Geçtiğimiz hafta, AKP-MHP iktidarının bu ülkenin gençliğine nasıl bakmakta olduğunun çok açık olarak görülmesine bir kez daha tanıklık etti.

Aslında, iktidarın gençliğe “nasıl baktığı”, yalnız aldıkları eğitimin yetersizliğiyle sınırlı kalmıyor. “Güvenilmez olduğunu herkesin bildiği TÜİK’in istatistikleriyle bile gizlenemiyor. TÜİK de “piyasada geçerli ücretle çalışmak isteyen her dört gençten birinin işsiz” olduğunu her ay açıklıyor. Çok daha korkunç olan, bir gencin “iş bulabilmesinin yolunun”, iktidara yakınlıktan ya da “torpilden” geçiyor olmasıdır.

Gençlere yaşatılan olumsuzluklar giderek artıyor.

“EVLENİN”

Erdoğan geçen hafta gençlerle yaptığı toplantıda onlara “evlenin” öğüdünde bulundu ve ekledi “en az üç çocuk yapın”. Bu konuya yazının sonunda değineceğim.

Ancak, yalnızca bu hafta içinde yaşanan üç olay, iktidarın gençliğe bakışının “niteliğinin” yeni göstergeleridir.

Birincisi, üniversite gençliği üzerindeki baskılar yetmezmiş gibi, burs ve kredi kesilmesidir. Gazetemiz BirGün’ün (Dilan Esen’in haberi, 23 Haziran) çok başarılı bir habercilik yaparak duyurduğu gibi, Rektör Melih Bulu ile atanan yardımcılarına karşı Boğaziçi Üniversitesi’ndeki direniş sürerken eylemlere destek veren çok sayıda öğrencinin Kredi ve Yurtlar (KYK) Genel Müdürlüğü’nden aldığı burs ile krediler kesildi. Burs ve kredisi kesilen öğrenci sayısının en az 100 olduğu öğrenildi.

Yasal haklarını kullanarak eylem yapan gençlere verilen bu tür cezalar, yalnız tek başına bir büyük haksızlık olarak kalmıyor; diğer burs ve kredi kullanan öğrencilere de gözdağı verilmek isteniyor. Bu arada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun yerinde bir kararla, bursu ve kredisi kesilen öğrencilere destek olunacağını açıkladığını belirtelim.

İktidarın gençlere yanlı bakışının ikinci göstergesi, gece saat 24’ten sonrası için getirilen “müzik” yasağıdır. İktidar, çağdaş sanattan, bu arada daha çok gençler tarafından yapılan, özellikle de “sol müzikten”, daha doğrusu gençlerin özgürleşmesinden korkuyor.

Üçüncüsü, üniversiteye giriş sınavlarında milyonlarca genç ter dökerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzaladığı bir anlaşma ile “tıp, dişçilik ve eczacılık” okuyacak Katarlı gençlerin, “ön lisan, lisan ve lisan üstü” eğitimlerini bu ülkede sadece askeriyede de olsa “sınavsız” alabileceklerinin açıklanmasıdır. Yurttaşa tanınmayan bir olanak kimi yabancı gençlere tanınabiliyor!

İKTİDARIN ÜZERİNDEKİ DENİZ POYRAZ “İZİ”!

Geçtiğimiz günlerde HDP İzmir İl Merkezi’nde, annesinin yerine görev yapan bir genç, Deniz Poyraz, tek başına ve kahvaltı yaparken, üstelik altı kurşun sıkılarak, öldürüldü.

Olayı önlemesi gerek polisin “abicim” diyerek saygıyla da olsa gözaltına aldığı katil tutuklandı. Siyasal niteliği tartışmasız olan bu korkunç ve kışkırtıcı cinayetin, bütün yönleriyle yargıda açıklığa kavuşturulması gerekirdi. Ancak öyle olmadı; iktidar olaya karıştı. MHP Genel Başkanı Bahçeli, Deniz Poyraz’ı, yaşamını yitirmiş bir genci, hiçbir kanıt göstermeden “milis, işbirlikçi ve terörist” olarak suçladı; suçlayabildi.

Böyle bir suçlamanın hiçbir “kitapta” yeri olamaz.

AKP’nin bu konudaki derin suskunluğu, iktidarın gençliğe bakışını hiçbir yoruma yer bırakmayacak bir biçimde açıklıyor!

İktidar, yargıya taşınmış olan bir konuda öldürülen bir genci böyle suçlayamaz. Ayrıca, yargının durumu ortadayken, Deniz’in katilini hangi savcı doğru-dürüst sorgulayabilir; hangi yargıç yargılayabilir? Sonuçta, AKP-MHP iktidarı katili koruyan bir duruma düşmüş olmuyor mu?

Gerçekte Deniz Poyraz’ı öldüren katili ve benzerlerini yaratan, iktidarın yıllardır izlemekte olduğu toplumun bir bölümünü diğerine karşı “düşman” kılan anlayıştan başka bir şey değildir.

Oluşturulan ortamın çok açık bir sonucu olarak, gençler ülkeden kaçıyor. Yerlisi ya da yabancısıyla yapılan çok sayıda araştırmaya göre, her üç gençten en az ikisi yaşamını yurtdışında sürdürmek istiyor. Bu gerçek karşısında Erdoğan’ın üç çocuk yapın önerisi anlam kazanıyor!

Anlam kazanan bir nokta daha var: İnsan hak ve özgürlüklerinin geçerli olacağı, yargının bağımsız ve tarafsız çalışacağı, eşitliğin, özgürlüğün ve barışın yaşanacağı yarının Türkiye’sinde Deniz Poyraz olayı karşısındaki tutumu bu iktidarın hanesine bir kara leke olarak yazılacaktır!