İster memur, işçi ve sözleşmeli olsun, ister kamuda ister özelde ve isterse yarım zamanlı çalışsın, tüm öğretim sistemlerinin tüm emekçileri birleşmelidir.

Tüm eğitim emekçileri birleşin!
Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın Ankara’daki eylemine polis müdahalesi kamuoyunda büyük tepki oluşturmuştu.

Mesut Gülmez - Prof. Dr.

1848 Komünist Manifestosu’nun son cümlesindeki unutulmaz birleşme çağrısının, Lyonlu Canutlerin 1830’lu yılların başlarında İngiliz kardeşlerine gönderdiği mesaja değin uzanan bir geçmişi vardır...

Bu mesajı, İngiliz ve Fransız işçi kardeşlerin 1860’lı yılların ilk yarısında Londra’daki ilk yüzyüze buluşmaları izledi. Ardından 1864 Sonbahar’ında, adını Uluslararası İşçiler Derneği olarak koydukları I. Enternasyonal kuruldu... Ne yazık ki, çok kısa ömürlü oldu bu birleşme. Türlü zorluklara, baskılara karşın otuz yılı aşkın bir sürede oluşturulan uluslararası tarihsel birleşme, 1872’de fiilen ve 1876’da resmen çöktü, çökertildi...

Bu günlerde, bu tarihsel sloganın, “Öğretmenler birleşin!” denilerek gündeme taşındığı görülüyor. Nedeni, Öğretmenlik Meslek Kanunu’na (ÖMK) karşı “iş bırakma eylemini ortaklaştırmak” (BirGün, 09.10.2022).

ÖMK’nin adındaki “meslek” sözcüğüne bakarsanız, insandan başlayarak, toplumu ve dünyayı geliştirme, değiştirme ve dönüştürme görev ve sorumluluğunu üstlenen, değeri tartışmasız bir meslek üyelerinin, bu yükümlülüğü nasıl yerine getireceklerinin özenle düzenlendiğini sanırsınız. Nafile! Bazı yasalara gönderme dışında, bu konuda hiçbir ilkesel düşünce, felsefe, yaklaşım bulamazsınız! Ne de, meslek üyelerinin hak, özgürlük ve güvenceleriyle ilgili her hangi bir kural!

Bu yasaya karşı birleşmesi gerekenler, öğretmenler midir yalnızca?

Değil kuşkusuz! Birleşmesi gerekenler, salt bu yasa kapsamında olanlar değil, tüm eğitim emekçileridir. Yalnızca “öğretmenlik mesleği”nin “amiral gemisi” olan öğretmenleri değil, eğitim ve öğretim etkinliklerine destek olan emekçileri de kapsamalıdır birleşme. İster memur, işçi ve sözleşmeli olsun, ister kamuda ister özelde ve isterse yarım zamanlı çalışsın, tüm öğretim sistemlerinin tüm emekçileri birleşmelidir.

Bu, gecikmiş bir birleşme çağrısıdır ne yazık ki! Hiç değilse, ÖMK’nin gündeme getirildiği günlerde oluşturulması gerekirdi. Çünkü temelinde, öğretmenlik mesleğinin özelleştirilmesi, ticarileştirilmesi ve güvencesizleştirilmesi, kısacası “öğretmenliğin mesleksizleştirilmesi” ve “öğretmen emeğinin metalaştırılması” olgularının bulunduğu “kronik” sorunlar vardır. ÖMK ile de başlamış değildir. Bunu bilen ve karşı çıkanlar, bu sorunları yaşayan öğretmenler ve örgütleriydi kuşkusuz. Ama tümü değil, yalnızca birkaçı ne yazık ki!

Ve şimdilerde de, sürdüğü görülüyor bu durumun. Birleşmenin ilk adımında bile, çağrıda bulunanlar yada çağrıya katılanlar eksik, hem de çok çok eksik!

Oysa, ÖMK’ye yalnızca karşı çıkanları değil destek verenleri ve örgütlerini de kapsamak üzere, birleşmenin asgari uluslararası dayanağını oluşturan bir belge var. Hem de, 5 Ekim 1966’dan beri! Ne yazık ki öğretmenler ve örgütleri, gözardı etmişlerdir bu belgeyi. Adı, “öğretmenlerin statüsü tavsiyesi”dir. ILO/UNESCO işbirliğinin ürünü olan bir ortak belgedir. Her birinin yetki alanına giren “çalışma” ve “eğitim” sorunlarıyla ilgili ayrıntılı ilkeler ve kurallar içerir. Bu nedenle, “Eğitim Emekçilerinin Uluslararası Yasası” olarak tanımlıyorum.

Okul öncesinden başlayıp ortaöğretim eğitim emekçilerinin tümünü kapsayan bu ortak uluslararası belge, 1997’de yükseköğretim eğitim emekçilerini kapsayan ayrı bir belgeyle tamamlandı... Son zamanlarda da, gözden geçirilmesi önerildi...

Ve 5 Ekim, 1994’ten beri “Dünya Öğretmenler Günü” olarak kutlanıyor.

Ama Türkiye’de, bu belgeyi uygulamakla yükümlü olan Milli Eğitim Bakanlığı, 5 Ekim’de bir kutlama mesajı bile yayımlamıyor! UNESCO Türkiye Milli Komisyonu da, yalnızca Paris’te yayınlanan ortak mesajı çevirip sitesine koymakla yetiniyor. Kutlama mesajı yayınlayanlar ise, saptayabildiğimce yalnızca Eğitim Sen ve Eğitim-İş. ÖMK’ye karşı çıkıyorlar ama, hükümetlerin ve başta MEB’nin 50 yılı aşkın süredir kurallarını uygulamakla yükümlü olduğu bu belgeyi bilmiyorlar! Evet, üzülerek ama bilerek yazıyorum: Bilmiyorlar! Çünkü bilmek, adını bilmek değildir yalnızca!

Tarih, böylesi bir birleşmelerin ne denli çetin ve özveri gerektirdiğinin örnekleriyle doludur. Birleşme, gerçekleştirdikten sonra da yıllar süren “emeğin heba edilmemesi”, edilmişse de dersler çıkarılması gereken bir uğraştır.

Eğitim emekçileri ve öncelikle sendikal örgütleri, bunu başarmak zorundadır. Eğer, dünyada ve ülkemizde, eğitim sistemleri ve öğretmenlik mesleği üzerinde olumsuz yansımaları olan ekonomik, sosyal, siyasal, demografik, teknolojik vb. değişim ve dönüşümler karşısında insanı, toplumu ve dünyayı geliştirme, değiştirme ve dönüştürme görev ve sorumluluklarını, ancak bilgi ve donanımlarını sürekli biçimde yenilemekle ve kendilerini yetkinleştirmekle yerine getirebileceklerine ve ancak bu koşulla başarabileceklerine inanıyorlarsa, hiç değilse ortak sorunlar temelinde güçlü ve sürekli bir birleşmeyi gerçekleştirmekle yükümlüdürler.

Bunun uluslararası asgari hukuksal dayanaklarının başında, hükümetin ve MEB’nin tüm çalışmalarında, özellikle de ÖMK’nin düzenlenmesinde yok saydığı 1966 Tavsiyesi vardır.

Artık, Tüm Eğitim Emekçilerinin Uluslararası Yasası olan 1966 ve 1997 Tavsiyelerine yönelik ilgisizlik ve bilinmezlik sorunları sona ermelidir.