradan dört yıl geçtikten sonra, en yakınındaki Bakan, giderayak, at izi it izine karışıyor diyor ve “Hak ile batılı ayırt etmenin zorlaştığı” diye devam ediyorsa, yönetim sorunu gerçekten büyüktür ve bu sözlerin arkasındaki gerçekler hiç zaman yitirilmeden açıklanmalıdır.

İstifada yer alan ancak kamuoyunda üzerinde hiç durulmayan önemli bir konu var: Albayrak yazısında “ülkeme ve ümmete” hizmet ettim diyor. Burada ülkenin Türkiye olduğunu varsayalım; peki, “ümmete hizmet” ne oluyor? Bilindiği gibi ümmet tüm İslam inanışına sahip olanların adıdır. Dünyada onlarca ülkeye dağılmış yaklaşık 1,6 milyar Müslüman bulunduğuna göre ümmete hizmet kimlere yapıldı? Bu hizmette ülkenin asgari ücretle çalışanlarından kesilen yüzde 15 oranındaki gelir vergisinin ya da benzinden, doğalgazdan alınan vergilerin ne kadarı kullanıldı? Yasal olmayan küresel para işlemleri yapıldı mı? Kanal İstanbul çevresinin arazi yağması ya da Somali’nin IMF’ye olan 3 milyon 500 bin dolar borcunun kapatılması ümmete hizmetin türleri mi? Soruların sonu gelmiyor.

Yine kamuoyunda hiç tartışılmayan, ancak çok önemli bir konu daha var. Bilindiği gibi, Albayrak, başta Ziraat tüm kamu bankalarını; Çaykur, THY, Petkim ve PTT gibi kuruluşları kapsamında toplayan, “Paralel Hazine” de denilen ve Başkanı Erdoğan olan Türkiye Varlık Fonunun-TVF Başkan Vekili olarak görev yapıyor. İstifasının nedeni gerçekten sağlık ise, Albayrak’ın TVF’daki görevini de bırakması gerekmez mi?

İstifa günü dolar kuru 8,52 TL’den 53 kuruş azalarak 7,99 TL’ye indi, bakansız gün TL değer kazandı. Bu sırada ne kadar dolar alım satımı yapıldığı; nasıl vurgunlar yaşandığı, ileri demokrasimizin (!) doğal bir sonucu olarak, bu ülkenin halkına elbette açıklanmıyor.

Sonuç olarak sermaye piyasalarını rahatlatan halka bir “acı reçete” getireceği anlaşılan Albayrak’ın gidişine Osmanlı’nın son yıllarının büyük hiciv ustası şair Eşref’in sözleriyle “Millete memlekete gitti de hizmet etti” demek ve geriye bıraktığı yıkıntıya daha çok ışık tutmak gerekiyor.